Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, bir sohbetinde iman hakikatlerinin yıkılmaz kalesi Risale-i Nur hakkında düşüncelerini anlatırken, “Risaleler bir güftedir, bestesinin yapılması gerekir” ifadesiyle mühim bir ihtiyacı dile getirmektedir.
Bu makalede, Hz. Yunus’un (aleyhisselâm) başından geçenlerin anlatıldığı Birinci Lem’a’yı[1]bir güfte olarak düşündük. Aldıkları kararlarla musibetlerden kurtulan Hz. Yunus (aleyhisselâm) ve kavminin kıssasından bahseden Birinci Lem’a’nın bestesini yapmaya çalıştık.
Kıssadan Çıkarılacak Dersler
- Hz. Yunus’un (aleyhisselâm) Denize Atılma Sebebi:Eski Ahit kaynaklarına göre, Hz. Yunus, Hz. İsa’dan (aleyhimüsselâm) yaklaşık sekiz asır önce yaşamış, ticarette çok başarılı olan Asurluların başkenti Ninova’ya (Musul’a yakın bir şehir) 30 yaşında peygamber olarak gönderilmiş ve 33 sene tebliğde bulunmuş ve bu sürede sadece iki kişi ona inanmıştır.[2]
Vahiy yoluyla kendisine, “Kavmine hakikatleri 40 gün daha anlat, hâlâ inanmazlarsa, başlarına gelecek musibetin işaretleri üç gün üst üste gelir. Dördüncü gün helak olurlar” buyurulmuştur. Buna rağmen kavminin inkârda inat etmesi üzerine bela ve musibetin geleceği mekânda bulunmamak düşüncesiyle, “Allah her zaman vekilimdir, nereye gitsem rızkımı o verir” demek suretiyle bulunduğu şehri terk eder.[3]
Hz. Yunus yük gemisine binip denize açıldıktan kısa bir süre sonra büyük bir fırtına kopar. Dev dalgalar neticesinde gemi batma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Gemide bulunan mallar yükün hafifletilmesi amacıyla denize atılsa da tehlike bir türlü atlatılamaz. O dönemdeki insanların itikadına göre, başlarına gelen musibetin sebebi aralarında sahibine karşı çıkmış, itaat etmemiş bir kölenin bulunmasıdır. Kendi aralarında bu meseleyi yolcular arasında kura çekip suçluyu ortaya çıkarmak suretiyle çözmeye karar verirler.[4]
Gemideki yolcuların hepsinin ismi yazılır. Kurada Hz. Yunus’un ismi çıkar. Mürettebat, “Bu adam düzgün birisi, hiç köleye benzemiyor” derler. İkinci, hatta üçüncü kurayı çekerler ve her defasında onun ismi çıkar. Hz. Yunus (aleyhisselâm), “Efendisinden kaçan köle benim, beni denize atın” der. Kendisini denize atarlar.[5]
Onu büyük bir balık yutar, o balığın karnında da Allah’ı (celle celâluhu) tesbihe devam eder. Sonunda Allah’ın izniyle balık onu sahile çıkarır.[6]
- İtaatsizlik:Hz. Yunus (aleyhisselâm), 33 yıl tebliğde bulunuyor, fakat kavmi itaat etmiyor. Onları, başlarına gelebilecek bela ve musibetler hususunda uyarıyor. Buna rağmen kendisine sadece iki kişi inanıyor. Kavminin inatta ısrarı üzerine bela ve musibetler gelmeden önce emareleri hakkında onları şöyle uyarıyor:
“Birinci gün gökyüzünü sarı bulutlar kaplar, ikinci gün bulutlar kızarır, üçüncü gün bulutlar mor renge dönüşür, dördüncü gün bela ve musibetler yağmur ve dolu gibi gökten üzerinize iner.”[7]
- Bela ve Musibetler Allah (celle celâluhu) Tarafından Kaldırılıyor: Hz. Yunus’un (aleyhisselâm) buyurduğu gibi, Ninova’da gökyüzü birinci gün sarı, ikinci gün kırmızı, üçüncü gün de mor renkte görülür. Aklıselim insanlar dördüncü gün bela ve musibete maruz kalacaklarına inanırlar. Kavmin ileri gelenleri Hz. Yunus’a itaat edenlerden birisini bulurlar. Ondan kendisine öğrettiği hakikatleri öğrenirler ve getirdiği düsturları birlikte kabul edip hayatlarına uygulamaya karar verirler. İstiğfar edip İlâhî mesajları hayatlarına tatbik ederler.[8]
Aldıkları kararlar:
Topluca Allah’a iman ederler.
Küskünlerin tamamı herhangi bir bahane göstermeden barışır ve helalleşir.
Hatalarını kabul edip tövbe ederler ve bir daha günah işlememek üzere Allah’a söz verirler.
Gıybet yapmayacaklarına dair söz verirler.
Günah işledikleri mekânları topluca terk edip hicret ederler.
Hayvanlarını kesip fakirlere ikramda bulunurlar.
Mallarını Allah yolunda sadaka olarak dağıtırlar.
Kur’ân-ı Kerim’de anlatılan bütün kıssalarda olduğu gibi bu kıssada da dünyanın sonuna kadar gelecek inanan insanlar için öğütler vardır. Hz. Yunus’un (aleyhisselâm) kavminin halas olması gibi, bizim de başımıza gelen bela ve musibetlerden kurtulmamızın işaretleri bu kıssada verilmektedir. Bugüne bakan yönüyle bizim bu kıssadan çıkaracağımız hisseleri şu şekilde sıralayabiliriz:
- Hocaefendi bir sohbetinde, “Şu üç hususu tam yaparsanız, ahiretinize dair bazı müjdeler veririm” demişti:
- İman ve Kur’ân hizmetine girin, Hizmet’te kalın ve Hizmet’te koştururken ölün.
- Namazlarınızı tâdil-i erkâna riayet ederek ikâme edin.
- Risale-i Nur’u aşkla şevkle okuyun.
- İman ve Kur’ân hizmeti bir şirket-i maneviyedir. Vifak ve ittifak, tevfik-ı İlâhînin en büyük vesilesidir.[9]İman ve Kur’ân hizmetindeki kardeşlerimizin her türlü sevabı, hizmet ve takva derecelerine göre diğerlerine de yazılmaktadır. Biz Hizmet’teki dava arkadaşlarımızla ailece oturup çok samimi olmazsak, birbirimizi candan sevmezsek, birbirimizin hatalarını affetmezsek, bu sıkıntılardan kurtulamayız.
- Bugüne kadar işlediğimiz günahlara tövbe etmeliyiz. Biz Allah’ın (celle celâluhu) ve Rasûlullah’ın (aleyhissalâtü vesselâm) adını, güneşin doğup battığı yerlere götürmeye azmetmiş bir cemaatiz. Hizmette imkânlarımıza göre koşturmaz, konuşmaz, vermez ve Hizmet endeksli yaşamazsak, bu sıkıntılardan kurtulamayız.
- Hocaefendi, “Allah’ın lütfuyla arkadaşlarımız çok büyük günahları terk ettiler, ama bazen Hizmeti de bahane ederek gıybet yapıyorlar. Gıybet, Hizmet’te bereketsizliğe sebep olmaktadır” demişti. Kimin aleyhinde bir şey söylemişsek, gıybetini yapmışsak, dediklerimizi onun yüzüne söyleyip helalleşmeliyiz.
- 1995 yılında Hocaefendi, “Türkiye’den 1 milyon kişi yurt dışına çıksa, Türkiye bir şey kaybetmez, ama dünya çok şey kazanır” demişti. Biz Türkiye’yi terk etmedik, ama Allah bir zalimin eliyle bizi cebr-i lütfi olarak hicret ettirdi. Hicretten geri dönmeyi aklımıza dahi getirmeden üzerimize terettüp eden vazifeleri bihakkın eda etmeliyiz.
- Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir”[10]buyuruyor. Dünya bir köy haline geldiğine göre imkânlarımızı seferber edip aç olanlara el uzatmalıyız. Dünyada aç yatanlar olduğu sürece bu sıkıntılardan kurtulamayız.
- Bugün en çok sıkıntı çekenler, kocaları işten atılıp hapse konan bacılarımız ve çocuklarıdır. Onlara el uzatmadan kurtulmamız mümkün değildir.
Bu durumda ev, hacet-i asliye olmaktan çıkmıştır. Gerekirse evimizi satıp muavenet yapmalıyız ve kirada oturmalıyız. Yüksek model arabayı satıp düşük model arabaya binip aradaki farkı muavenet olarak vermeliyiz.
Davası uğruna mağdur olan bacılarımız ve çocukları günde bir kap yemeği bulamazken, bizler iki üç kap yemekle masa donatırsak, bu sıkıntılar bitmez.
- Hz. Yunus’un (aleyhisselâm) Durumu
Hz. Yunus balığın karnında üç, yedi veya 40 saat kalmıştır. Balık onu, sahile bıraktı ve yaktin ağacının altında yaklaşık iki veya dört hafta dinlendi. Rabbanî lütuf olarak, bitkinliğinin gitmesi için kabak meyvesinden ağzına damla damla sular akıyordu ve bir keçi her gün gelip sütünü içiriyordu.
Hz. Yunus, balığın karnından çıkıp biraz dinlendikten sonra Ninova’ya doğru yola çıkar, yolda bir çobana rastlar ve ona Ninova halkının durumunu sorar.
Çoban da olup bitenleri anlatır. Bunun üzerine Hz. Yunus, “Yunus Peygamber benim, git onlara haber ver” der.
Çoban da “Delilin nedir?” diye sorar.
Hz. Yunus, “Şu keçi, ağaç ve toprağa sor” cevabını verir.
Çoban, keçiye, ağaca ve toprağa “Bu kimdir?” dediğinde, hepsi de “O Yunus Peygamberdir” diye cevap verir.
Çoban koşarak, Ninova halkına gider ve Yunus Peygamberin geldiğini haber verir.[11]
- Ninova Halkının Durumu
İlk anda Ninova halkından Allah’a (celle celâluhu) ve Hz. Yunus’a (aleyhisselâm) itaat eden 100.000’in üzerinde bir topluluk peygamberlerini karşılar.
Burada bir benzetme yapabiliriz: Tohumların çimlenmesi için uygun sıcaklık, nem ve oksijene ihtiyaç vardır. Bunlardan biri olmazsa tohumlar çimlenmez. Bazen bunlar olsa bile tohumun kabuğu gaz ve suyu geçirmeyen mumsu veya sert bir tabaka ile kaplı olursa, bazı tohumlar ertesi yıl, bazıları 10, bazıları 20 ve bazıları 100 sene bozulmadan toprakta kalabilir ve çimlenmezler. Bu kadar süreden sonra ortam uygun olduğunda çimlenirler.
Hz. Yunus, 33 yıl dini tebliğ ediyor ve sadece iki kişi inanıyor. Ama atılan tohumlar 33. yıldan sonra bir iki gün içinde çimlenip büyüyor ve semere veriyor.
Bu iman ve Kur’ân hizmeti, yaklaşık 50 yıldır; temsil, tebliğ ve irşat adına bütün dünyaya tohum attı. Hz. Yunus’a ve kavmine gelen musibetler gibi, Hizmet’in başına da sıkıntılar geldi. Zorlu bir imtihan döneminden sonra nasıl ki Hz. Yunus ve kavmi tekrar Allah’a yönelip tövbe etmek suretiyle kurtuluşa erdiyse, Hizmet’e karşı yapılan iftiraların gerçek dışı olduğu belli bir süre sonra mutlaka ortaya çıkacaktır. Allah’ın izni ve inayetiyle, Hizmet dünya çapında icra ettiği temsiline daha şümullü bir şekilde devam edecektir. Allah’ın lütfuyla ikinci bir diriliş dönemi yaşanacaktır.
Üstad Hazretleri, “Din hayatın hayatı, hem nuru, hem esası. İhyâ-yı din ile olur şu milletin ihyâsı”[12]diyor. Bu kutsî hizmetin üç türlü kerameti bulunduğunu belirterek, ikincisini şöyle ifade ediyor: “Mânileri bertaraf etmek ve muzırların şerrini defedip onları tokatlamaktır.”[13]
Dünyada ve ahirette kurtulmanın tek yolu İslam’a sarılmaktır. Bu dinin sahibi de Allah olduğuna göre, bizim üzerimize düşen, Allah yolunda koşan yeni nesiller yetiştirmek ve Hizmet ortamlarını hazırlamaktır. Biz kendi üzerimize düşen vazifeleri yapmalıyız. Sıkıntıların nasıl ve ne zaman biteceğini O (celle celâluhu) takdir eder. Hangi kış bitmemiş, hangi gece sona ermemiş, hangi fırtına dinmemiştir?
Dipnotlar
[1]Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 4–7.
[2]İhsan Atasoy, Peygamberler Tarihi, İstanbul: Yeni Asya Yayınları, 1994, s. 426–427.
[5]Saffat, 37/141–142; Nesefi Tefsiri, 4/46.
[7]Atasoy, a.g.e., s. 426–427.
[9]Bkz. Nursi, Lem’alar, s. 189.
[10]Hâkim, II, 15; Heysemî, VIII, 167.
[11]Atasoy, a.g.e., s. 426–427.
[12]Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 781.