İnsan vücudunda tam bir yapı-fonksiyon uyumu vardır. Fonksiyon kelimesi İngilizce bir kelimedir, ancak son zamanlarda sıklıkla kullanılan, herkesin aşina olduğu bir kelimedir. Fonksiyon belli bir gayeye yönelik yapılan işler, görevler anlamında kullanılmaktadır. Bu anlamda bedenimizde yapı ile o yapıya Yaratıcının yüklediği görev veya iş arasında muazzam bir uyum söz konusudur. Yani manasız, faydasız, gereksiz, hikmetsiz bir durumla karşılaşmayız.
Atardamarlarımız ile toplardamarlarımız arasında; kalınlık, sağlamlık, dayanıklılık, kapak bulundurup bulundurmama gibi çok sayıda farklılık mevcuttur. Mesela arterlerin (atardamar) duvarları kalındır, yani yüksek basınca dayanabilecek sağlamlıkta yaratılmıştır. Kalbin kanı pompalamasıyla atardamarlarda yüksek bir kan basıncı görülür. Bu basınca aynı zamanda tansiyon diyoruz. Yüksek tansiyon, kanın kalpten hususiyetle beyne pompalanabilmesi için gereklidir. Hatta beyne yeterli kanı pompalayabilmek için sempatik sinirler, atardamarlarımızın duvarlarında bulunan kasların kasılmasına sebep olarak onları dışarıdan sıkıştırırlar. Bu şekilde sempatik sistem, tansiyonu daha da yükselterek kanın vücudun her tarafına ulaşmasına vesile olur. Bu yüksek basınca dayanabilmeleri için atardamarların duvarları kalın ve sağlam yaratılmıştır. Bazı hastalıklar sebebiyle sistem bozulur da tansiyon gerekenden daha fazla olursa, o zaman atardamarlarda yırtılma görülebilir. Bu durumda beyin kanaması, felç veya ölüm söz konusu olabilir.
Toplardamarların duvarları ise ince olarak yaratılmıştır. Atardamarlar organlarımızı kanla besleyen damarlar olmakla birlikte ihtiva ettikleri kan miktarı oldukça azdır. Aşırı genişlemez ve fazla kan depolamazlar. Vücuttaki toplam kanın en fazla %15’i atardamarlarda bulunur. Toplardamarlar ise duvarları ince olduğundan genişleyebilir. Toplardamarlar bu özellikleri sebebiyle kanın büyük bir kısmını depolarlar. Toplam kanın %65’i toplardamarlarda bulunur. Kan hacmi açısından iki farklı damar arasında yaklaşık 4 kat fark vardır. Atardamarlar az kan ve yüksek basınç, toplardamarlar ise çok kan ve düşük basınç hususiyetleriyle donatılmıştır. Toplardamarlar adeta bir kan deposu olarak görev yapar. Bu depo o kadar önemlidir ki kanama durumunda, hususiyetle beyin ölümünü geciktirmek için, toplardamarlar hemen devreye girer. Kanama durumunda beyin oksijensiz kalınca vücut alarm durumuna geçer. Sempatik sinirler atardamarlara ve toplardamarlara emirler ulaştırır. Atardamarlardaki kaslar kasılır, bu damarlar büzülür ve beyin ve kalp haricindeki organ ve dokuların gereğinden fazla kan almaları engellenir. Buradaki gaye, beyne daha çok kan göndermektir. Aynı anda toplardamarlarda da büzülme olur ve bunun sonucunda depoladıkları kan, önce kalbe, oradan da beyne pompalanır.
Atardamarların kanaması çok tehlikelidir. Yüksek basınç sebebiyle aşırı kanamaya ve ani ölüme sebep olabilir. Toplardamarlarda ise kan basıncı sıfıra yakın, yani yok denecek kadar azdır. Toplardamarların kanaması durumunda kişi aşırı kan kaybetmez. Ameliyat esnasında cerrahlar en çok atardamarların yırtılmasından korkar, çünkü atardamarlardan dışarıya kan fışkırarak akar ve zor durdurulur.
Yüce Yaratıcı atardamarları deriye yakın değil derinlerden geçecek şekilde yaratmıştır. Hususiyle kol ve bacaklarımızda, atardamarlar kasların arasından geçirilir ki kolay zedelenmesin. Toplardamarlar ise derinin hemen altında yaratılmıştır. Toplardamarların kanaması büyük bir tehlikeye yol açmaz. Bu arada aklımıza şöyle bir soru gelebilir: Neden her iki damar da derinde yaratılıp ikisi de koruma altına alınmamış? Toplardamarların yüzeye yakın yerleştirilmesindeki belki de en büyük hikmet, hekimlerin ve hemşirelerin işlerini kolaylaştırmaktır. Toplardamarlar duvarları ince ve yumuşak yaratıldığından kolayca genişleyebilir ve fazla miktarda kanı içine alabilir. Hemşireler hastaya ilaç, kan veya serum verirken atardamarları kullanamaz, çünkü atardamarlar yüksek basınç sebebiyle dışarıdan kanı kabul etmez, hatta yanlışlıkla delerseniz dışarıya aşırı kan fışkırtır. Bu sebeple dışarıdan serum veya kanı sadece toplardamarlar kabul eder. Toplardamarlar derinin hemen altında, kolayca göründüklerinden, hemşirelerin işi kolaylaştırılmıştır. Ayrıca atardamarların derinden, toplardamarların yüzeyden gitmeleri, cerrahların da işini kolaylaştırmaktadır.
Atardamarlarda kapaklar bulunmaz. Kalp tarafından kan zaten yüksek bir basınçla pompalandığından damarlarda kanın geriye doğru akışını engellemek için kapak yoktur. Sadece kalp ile atardamarlar arasında kapaklar vardır. Bu kapaklar olmasaydı, kalpten pompalanan kan geriye doğru akar, bu da kalp yetmezliğine sebep olur ve beyne yeterli kan pompalanmazdı. Toplardamarlarda ise kanın geriye doğru akışını engellemek maksadıyla kapakçıklar yaratılmıştır. Bacaklarımızı hareket ettirdiğimizde, kan toplardamarlarda sıkışır. Kapakların kapanma yönü kanın sadece yukarıya doğru hareketine sebep olacak şekilde yerleştirilmiştir. Hareket esnasında bacaklarımızdaki kan yukarı doğru akar, ancak hareket bitince geriye doğru akmaz çünkü kapaklar kapanır. Toplardamarlarımızdaki bu kapaklar sadece kalp hizasından daha aşağıda yer alan damarlarda bulunur. Kalbin yukarısındaki damarlarda kapakçık sistemi yoktur, zira yer çekiminden dolayı bu sisteme gerek kalmaz.
Hiçbir şey hikmetsiz yaratılmaz. Her şey yerli yerindedir. O’na ait mucizeleri saymakla bitiremeyiz. Bu hikmetli fiilleri, her şeye malik, her şeyi gören ve bilen bir Yaratıcı olmadan izah etmek mümkün müdür?