Dünya atmosferinin kapısından başımızı dışa doğru biraz uzatarak sadece Güneş Sistemi’ndeki gezegenlere bile şöyle bir baktığımızda, sakin görüntülerinin altında gökleri çökertecek gibi şiddetli ve celâli tablolar gözlenebilmektedir. Birkaç misal üzerinde tefekkür etmeye gayret ettiğimizde, bu sahnelerin, ruhlarımıza çok hikmetli bazı hakikatleri fısıldadıklarına şahit olabiliriz.
Dünyadan Daha Büyük Kasırga: Büyük Kırmızı Leke
Bazen meteoroloji raporlarında fırtına şeklindeki rüzgârın saatteki hızının 80 veya 100 km.yi aşacağından bahsedilerek insanlar tedbirli olmaya davet edilir. Fakat dünyamızdaki fırtınaların çok daha ötesinde şiddetli bir tasarrufa âyine olan uzay fırtınaları, hayret ve hayranlık duygularımızı ihtizaza geçirecek hususiyetlerde yaratılmıştır. Meselâ; Jüpiter söz konusu olduğunda bizim fırtınalar meltem gibi kalmaktadır. 1300 tane Dünya’yı içine alabilecek büyüklükteki dev gaz gezegen Jüpiter’de, fırtınalar oldukça yoğundur. Araştırmalarını Jüpiter üzerinde yoğunlaştıran bilim adamları, Jüpiter’in yaklaşık 10 saatte tamamlanan çok hızlı dönüşünün; gezegende hareketli gaz kuşakları, yoğun bantlar halinde ve doğu batı rüzgârlarını oluşturduğunu ifade etmektedir. Gezegeni rengârenk kemerler gibi saran bu kuşaklardaki hava akımlarının birbirine zıt yönde ilerlediği ve rüzgârların hızının saatte 600 km’ye ulaştığı keşfedilmiştir. Jüpiter görüntülerinde hemen fark edilebilen birbirine aykırı istikamette hareket eden bu yatay bulut kuşaklarının çarpışmaları da, dev fırtınaların meydana gelmesine sebep olmaktadır.
Jüpiter’in dev fırtınalarından en meşhur olanı; Büyük Kırmızı Leke’dir. Dünyanın yaklaşık üç katı büyüklüğündeki bu dev kasırga, saatin ters yönünde 340 yıldır hiç durmadan esmektedir. Kasırganın bu kadar uzun sürmesinin sebebi ise, gazdan ibaret bu gezegende, katı yapıda bir kara parçasının olmamasıdır. Bu yüzden bir karayla karşılaşıp enerjisini boşaltamayan kasırga, hareketine bütün şiddeti ile devam etmektedir. Oval şekilli kırmızı bir gözü hatırlatan Büyük Kırmızı Leke’nin çevresindeki rüzgârlar, saatte 400 km hıza sahiptir. Gezegenin orta kısımlarında ise, bu kadar hareketlilik yoktur.
Büyük Kırmızı Leke’nin nasıl böyle dev boyutlara geldiği konusu ise, hâlâ merak edilmektedir. Araştırmacıların bu konuda geliştirdiği bazı teoriler vardır. Bunlardan birinde, dev fırtınanın bir iç ısı kaynağı tarafından tetiklendiği ve karşılaştığı diğer bütün fırtınaları da yutarak büyüdüğü ifade edilmektedir. Fırtınanın içerisinde sıcak gazların sürekli yükselip alçalan sabit devri daimleri bulunmaktadır. Daha soğuk gazlar, Jüpiter atmosferine düştüğünde ortamda fırıl fırıl dönüşlere sebep olacak bir kuvvet peydahlanmaktadır. Gezegenin üzerinde sürtünme oluşturacak katı bir zemini olmamasından dolayı da çok uzun süre devam eden dev girdaplar sahneye çıkmaktadır. Nispeten daha küçük hareketli girdaplarda görülen birleşmeler sonucunda ise, çok daha büyük ve güçlü fırtınalar yaratılmaktadır.
Bununla beraber bilim adamları, Büyük Kırmızı Leke’nin ilk zamanlardaki büyüklüğünü korumadığını ve zamanla daraldığını ifade etmektedir. 1800’lü yıllarda lekenin bir baştan bir başa ölçümü 41.000 km iken, 1979’da Voyager 1 ve 2 vasıtasıyla yapılan ölçümde bu sayının 23.300 km’ye düştüğü tespit edilmiştir. Çok daha yakın zamanda NASA tarafından Hubble Teleskobu ile yapılan ölçümde ise 16.500 km’lik bir genişlik tespiti yapılmıştır. Büyük Kırmızı Leke’nin hemen altında ise, çapı dünya çapı kadar olan beyaz oval bir fırtına gözlenmiştir.
Sesin İki Katı Hızındaki Rüzgârlar
Dünyamızdaki rüzgârların çok güçlü olduğunu düşünüyor olabiliriz. Fakat Güneş Sistemi’ndeki en hızlı fırtınaları taşıyan Neptün’de bir gün geçirmiş olsaydık, bu düşüncemizden hemen vazgeçerdik. Güneş’ten en uzak gezegen Neptün’deki birbiriyle yarışan fırtınaların hızı, saatte 2400 km’ye ulaşmaktadır. Bu değer, yaklaşık 1235.5 km/saat hıza sahip olan ses hızının yaklaşık iki katı demektir.
Astronomlar; son derece soğuk bir gezegen olan Neptün’de, rüzgârların oluşumuna dondurucu soğukların sebep olabileceğini düşünmektedir. Sürtünme kuvvetinin çok düşük olmasından dolayı, süper hızlı rüzgârları engelleyecek bir gücün olmadığını ifade etmektedirler. Buz devi Neptün üzerindeki en hızlı rüzgârlar, koyu renkli lekeler şeklinde olanlardır. Bunlardan en önemlisi, gezegenin güney yarım küresinde görülen Büyük Koyu Leke ve onun daha güneyindeki Küçük Koyu Leke’dir.
Çevresindeki gazların yoğunluğuna göre yüksek basınca sahip (antisiklonik)ve binlerce kilometre çapındaki bir kasırga olan Büyük Koyu Leke; 1989 yılında Voyager 2 tarafından keşfedilmiştir. Büyüklüğü Dünya büyüklüğüne yakın olarak tespit edilen bu dev fırtınanın oluşturduğu leke; soğuk ve karanlıktır. Bu yapının saçakları çevresinde, donmuş metan buzu kristallerinden yapılmış, ipliksi, beyaz; yamalar veya ince şeritler şeklinde, lifli ve ipeksi bir görünümedeki (sirrus) bulutlar vardır. Fakat Büyük Koyu Leke, 1994’te Hubble Uzay Teleskobu ile yapılan gözlemlerde görülememiş, onun yerine kuzey yarım kürede yeni bir Koyu Leke ortaya çıkmıştır. Genişliği 2.400 km’ye ulaşan bu fırtına hâlâ aktiftir. Bunların dışında, Neptün’de “scooter”olarak isimlendirilen ve muhtemelen sirrüs bulutlarından kopmuş daha küçük fakat çok hızlı bulutlar da bulunmaktadır.
Büyücü Gözü olarak da isimlendirilen Küçük Koyu Leke ise, aynı yılda Voyager 2’nin geçişi sırasında gözlenmiştir. Bu dev fırtına, büyük koyu lekeye göre daha güneyde bulunan alçak basınç alanı çevresinde hızla dönen (siklonik) bir kasırga olarak tespit edilmiş ve Neptün’ün 2. en büyük fırtınası olarak değerlendirilmiştir. Bu fırtınanın da 1994 yılında Hubble Uzay Teleskobu tarafından gözden kaybolduğu açıklanmıştır.
Halkaları ile çok estetik görünen Satürn’e de dışardan bakıldığında sakin bir görüntü sergilemektedir. Fakat bu sakin perdenin arkasında; 1990’da gözlemlenen Büyük Beyaz Leke’den, 2010’da keşfedilen dev fırtınaya kadar çok hırçın ve hareketli bir âlem saklıdır. Bu gezegenin atmosferinde de, Jüpiter’deki gibi ekvatora paralel bulut kuşakları gözlense de bantlar arasındaki renk ve kontrast farkı çok dikkat çekici değildir. Birbirine komşu olan bu kuşaklarda, bulutların zıt yönde büyük bir hızla ilerledikleri tespit edilmiş ve bazıları dev boyutlara ulaşan “beyaz lekeler” gözlenmiştir.
Satürn’deki saatte 1.800 km hızlarla birbiriyle yarışan fırtınalar, Neptün’den sonra Güneş Sistemi’nin ikinci en hızlı fırtınalarıdır. Gezegendeki bu fırtınalardan en çok dikkat çekeni ise, kuzey kutbunda gözlenen dev fırtınadır. Çünkü kutupta dolaşan sıra dışı bu dev fırtına, altıgen bir yapıdadır. Her bir kenarı 13.800 km’ye ulaşan bu alışılmadık altıgen yapı hayal gibi görünse de, 1980 ve 1981 yıllarında Voyager 1 ve Voyager 2 tarafından varlığı açık ve net verilerle ispatlanmıştır. Düzgün altı kenarlı yapının, bir dönüşünü 11 saatte tamamladığı tespit edilmiştir. Dünya çapının 12.742 km olduğunu hatırladığımızda, altıgenin bir tek kenarının bile dünyanın çapından daha büyük olduğu anlaşılmaktadır.
2009 yılında ise, NASA’nın Cassini uzay aracı vasıtasıyla fırtınayı daha yakından inceleme imkânı olmuştur. Bu incelemeler sonucunda; dev fırtınanın tahminen 30 yıldır, saatin ters yönünde ve yaklaşık saatte 480 km hızla estiğini ifade edilmiştir. Dünya’nın kutup bölgesindeki rüzgârların girdap oluşturmasına benzer şekilde oluşan atmosferik girdapların, Satürn’de bu altıgen yapıyı meydana getirdiği açıklanmıştır.
Bahsedilen bu meşhur kasırgalar dışında da nazarlar Güneş Sistemi’ne şöyle bir yönlendirildiğinde; Venüs, sıcak ve yüksek basınçlı atmosferinde asılı duran sülfirik asitle dolu kalın ve ağır bulutlarıyla dikkat çekmektedir. Devamlı sıcaklık ve toksik gazlar üreten aktif volkanlar taşıyan Venüs’te genel manzarayı; zehirli ve boğucu dumanlar oluşturur. Diğer yandan Mars da, bütün gezegeni kaplayan ve aylarca süren dev kırmızı toz bulutları ile meşhurdur. 1971 yılında Mariner 9 uzay aracı Mars’a ulaştığında, bütün gezegenin toz perdesi altında gizlendiğini ve sadece Olimpus Dağı’nın görülebildiğini tespit etmiştir. Sakin başlayan bir günde Mars atmosferi, âniden gezegeni saran yürüyen tozdan devler ve haftalarca süren kum fırtınaları ile dolu bir hâle dönüşebilir.
Cihazlarımızın henüz ulaşabildiği yakın çevremizdeki birkaç gezegenin atmosferinin bile böyle korkunç fırtınalarla çalkalandığını gördüğümüzde, bir taraftan göklerde “Ya Kadîr! Ya Kahhâr!”diye haykıran mevcudatı tefekkür etmeye yönlenirken, diğer taraftan bize beşiklik yapan yeryüzümüzün, hayat için ne kadar hassas hazırlandığını daha rahat aklımıza getiriyoruz. Kâinatın en kıymettâr ve en nâzenin misafiri olarak yaratılan insanı misafir eden Dünya’nın, rahatlatıcı atmosferi ve tam insan ihtiyacına uygun ölçülerdeki hava şartları için Rahmân-ı Rahîm’e nihayetsiz bir şükre sevk olunuyoruz.
Gök cisimlerinin çeşitli boyutları ve en başta birbirlerine çarpmadan yörüngelerindeki hareket özellikleri zaten apaçık sonsuz bir kudreti ve hikmetli işleyişi gösterirken, bu gök cisimlerinin her birinin hususi atmosferindeki müthiş fırtınalar da Bediüzzaman hazretlerinin şu ifadesini teyid etmektedir: “Semâvâtta hiçbir deverân ve hareket yoktur ki, böyle intizamıyla Rabbimizin mevcudiyetine, rubûbiyetine ve vahdetine şehâdet etmesin.”
Kaynaklar
Deadly Weather in Space: Mega Storms, All About Space Revised Edition, 2015, s. 102-103-104-105-106-107-108-109-110.
Gemma Lavender, Giant Space Storms, All About Space 35, 2015, s. 54-55-56-57.
Ernie Mastroianni, Space Alchemists, Discover, October 2014, s. 45.