Ensar Rıdvan

Rıdvan abi, yıllardır bir Avrupa ülkesinde yaşayan, güngörmüş, Anadolu’nun hâlis bir evladıydı. Bir fabrikada 20 küsur senedir çalışıyordu ve 10 senedir Hizmet’le tanışmıştı. Süreç esnasında ailesinden baskı ve kınama olmasına rağmen yerinde sabit durmuş ve evini âhir zamanın gariplerine açabilmeyi başarmış bir Ensar’dı şimdi. O bu payeye ulaşabilmek için ne çevresindeki dedikodulara kulak asmış ne de etrafından gelen tehdit ve kınamalara aldanmıştı. Bulunduğu yeri ve üzerine düşen vazifeyi idrak edebilmeyi Allah’ın nasip ettiği sayılı kimselerdendi. O da bu vazifenin hakkını verebilmek için hiç çekinmeden gayret edenlerdendi.

Ailesi ve akrabaları Türkiye’deydi hala. Daha önceden birlikte olduğu ve devlete yakın bazı insanların birer câni gibi kendilerinin her adımını da burada takip ederek ihbarda bulunduklarını da biliyordu. Hatta yerel polis kendisini bu konuda bilgilendirmişti. Ancak gözlerinin önünde, sahip olduklarını bir gecede geride bırakarak uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra buralara gelmiş bir kitle vardı. Rıdvan Bey, Hizmet vesilesiyle öğrendiklerinin aksini yapamaz, bu insanlara kayıtsız kalamazdı.

Korku hissine yenik düşüp siperi terk etmemişti. İçten içe bir sevinç yaşadı. Bir alt katta dinlenen mazlum muhacir arkadaşını hatırladı; bir de bu durum karşısında kendi konumuna bakarak şöyle düşündü: “Yanlış bir şey yapmıyorum. Bu dönemde yapılması lazım olan bu… Şükürler olsun ki Rabbim bana hem bu fırsatı verdi hem de imkânlarımı bu istikamette kullanabilme iradesini bahşetti. Bu adamcağızın birine zarar verme ihtimali var mı? O zaman ona kol kanat germek, her türlü riske rağmen imanımın gereğini yerine getirmek benim aslî vazifemdir. Mazeretlere sığınmadan, bunu yapabilme gücü veren Allah’a ne kadar hamd etsem azdır.”

Muhacir misafir alt katta, loş bir odada oturuyordu. Çok yorgun hissediyordu kendisini. Sanki uzunca bir süre dağları omuzlamıştı bütün vücuduyla. Zihni karışık, göz kapakları ağır, kalbi gelgitler içindeydi. Oturduğu yatağa uzandı yavaşça. Üzerindeki elbiseleri bile çıkaracak takati yoktu.

Kapısı çaldı birkaç kez. Bir ürpertiyle uyanmıştı. Her gürültüde sıçrayarak uyanma alışkanlığını terk etmesi kolay değildi. Belli ki yolculuğun vermiş olduğu yorgunlukla uzun bir süre uyuyakalmıştı. Belli ki kendisini güvende hissedince, vücudu yorgunluğunu atmak istemişti. Ne de olsa ülkeden çıkmadan önce, normal bir uykudan 51 gece mahrum kalmıştı. Ani bir baskın riskinin korkusuyla dışarıyı seyrederken kaç defa yer değiştirmiş, kaç gece şafağı karşılamış, kaç gece sokak serserilerini izlemişti penceresinden.

  • Abi yemek hazır. Sizi bekliyoruz yukarıda.
  • Tamam, geliyorum inşallah hocam.

  • İyi uyulabildiniz mi abi?
  • Elhamdülillah hocam.
  • Nasıl, rahat mıydı yeriniz?
  • Rahattı şükür. Kapının kırılma riskinin olmadığı her oda rahat bizim için.
  • İyi, sevindim abi.

Rıdvan Bey, misafirinin hikâyesini dinledi. Onun her anlattığı şeyden sonra bir nefis muhasebesi yapıyordu. “Acaba ben bunlara dayanabilir miydim? Bunlar benim başıma gelse nasıl davranırdım?” diyerek nimetlere ne kadar az şükrettiğini idrak edip mahcubiyet yaşıyordu.

Bu devirde Ensar olmak da Muhacir olmak da kolay değildi. Rıdvan Bey, “Siz rahat bir yere yerleşene dek evimin yarısı sizin, aylığımın yarısı sizin, kapımın önündeki bir arabam da sizin.” demiş ve aylarca kardeş ailesiyle evini paylaşmıştı.

Rıdvan Bey’in muhacir arkadaşı geride ailesini de bırakmıştı. Hanımı gaybubette, çocukları başka bir yerdeydi. Bir gecede işini, ailesini, çevresini, akrabalarını geride bırakıp uzun ve tehlikeli bir yolculuktan sonra kendisini burada bulmuştu. Nimetlere büyük kıymet veriyor, bir bardak su içerken bile şükürle dolup taşıyordu. Yemekten sonra namazlarını ikame ettiler. Rıdvan Bey, ellerini semaya kaldırmış ve âdeta bütün dünyayı geride bırakarak Rabbi ile arasındaki engelleri aşmış muhacire bakarak, “Ömrümde keşke bir defa bana da nasip olsaydı Allah’ı bu kadar yakın hissettiğim bir an.” dedi. Talihine tebessüm ederek “Hamd olsun Rabbim. İhtiyaçlarımızı gideren Sensin. Mübarek misafirini bize ulaştıran da Sensin.” diyerek başını önüne eğdi.

Bu yazıyı paylaş