Hayretler Kuşağı
Hayretler kuşağında yaşıyoruz. Her ne kadar şu an için yaşanılanları hakkıyla idrak edemesek de bu böyle. Bunu her geçen gün daha iyi anlıyoruz. İstediğimiz gibi
Hayretler kuşağında yaşıyoruz. Her ne kadar şu an için yaşanılanları hakkıyla idrak edemesek de bu böyle. Bunu her geçen gün daha iyi anlıyoruz. İstediğimiz gibi
Abdülvahit Tabakçı, 1927’de Eskişehir Çifteler ilçesine bağlı Belpınar köyünde doğdu ve 16 Ocak 2019’da vefat etti. Ataları, tabak imalatı işiyle uğraştığı için Tabakçı soyadını almışlar.
Sınıfımızın öğrencilerinden Andrei Cosma, şehir içi bir tramvayın altında kalarak hayatını kaybedeli henüz üç gün olmuştu. Kasım ayındaydık. Sonbaharın hüznü okulumuzu, en çok da 12-H
“Güzel günler tekrar gelir mi?” diyoruz sıkıntılı günlerden geçerken. Aslında kötü gibi görünen günler, tahmin ettiğimizin ötesinde güzelliklere vesile oluyor, ama insan, o musibet anlarının
Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa. Sîne hâhem şerha şerha ez firâk, Tâ bigûyem şerh-ı derd-i iştiyâk. (Hazreti Mevlânâ) (Ayrılıktan yanmış yakılmış bir yürek
Bir gün onunla aynı evde birlikteydik. Kaldığı oda yan taraftaydı. Birkaç arkadaşımla birlikte onun odasının bitişiğinde bir odada kalıyorduk. Gece yarısı bir ses duydum. Yan
Binlerce ayrılığın, hasretin ve vuslatın yaşandığı, anonsların gözyaşlarına karıştığı havaalanı, bu akşam tarihî bir ana şahitlik ediyordu. Ekim ayının ortalarıydı. Kara kıtanın ak yürekli insanlarının
Türkiye’deki meşum hâdisenin akabinde üç ülke değiştirerek yeni bir ülkeye gelebilmiştik. Daha önce de bir Avrupa ülkesinde dört yıl boyunca vazife yapmış ve bu süre
Uyandığında dışarısı henüz aydınlanmamıştı. Erken kalkacak gücü kendinde bulamamış, gece de zaten uyumamıştı. Güneşin geç vakitte doğduğu bir memlekette, kaçıncı sabahıydı, bilmiyordu. Gece yazmayı düşündüğü,
Barbaros’un fethedip Oruç Reis’in uğruna canını feda ettiği Afrika’nın inci mercan ülkesi… Sömürge ve katliamlara mârûz kalan bu Akdeniz ülkesinde Hizmet gönüllüleri toprağa atılan tohumlar
Aylardan temmuz, sıcak bir yaz günü, yaşanılacak hadiselerden habersiz, mutlu bir şekilde tatilimizi geçirmek üzere babamın köyüne gitmiştik. Her şey çok güzeldi. Köye gelince valizlerimizi
“Bir Küsuf Daha Sona Ererken” umudu ve muştusu ile yola çıkan Çağlayanlaşmış Sızıntı ile, tam beş yıl sonra, Atina’da tanıştım. İlk defa elime aldığımda, kadim