Tefekkür; görülen, duyulan, hissedilen ve akledilen olaylar ve nesnelerin sebep ve sonuçlarını incelemek ve onların arka planını okumaya çalışmaktır.
“Ben kimim? Bu dünya ne anlama geliyor? Kâinat nasıl yaratılmış? Mikro, normo ve makro âlemler arasındaki ilişkiler nelerdir? Bunlar nasıl tanzim edilmiş ve devam ettiriliyor? Kader nedir? Fâni ve ebedî hayat ne demektir? Bütün bunları yaratan Yaratıcının sıfatları nelerdir? Niçin bunları yaratmıştır? İnsandan istediği nedir?” gibi binlerce soruyu düşünüp bunlara makul cevaplar aramak da tefekkür çerçevesi içindedir. Aynı şekilde; fizik, kimya, biyoloji vb. ilimlere dair tekvinî kanunlar ve Allah’ın Peygamberlerine gönderdiği kitaplarda bildirilen, davranış ve ilişkileri düzenleyen teşriî kanunlar da yine tefekkürle anlaşılabilecek konulardır.
Düşünmek, dar anlamda bir konuyu zihinde değerlendirmek, tefekkür ise çok geniş anlamda, birçok bileşeni içine katarak, iradi bir şekilde ve geniş bir çerçeveden bir meseleyi ele almaktır. Yüce Yaratıcı ile ilişkilendirilerek yapılan böyle bir tefekkür, aynı zamanda bir ibadet sayılmıştır. Çünkü bir tür muhasebe olan bu tefekkürün, daha sonra aktif hayata geçirilecek müspet neticeleri olacaktır.
Haricî gözlemlere dayanılarak yapılan tefekkür afakî, iç âlemindeki meselelerle ilgili derin düşünce ise enfüsî tefekkür şeklinde tarif edilir.
Afakî Tefekkür
Afakî tefekkürde insan, dış âlemde gördüğü her şeyi farklı bir nazarla değerlendirir. Vücudun yapısı, elin, kolun, gözün, kulağın ne kadar mükemmel yaratıldığı, bunların fonksiyonlarının ne kadar dengeli, ahenkli ve faydalı olduğunu görür. Sonra da bunların gelişigüzel olamayacağını, her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten bir Yaratıcının olduğunu düşünür, yani tefekkür eder, sonra da O’na (celle celâluhu) karşı saygısı artar.
“Kendini bilen, Rabbini, yani bütün bunları yaratanı bilir” prensibince bu tefekkür, çok faydalıdır. Küçücük bir çekirdekte bir elma ağacının bütün özellikleri yazılmıştır. Ağacın büyüklüğü, yaprakların şekli, çekirdek toprağın içine konulduğunda ne kadar zaman sonra kabuğunun çatlayarak topraktaki suyla beslenmeye başlayacağı, sonra büyüyüp toprak üstüne nasıl çıkacağı, büyümesine nasıl devam edeceği, ne zaman ve nasıl çiçek açacağı, çiçekten sonra o çiçeğin ucunda meyvenin nasıl olacağı, çiçek döneminde böcekler tarafından nasıl dölleneceği, meydana gelecek meyvenin rengi, kokusu, büyüklüğü, tadı gibi bin bir türlü hususiyet, kendiliğinden olamaz ve mutlaka bütün bunları bilen bir Yaratıcı tarafından yaratılmıştır demek de ayrı bir tefekkürdür.
Aynı durum bütün bitkiler için de geçerlidir. Her birisinin farklı özellikleri, güzellikleri yanında mühim bir gaye olan insana faydaları da ayrı bir tefekkürdür.
Her şeyde mükemmel bir dizaynın var olduğu görülür. Mesela, dikkat edildiğinde bir karıncanın ne kadar mükemmel yaratıldığı görülür. Karıncanın kendine has anatomik yapısı, organları, eklemleri ve sistemleri vardır. Bir taraftan kendi hayatını devam ettirirken bir diğer taraftan da ekolojik denge içinde kendisine verilen kim bilir ne gibi görevleri vardır? Bu durum, bütün canlılar için geçerlidir.
Ortak yaşama anlamındaki sembiyozla ilgili bir belgeselde, büyük ağaçların diplerinde yaşayan farklı otların kökleriyle ağaç kökleri arasında alışverişlerin olduğu gösteriliyordu. Bu hadise bile kâinatta gelişigüzel bir şeyin olmadığını, her şeyin bir hikmet çerçevesinde cereyan ettiğini bize gösteriyor.
Semaya baktığımızda bulutlar, güneş, geceleyin ay ve yıldızlar mükemmel bir şekilde görülür. Adeta bir kubbe gündüz ayrı, gece ayrı şekilde özel olarak dizayn edilmiştir. Güneşten gelen ışıklar bir yandan ortalığı aydınlatır bir diğer yandan da bitkilere can olur. Yağmurun ve rüzgârın ayrı ayrı özellikleri ve güzellikleri vardır.
Bütün bunların tesadüfen olamayacağını tefekkür etmek de bir ibadettir. Akla gelen sorular ancak böyle bir tefekkürlerle cevaplandırılabilir. Kâinatta cereyan eden bu hadiselerin insanla ilişkileri, her şeyin insan için olması, insanın Allah’ın halifesi olması bu şekilde fark edilir. Mikro âlem denilen ve ancak mikroskopla görülebilen yapıların ne kadar mükemmel ve ahenkli olduğu yine gözlemlenerek anlaşılır.
İnsan afakî tefekkürü bu şekilde yapabilirse, kendisini ve Yaratıcısını daha yakından tanıyabilir ve hayat yolunda güvenilir bir güzergâh çizebilir.
Enfüsî Tefekkür
Enfüsî tefekkür ise insanın aklından geçen şeyler, duygular ve düşünceler, merhamet ve şefkat gibi özelliklerin bulunduğu iç âlemle ilgili tefekkürdür. Bunların da gelişigüzel olamayacağı, diğer canlılarda da bu tür hislerin olduğu, sevk-i ilahi ile onların da yavrularına karşı şefkat besledikleri, ancak bu iç tefekkürle anlaşılabilir ve böyle bir tefekkür de bize çok farklı kapılar, pencereler açar. Bu kapılar ve pencerelerin de iradî olarak açılması gerekir. Bu konuda başkalarına yardımcı olmak da insanî bir görevdir.
Tefekkür yardımıyla ders alırız, kendimize çekidüzen veririz. Dış âlemde görülen mükemmel ahenk, enfüsî tefekkürle farklı bir şekilde gözlemlenir.
Namazlardan sonra, tesbih çekerken “sübhanallah” denildiğinde, her bir “suphanallah” deme esnasında, yukarıda sayılmaya ve anlatılmaya çalışılan her bir özellik akla getirilir. “Ya Rabbi! Bu elin yapısı ne kadar güzel! Sübhanallah, ya Rabbi! Bu gözün yapısı ne kadar mükemmel! Sübhanallah, ya Rabbi! Toprak içindeki bu canlılar ne kadar mükemmel çalışıyorlar! Sübhanallah, ya Rabbi!” şeklinde bütün bunları sayarak “elhamdülillah” kısmına geçer, Orada da “Ya Rabbi, beni insan olarak yarattın, elhamdülillah; iki el verdin, elhamdülillah; gözlerim kör değil, elhamdülillah; kör olsa bile ona karşılık bana çok güzel düşünebilme, duyabilme, yürüyebilme özelliği verdin, elhamdülillah; bunların bir kısmını vermesen bile dünya kadar güzellikler verdin, elhamdülillah; nefes alabiliyorum, oksijen var, elhamdülillah” gibi söylediği bu elhamdülillahlardan sonra, “Bu kâinat bu kadar mükemmel nasıl yapılmış ya Rabbi, Sen teksin, en büyüksün manasında “Allahu ekber”e geçer. Şahit olduğu bütün bu mükemmellikler karşısında hep “Allahu ekber” der. “Lâ ilâhe illallah” kısmına geçince de, “Hâşâ, iki ilah olsaydı, anlaşmazlıklar olurdu; bu kâinat bu kadar mükemmel ve uyumlu olamazdı. O halde başka ilah yok, ancak ve ancak bir ve tek olan Allah var” anlamında zikri ve tefekkürü devam eder.
Bilge İnsan
Bunları yapabilen bir şahıs; âlim, mütefekkir, bilge veya Allah adamı şeklinde anılır. Bilge insanları, dünya ve ahirete dair sırları çözebilmiş, aralarında denge kurabilmiş insanlardır. Aslında bunu yapabilme kabiliyet ve kapasitesi, Allah tarafından herkese verilmiştir. Bazı insanlar bu kabiliyetlerini sonuna kadar kullandıkları için ebedî saadeti kazanmışlardır. Bazıları da bütün enerjilerini bu dünya için sarf ettiklerinden bu imtihanı kaybetmişlerdir. Bazıları için bu imtihan halen devam etmektedir. Sorular bellidir, cevapları bellidir. Herkes yaptığının karşılığını görecekler. Tefekkür, işte bu kapıları müsbet anlamda zorlamanın ve daha sonra ebedi saadeti kazanmanın sırlı anahtarlarından biridir.
Tefekkürle, kadere iman ederek hadiseleri yorumlamak, değerlendirmek ve sabretmesini öğrenmek insan olmanın gereğidir.
Başa gelen bir musibette, onu doğru bir şekilde yorumlama ve yoluna devam edebilme, örnek insanların tavırlarını bilmeye ve tarihteki benzer hadiselerden haberdar olmaya bağlıdır.
Zulme uğrayan bir kimse, aynısıyla mukabele etmeden, aktif sabırla bekler ve hakkını meşru yollardan ararsa, sonunda yine kazanan kendisi olacaktır.
Vicdan Kültürü
Aslında her insan, bahsi geçen hakikatleri vicdanında sezer. Bu konularda biraz kafa yormazsa, tecrübeli insanları dinlemezse ve bu konudaki eserleri okumazsa, böyle bir tefekkür içine giremeyebilir, kapıları ve pencereleri açamayabilir. Yüce Yaratıcı tarafından Peygamberlerin gönderilmesindeki en önemli hikmetlerden biri de herhalde budur. Yani insanlara bu kapıları ve pencereleri nasıl aralayacaklarını, öncelikle kendileri örnek olarak, sonra bir tedricilik içinde, o günün şartlarını kullanarak anlatmalarıdır. İnsanları böyle bir tefekküre yönlendirmeleridir. Herhalde şimdi böyle bir görev, insan olarak hepimize düşmektedir. Üsluba dikkat ederek, insanın farklı buudlarına hitap ederek ve öncelikle örnek olarak, böyle bir tefekkürün gelişmesi için çalışmak, en önemli görevlerden biri olsa gerek.
Rabbim, rızasını kazanma yolunda, gerek tefekkür gerekse her konuda yardımcımız olsun.