Bir seyyah çölde seyahat ederken açlıktan ölmekte olan bir adama rastlamış. Derhal atından inip susuzluktan dudakları çatlayan adama kırbasından su ikram etmiş. Su içince biraz olsun canlanan bu adama azığında bulunan ekmeğinden bölüp vermiş. Uzun süredir çölde olduğunu düşündüğü bu adamın elbisesinin paramparça olduğuna şahit olunca üzerindeki ridasını da hediye etmiş.
Adam yiyip içtikten sonra kendine gelir gelmez bir fırsatını bulup seyyahın kılıcını kaptığı gibi atını da vermesini istemiş. Seyyah müthiş bir şok yaşamış:
“Ne yapıyorsun? Sana yardım eden adama teşekkürün böyle mi?”
“Uzatma! Atını istiyorum!”
Büyük hayal kırıklığı yaşayan seyyahın adeta kolu kanadı kırılmış. Seyyahın şaşkın bakışları arasında adam atına atlamış. Seyyah, adamın arkasından seslenmiş: “Bir dakika lütfen!”
Atın üzerindeki adam, dönüp ne söyleyecek diye dikkat kesilmiş:
“Seni çölde ölmek üzereyken buldum. Susuzdun, suyumu paylaştım, helâl olsun! Açtın, ekmeğimi paylaştım, helâl olsun! Giyeceğin yoktu, elbisemi paylaştım, helâl olsun. Kılıcım, hatta atım da sana helâl olsun! Ama bir şey var ki onu asla helâl etmeyeceğim. O da kalbimdeki yardım etme duygusu… Onu öldürdün! Bu haram olsun! Çünkü bundan sonra yardıma muhtaç insan görürsem, bu duygum öldüğü için, onlara yardım edemeyeceğim. Bu haram olsun!”
Hizmet Hareketi yıllardır dünyanın dört bir tarafında cehalete karşı okullarla, zarurete karşı işadamları dernekleri ve yardım kuruluşlarıyla, iftiraka karşı diyalog dernekleriyle gayretlerde bulunuyor. Tanzanya’da da kurban, gıda yardımı, ikinci el elbise, kuyu, okul ve yetimhane tadilat, tamirat ve tefrişatı ile her yıl yarım milyon doları geçen bu yardım faaliyetini dinleyen yerel bir yetkili şaşkınlıkla, “Bunu biz bilmiyoruz. Siz bunu mutlaka anlatmalısınız. Bu kadar yardımı, hem de her yıl düzenli olarak devletler bile yapmıyor.” demişti.
Bu çalışmalar her yıl yapıldığı için tecrübe birikimini de sağlıyor. Birçok yardım kuruluşu, yardımların %80’ini kendi masraflarına, kalan %20’sini yardıma kullanırken, Hizmet kurumları bu oranın tam tersini başarmakla diğer kuruluşlara örnek olmaktadır.
Doğu Afrika’nın bu yemyeşil ülkesi Tanzanya’da, önceleri okullar bünyesinde yapılan yardım faaliyetleri, daha sonra “Time to Help Tanzania” adı altında organize edilmeye başlandı. Bazen bir yetimi sevindirirken, bazen bir köyün su kuyusuna kavuşmasına şahit oluyoruz. Bazen başka kıtalardan yiyecek paketi dağıtanlara eşlik edilirken, bazen kurban bayramlarını ailelerinden çok uzakta, yardıma muhtaç insanlara et dağıtarak kutlayanları görüyorsunuz. Time to Help Tanzanya, yardımsever insanlarla yardıma muhtaç insanlar arasında yıllardır köprü kurmakta.
Her yardım faaliyeti ayrı bir hikâye… Köprünün görevlerinden birisi, şeffafiyet içerisinde, veren elle alan eli buluşturup insanların yardım etme duygularını istismar etmeden hizmet etmekse, diğeri de sanırım bu hikâyeleri hayır sahiplerine ulaştırmak. Böylelikle onların yardım etme duygularını katlamış, hayır potansiyeli olan insanları da harekete geçirmiş oluyorsunuz. Son yedi yılda yaşanılan onlarca hikâyeden üçünü paylaşmak istiyorum. Üçü de su kuyuları ile ilgili:
- Time to Help Almanya’dan bizi arayıp Tanzanya’da, hem günlük kullanım hem tarım hem de hayvancılık için büyük çaplı bir kuyu açmak istediklerini söylediler. Epey bir maceradan sonra Bagamoyo Bölgesi’nde bir köyde 50 ton kapasiteli bir kuyu açıldı. Açılış törenine köylüler, mahallî idareciler ve Su İdaresinden yetkili bir hanımefendi katıldı. Program yerel dans ve şarkılarla hayli renkli geçti. Hanımefendi törende anlamlı bir açılış konuşması yaptı:
“Bu suyun kıymetini en çok hanımlar olarak biz biliriz. Çünkü evin ihtiyaçları, özellikle su tedariki, bizim omuzlarımızdadır. İçme suyunun taşınması, yemek hazırlama, ev temizliği, bulaşık, çamaşır bizim vazifemizdir. Bazen bunun için sırtımızda bebeğimizle her gün 3-5 kilometre gidip gelmek zorunda kalırız. Bu suya en çok biz kadınlar seviniriz. Teşekkürler Time to Help.”
- Kayınvalidem bizi ziyarete gelirken, “Bizim de Afrika’da bir kuyumuz olsun, Afrika’daki insanlara bir faydamız olsun.” deyip komşularından, akrabalarından ve misafirlerinden, az çok demeden yardım toplamış ve bir kuyu parası olan 3500 doları denkleştirilmişti. Yardım edenlerin listesini de tutmuştu. Listeye baktım: 1 TL, 5 TL, 10 TL veren de vardı; 100 dolar, 200 dolar veren de… Toplamda 133 kişiden para toplayıp getirmişti. Kuyuyu bir okulun avlusunda açtırdık. 133 ismi kitabeye yazmak zor oldu, ama onu da başardık. Sade bir törenle okul müdürüne teslim ettik.
- Hollanda’da yaşayan bir yardımsever Türk, kuyu açılması için para göndermişti. Amerika’dan, Peace Island’dan gençler bir yetimhanenin tefrişatı ve tamiri işini üstlenmişlerdi. Gelip bizzat çalıştılar. Açılış törenine ben de gitmiştim. Ertesi günü gençler Hollanda’dan gelen yardımlarla yapılan dört kuyunun açılışına katılacaklardı. Misafirim olduğu için ben katılamadım. Yardımları koordine eden Yusuf Bey’den açılışla ilgili fotoğrafları paylaşmasını rica ettim. O da bana bir düzine fotoğraf göndermişti. Fotoğraflardan biri dikkatimi çekti. Kuyunun kitabesinde, yaptıran kişinin ismi “Hiç” olarak yazılmıştı. Hayırsever, muhtemelen Türkiye’de son beş yıldır yaşanan cadı avından endişe ettiği için isminin yerine “Hiç” yazdırmıştı. Çünkü insanlar Türkiye’de, Moğolistan’da kurban hissesinde ismi olduğu için fişlenip hapse atılıyordu. Kendisi Hollanda’da yaşıyordu, ama belki de akrabalarının başına bir şey gelmesinden korkuyordu veya Hollanda’da yaşayan bazı Türkler tarafından taciz edilmek istemiyordu.
Açılışa gençlerle beraber oğlum da katılmıştı. Aktardığına göre en çok ilgiyi “Hiç Kuyusu” görmüştü. Köylüler üç harften oluşan ismin anlamını merak etmişlerdi. Öğrenince de çok şaşırıp sebebini sormuşlardı. Oğlum, “İzahtan sonra en çok duayı ‘Hiç’ aldı.” dedi.
Bu bana dinin özünde bulunan, tasavvufta teşvik edilen, insanlardan bir insan veya “sıfır” olmayı, çağrıştırdı. Tebessüm ettim. Çünkü her şeye rağmen insanımız doğru bildiği şeye, hayır yapmaya devam ediyordu. Süreç bize “sıfır” olmayı yaşayarak öğretiyordu.