Kur’ân-ı Kerim’e Göre Güzel ve Kötü Söz

 

Güzel Söz

“Görmedin mi Allah nasıl bir benzetme yaptı: Güzel söz, kökü yerin derinliklerinde sabit, dalları ise göğe doğru yükselmiş bir ağaç gibidir ki Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Düşünüp ders çıkarsınlar diye Allah insanlara böyle temsiller getirir” (İbrahim, 14/24–25).

Kur’ân-ı Kerim öyle ulvî bir ağaçtır ki 14 asırdan beri çok güzel çiçekler açmaya, çok faydalı meyveler vermeye devam etmektedir.

“Söyle o kullarıma: ‘Hep en güzel sözleri söylesinler…’” (İsrâ, 17/53).

Âyet-i kerime; olumsuz, kırıcı, alaycı, boş, ümitsizlik telkin eden, samimiyeti ve uhuvveti zedeleyen sözlerden uzak durmamıza işaret etmektedir. Aynı inanca sahip olan ve aynı havayı teneffüs eden insanların bile bazen anlaşmakta güçlük çektiği görülür. Başkalarına karşı nezaketle konuşup eşine dostuna karşı bu nezaketi koruyamayanlar, şeytani düşüncelere kapı aralamış olurlar.

Güzel söz, Kur’ân’da farklı ifadelerle yer alır:

Uhdesinde bulunan yetimlere söylenmesini istediği tatlı sözleri “kavl-i maruf” (Nisa, 4/5), şeklinde ifade etmiştir İlahi Kelâm. Bu yetimler henüz kendi kendilerini veya mülklerini idare edecek yaşta değillerdir. Burada Kur’ân-ı Kerim, hukukî kurallar yanında dilin de merhametli bir kalbin tercümanı olması gereğine dikkat çekmektedir.

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve hep doğru söz söyleyin” (Ahzab, 33/70) âyetinde doğru söz, “kavl-i sedid” ifadesiyle talim buyurulmuştur.

Allah yoluna hidayet edilmişler için “en güzel sözler” anlamında, “kavl-i tayyib” (Hac, 22/24) tabiri kullanılmıştır. Onlar dünyada iken sözlerin en güzelini kullanmaya azami dikkat ederler. Hakaret, iftira, alay ve yalan onların semtine dahi uğramaz.

İnsanları Allah’a iman etmeye davet için kullanılması istenen “tatlı ve yumuşak söz”,“kavl-i leyyin”dir (Taha, 9/44). Firavun azmıştır ve zulmetmektedir. Hazreti Musa ve Harun aleyhisselam, ona gidip yumuşak sözlerle işin hakikatini anlatır. Ancak zulme ve şirke giren firavun bundan nasipsiz kalır.

Yukarıda da bahsi geçen, “Söyle o kullarıma: ‘Hep en güzel sözleri söylesinler…’” (İsrâ, 17/53) âyetinde,“kavl-i hasen”e dikkat çekilmiştir. Söz, insanlar arasında ciddi fitnelere sebep olabilir. İstihza ve kibir içeren sözlerle kalpler kırılır, düşmanlıklar zuhur eder.

İsrâ Sȗresinin 28. âyetinde, ihtiyaç sahiplerine yardım edecek bir durumda olunmadığında onları “gönül alıcı, ikna edeci” sözlerle rahatlatma, beklentilerini boşa çıkarmama anlamında “kavl-i meysur”tavsiye edilmiştir.

Anne babaya tatlı ve gönül alıcı sözler söylemeyi ifade eden “kavl-i kerim” ise (İsrâ, 17/23) herhalde söylenecek en güzel sözlerdendir.

Kötü Söz

“Kötü söz ise, gövdesi toprağın üstünden kolayca çıkarılabilen, kökleşip yerleşmeyen değersiz bir ağaca benzer” (İbrahim, 14/26).

“Ağzından çıkanı kulağın duysun” derler ya. Yerli yersiz, ulu orta konuşmalar kalp kırar, insanların arasını açar. Kötü söz sahibine döner. Şeytan’ın, “Ben Âdem’den üstünüm” sözü, kelime-i habise cümlesindendir.

“Orada boş sözler, yalanlar işitmezler” (Nebe, 78/35) âyetindeki “lağv” tabiri, “boş söz” anlamında kullanılmıştır. Boş ve gereksiz konuşmalar kişinin değerini düşürür, kalbini şeytana açık hale getirir. Yalan söylemeyi terk etmeyen sonunda “kezzâb” olarak yazılır. Yalan yere şahitlik gibi insan hayatını derinden etkileyen sözler, dinin ruhuna terstir. Bir de Allah’a karşı yalan söylemek var ki yalanın en büyüğü budur. Yalan söz bir ayette, “kavl-i zûr” şeklinde ifade edilir (Hac, 22/30) ve yalan sözden uzak durulması emredilir.

Bir kötü söz de iftiradır. İftirada namuslu insanları toplumda mahcup etme, onların şerefleri ile oynama ve bu şekilde onların hayatlarını karartma vardır. Kur’ân-ı Kerim, Hz. Meryem hakkında söylenen iftira kabilinden olan sözler için “bühtan” (Nisa, 4/156) tabirini kullanır.

Gıybet de kötü bir sözdür. Kur’ân-ı Kerim’de gıybet, ölmüş kardeşin etini yemekle bir tutulmuştur (Hucurat, 49/12). Bu derece vahşi bir fiil olan gıybet, insan ve toplum hayatı için gerçekten öldürücü bir virüstür.

Hoş karşılanmayan bir söz şekli de bağırmadır.Kur’ân-ı Kerim, bağırarak konuşmayı, en kötü ses olan eşeğin bağırmasına benzetir (Lokman, 31/19).

Yüce Kitabımızda, insanların gereksiz tartışmalar yapmaları da hoş görülmez. Bunlar, hakperestlikten uzak, sadece kişinin kendini tatmin etmesi şeklindeki konuşmalardır ki Kur’ân bunları “cedel” olarak adlandırır (Kehf, 18/54). Cedel, insanlar arasında çekişmelere sebebiyet veren olumsuz bir konuşma şeklidir.

İnananların arasını açan, onların zayıflamalarına sebep olan bir tehlike de “niza”dır. Niza, inananların güçlerini kaybederek düşman karşısında mağlubiyetlerine sebebiyet verecek kadar büyük bir tehlikedir. Kur’ân bu tehlikeyi “Sakın birbirinizle ihtilaf etmeyin (nizaya düşmeyin)” (Enfal, 8/46) emriyle ifade ediyor. Üstünlük ve tarafgirlik için tartışma yapan, karşıdaki haklı da olsa onun haksızlığını iddia eder. Böylece bilerek gerçekleri görmezlikten gelir. Haklı olduğunu ispat için karşıdakinin kusurlarını araştırır. Üstün olma iddiası, kibre yol açar. Sonuçta hak adına bir şey de elde edilemez. Elde kalan sadece düşmanlık olur.

Rehber-i Ekmel olan Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) ahlâkı Kur’ân ahlâkıdır. Biz de ona tabi olmakla mükellefiz. Onun fem-i güherlerinden kötü söz çıkmamıştır. Çünkü o, hiçbir sözünü “kendi heva ve hevesiyle” söylememiştir (Necm, 53/3). Kızdığında da sevindiğinde de ağzından çıkan sözler hep zaman üstü değerler taşıyan, inci misal sözlerdir.

Kur’ân-ı Kerim’i ve hadis-i şerifleri iyi bilip sözleri ona göre örgülemek, insanı boş ve yanlış konuşmaktan kurtarıp güzel sözlerin huzurlu iklimine ve nihayet cennete taşıyacaktır.

Bu yazıyı paylaş