Hakkımızda

1979 yılının Şubat ayında Sızıntı ile başlamıştı bu yolculuk.

Emsallerinden çok farklıydı, Sızıntı; kapağı, kağıdı, dizaynı, resim değerlendirmeleri ve rengarenk muhtevasıyla sadece bir dergi olmadığını ilan eden derûnî bir duruşu vardı. İsminin yanına iliştirilen müjde yüklü dörtlük, herkesin dikkatini çekmişti:

“Sıza sıza göl olur;
Akar akar yol olur.
Yaradan dileyince;
Az çoklardan bol olur.”

Mütevazı bir tirajı vardı başlangıçta. Ancak yeni olmanın berraklık ve duruluğu aksediyordu çehresine ve ulaştığı herkeste ayrı bir heyecan meydana getiriyordu; elden ele dolaşıyor, bir araya gelinen mahfillerin baş köşelerinde karşılanıyordu.

Okunuyor ve okutuluyordu…

Yolu gözlenen bir mâşuktu o günlerde Sızıntı; henüz ay bitmeden bayilerin kapısı aşındırılıyor, sevgiliden gelecek mesajlara kilitleniyordu zihinler.

İlk göz ağrısıydı ve başı okşanan bir evlat gibi duruyordu muhibleri nezdinde.

İlim kisvesiyle gelen problemler sarmalına karşı, yine ilmin diliyle kalkan oluşturmayı hedeflemişti; akıl ve muhakemeyi muhatap alıyor, müdellel beyanlarıyla imanın âsûde iklimine davet ediyordu sâliklerini.

Asırlar öncesinden başlayan bir iftirakla birbirinden iyice kopan iki değeri buluşturmaktı hedefi; zira, kalb ve kafanın bütünlük arz etmediği yerde bârika-i hakikatın tebellürüne de imkan yoktu.

Kâinat kitabını gözler önüne serip imana kapılar aralamak, Kur’ân’ın diliydi ve yayın hayatına başladığı günden itibaren Sızıntı, bu üslubu yansıtan güçlü bir dil oldu. Zira, asrın idrakine Kur’ân’ı okutmaktı esas olan ve sayfalarından Rahmân’a giden nice yollar inşa etti, insafla bakıp dilinden anlayanlar için.

Onun içindir ki imana ait en derin konular yanında kâinata dair en ince hususları aynı anda sundu okurlarına; astronomiden tıbba, fizikten kimyaya, edebiyattan tarihe, kevnî olandan metafiziğin el değmemiş en dakik konularına kadar nice güzelliklere dâyelik yaptı yıllarca.
O, dergi olmanın çok ötesinde bir değerdi ve yarım asra yakın geçmişinde mefkûre yüklü bir nesil yetiştirdi etrafında; okuyan, okuduğunu hayata taşıyan ve yeni okurlara ulaşabilmek için dünyayı dolaşan nesiller…

Zamanla başka dergiler doğdu rahm-i mâderinden; ümitlerimize yeni ümitler eklendi ve rahmet damlaları yağmur olup serinletti kurumaya yüz tutmuş kızgın çölleri.

Konferanslar ve sempozyumlar olarak çiçek açtı farklı coğrafyalarda…

Bu dupduru su kaynağından nebeân eden sızıntılar, farklı dillerde kendini göstermeye başladı zamanla; kitap sayfalarına nakşedildi zemininde yetişen güzellikler ve yeryüzüne dağılan okurlarına kût olsun diye dünya dillerini şenlendirmeye başladı bamteline dokunan nâmeleri.

Ne var ki ortalığı kasıp kavuran nesepsiz bir hazan baş gösterdi memleket sathında ve bir kısım kardeşleriyle birlikte onu da can evinden vurdu.

Belki de yolda olmanın kaderiydi vurulmak! Gönüller fethine giden yollar, yeri geldiğinde Bedir ve Uhud’a uğruyor, belki de Hendek’ten geçiyordu!

Kısa süreliğine yaşanmış bir fetretti bu ve boynu bükük kalmıştı yetimleri.

Ancak onun dünyasında durmak yoktu; ümitlerin bütün bütün yitirildiği zeminlerde bile yeniden şahlanmayı öğretmişti, ömrü boyunca ve yoluna yüzlerce kement vurulsa da hava gibi, su gibi kendine binlerce yol bulmalıydı, “hizmet insanı”.

Öyle de oldu; yılların sızıntıları birleşti ve umman oldu; ümit bekleyen canlara can oldu. Lütfeyledi Yaradan; coştu ve şimdi o, Çağlayan oldu.

1 Nisan 2017’den itibaren Çağlayan, aynı dili konuşan mevkûf kardeşlerinin yükünü de omuzlayarak geliyor.

“Bir Küsûf Daha Sona Ererken” diye başlıyor o, fer bekleyen yüreklere su serpme adına…
Dahası, orta sayfasına otağını kurmuş sürpriz bir misafiri var Çağlayan’ın; içi boşaltılarak yozlaştırılmak istenen dini değerler adına peygamberâne duruşu seslendiriyor “Dar Bir Açıdan Ahlâk”. Yitirilen değerlerimizin insanlık çapında yeniden vücud bulabilmesi adına merkezi bir yerde duran ahlâk-ı âliyenin, Kalbin Zümrüt Tepeleri gibi bir tatlı su kaynağına dönüşeceğinin muştusu var, gönüllere dokunan şebnemlerinde…

Velhasıl, hem dijital hem de basılı haliyle Çağlayan, “Işık Yolcuları”nın yeni azığı, “Hak Yoluna Adanmış Ruhlar”ın da zâd ü zahîresi olarak geliyor.

Yolunu gözleyen gözler aydın olsun!

Bu yazıyı paylaş