Himmet, Ey Güller Sultanı!
Gülşenimizi müteselli nâğâmâtın eylesin hûn Yıkık hülyamızı mamur et ey Tayr-ı Humâyun Ey makam-ı Mahmûd şefaat-i uzmâ sâhibi! Ey Ulu (sav) Kaldırıver artık perdeyi
Gülşenimizi müteselli nâğâmâtın eylesin hûn Yıkık hülyamızı mamur et ey Tayr-ı Humâyun Ey makam-ı Mahmûd şefaat-i uzmâ sâhibi! Ey Ulu (sav) Kaldırıver artık perdeyi
Kül kül tutunur dağlara o beyaz renk Akşam ayazla çökünce üstüne gölge Sen gibi büyürken içimde ahenk Bir yeni düş geceme Bir eski gölge düşer
Rahmân’ın has kullarından cühelâya selam düştü Hud’a’nın parlattığı meşaleden mızraklar Tâ devr-i risâletten mayalandı havsalan Fâtih-i Mekke (sav) altında ak kısraklar Ak yolundan mülhem hamlene misal
Hayatlar var hayatlardan içerü İbretler otağı tenkil müzesi Duyarsız olsa da çobansız sürü Aziz dert ortağı tenkil müzesi Batıl başlayınca toplu akına Küfrün kirli
Mazlum bebeklerin ablası, hicret kahramanı Zeynep’e… Arkada eşkıya, bin hain pusu Önde meçhul, bulanık bir soğuk su Hikmetin adresi ciltler dolusu: “Yürüyelim baba,
Rotası şaşınca bir aziz yurdun Forsalara kaldı meydanım bugün Hakk’a yelken açtı aslan Feridun Onulmaz yaradır vicdanım bugün Bot için harcayıp cepteki nakdi Umuda yolculuk
Ey nurlara bürünmüş güzel şehir Sahibin ne güzel, sen ne güzelsin Ezelden ebede çağlayan nehir Sahibin ne güzel, sen ne güzelsin Ne sana ne sahibine
Ömürler daldaki bir kuru yaprak Bu devir ne kadar zorlu hayatlar Kömür tozu kalpler bizden çok ırak Bîhemtâ elmaslar Nurlu Hayatlar Kara zindan bakar Karadeniz’e
Mevsimin kışıydı, esti sert bir rüzgâr Dalında durmayan yaprağa mı küseyim ben şimdi Yoksa yaprağı bağrına basmayan toprağa mı Kokusunu uzaklardan duyduğum Bahara mı küseyim
Bir gül goncası âdeta çehresi hâle oğul Kıssa bu ya Bize düştü almak hisse Bir baba ki ‘Ebun Rahîm’ nâm yüreği memlû hiss Cân u