Dahi ile deli, uyûn-u sâhire (uyanık gözler) ile tecessüs, iktisat ile cimrilik, tenafüs ile haset, savurganlık ile cömertlik, tenkit ile gıybet ve isyan ahlakı ile inat ahlaksızlığı arasındaki sınırlar çok ince ve şeffaftır. İnsanın bu kavramların birisinden diğerine geçmesi hızlı ve hissetmeden olabilir. İçtimaî kavramlar fizikî kavramlar gibi değildir. Fizikî kavramların arasında derin çukurlar, büyük setler olabilir. Bazı içtimaî kavramlar arasındaki sınırlar çok şeffaftır; birinden birine geçiş her zaman daha kolaydır. İsyan ahlakı ile inat ahlaksızlığı da birbiri içine girebilen kavramlardandır. Bir anda kendimizi isyan ahlakı içinde meseleleri değerlendiriyor zannederiz de inat ahlaksızlığının tam ortasına taht kurmuşuzdur, haberimiz olmaz.
İsyan, bir sisteme veya bir emre itaat etmeme ve başkaldırma mânâlarına gelir. Ahlak ise, insanın zamanla tabiatının bir parçası haline getirdiği iyi veya kötü huyların tamamıdır.
Başkaldırma ve isyan fikri, ilk defa Varoluşçular tarafından, hiçbir ahlakî değeri kabul etmeyip kural tanımama ve otoriteleri reddetme şeklinde başlamış olup dünya literatürüne, Sartre, Camus ve Marcuse ile girmiştir. Varoluşçuların bu başkaldırısı; örfi, dinî ve ailevî anlayışların tümüne karşı bir başkaldırıdır.
Nihilistlere göre ise isyan, müesses nizama karşı ayaklanma ve otorite altına girmeden bohemce yaşama felsefesidir.
Müslüman âlimler ise isyan ahlakı kavramını, “iradenin davası” olarak tarif etmiş ve bu başkaldırıyı da iradenin hakkını verip her türlü nefsî temayüle ve günaha bir tepki olarak kabul etmişlerdir.
Nurettin Topçu’nun (1909–1975) Sorbonne Üniversitesinde, Fransızca hazırladığı doktora tezinin başlığı “Conformisme et Révolte”dir (Mevcut Düzene İtaat ve İsyan). Bu tez, 1995 yılında Türkçeye tercüme edilerek İsyan Ahlakı ismiyle kitap olarak neşredilmiştir. Topçu’nun geliştirdiği isyan ahlakı fikri, Maurice Blondel (1861–1949), Immanuel Kant (1724–1804) ve Henry Bergson (1859–1941) gibi felsefecilerin akılcı ahlak[1] anlayışına alternatif bir tezdir. Kendi düşüncesini, “Biz hem uysallığa hem de anarşizme karşıyız. Her türlü sosyolojizme, yani toplum gerçeğinin her şey olduğu anlayışına karşı olduğumuz kadar, bencil ve katı ferdiyetçiliğin de karşısındayız. Sadece bütün iradeleri aynı şekilde belirleyen bir İrade karşısındaki uysallığı kabul ediyoruz.”[2] şeklinde tarif etmiştir. Bu mânâda isyan ahlakı, ferdin inanç, düşünce, his, kanaat ve karakteriyle kendini ifade etmesi, taklit ve tekdüzeliğe itirazı, meseleleri değerler filtresinden geçirip kendi idrak ufku açısından tekrar değerlendirip kendine mal etmesidir.
Topçu’ya göre, “İsyan ahlakını anarşizmden ayıran şey, ebedî olan Allah’ın nizamına bağlı olması ile beraber Allah’a itaat ve teslimiyetle neticelenmesidir… Bir hareket, ancak kendi içerisinde baş kaldırdığı nizama karşılık yeni ve zorunlu olarak daha üstün bir nizamın iradesini taşıyorsa isyan adını alabilir. İçe ve dışa doğru mücahede ve mücadelelerle gelişen ve mutlak itaate doğru seyreden isyan, aynı zamanda insanı hür kılan, kişilik kazandırıcı bir hareket, ahlakî bir eylemdir.”[3]
Fethullah Gülen Hocaefendi ise Nurettin Topçu’nun “isyan ahlakı” kavramını “inat ahlaksızlığı” kavramı ile birlikte ele alır. Bilgisiz, savunmasız ve dikkatsiz olunursa isyan ahlakından inat ahlaksızlığına geçişin çok kolay olacağını ifade eder.[4]
Kavramları anlaşılır kılmanın en güzel yolu, Kur’ân ve hadislerin anlatım üslubu olup her kavramı, zıddı ve alternatifleri ile akıllara yaklaştırmak şeklindedir. Günümüzdeki eğitim metotlarında,[5] özellikle dil eğitiminde, bu yöntem yaygın olarak kullanılmaktadır. Talebenin bir kavramı zıddıyla öğrenmesi, kavramların tahayyül ve tasavvurunu kolaylaştırır. Bu da talebenin iki kavramı birden öğrenmesi ile sonuçlanır. Ehli hakikat de ittifakla, “Her şey zıddıyla bilinir.” der.[6]
Kırık Testi serisinde isyan ahlakının olmazsa olmazı olarak verilen kıstas şudur: Şayet bir meseleye muhalefetiniz var ise muhataplarınızı ikna etmek için savunduklarınızı kaynakları ile bildiriniz; mesela şöyle deyiniz: “Kur’ân’ın şu âyetine, Sünnet’in şu emrine, falan mütefekkirin şu mütalaasına ve mantığın şu kuralına göre, o mesele şöyle de olabilir.”[7]
Bütün bunları tevsik ederek fikir beyanında bulunmak daha makuldür. Kaynağına isnat edilen sözün bereket vesilesi olması hasebiyle, Divan-ı Harb-i Örfî’de ifade edildiği şekliyle, “âlim-i muhakkik” olmak ideal bir hedeftir. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “âlim-i muhakkik” kavramını tarif ederken, dini anlatacak olanların, mevzuları kaynakları ile anlatmaları gerektiğine dikkat çeker ve halka tesir edememenin en önemli sebeplerinden birinin bu olduğunu ifade eder.[8]
Üstad Hazretleri aynı eserinde, din adamlarının halka tesir edememesinin diğer iki sebebini de “hakîm-i müdakkik” olmamalarına, yani meseleleri itidalle anlatmayıp ifrat veya tefrite düşerek anlatmalarına ve “beliğ-i mukni” olmamalarına, yani ikna edici, yerinde, güzel ve tesirli beyanda bulunamamalarına bağlar.
Ahlaklı isyan ancak marifet ile olabilir. Sadece muhalefet olsun diye bir şeyler söylemek, ahlaklı isyandan ahlaksız bir kavram olan inada geçmek demektir.
Fizikî hadiselerde olduğu gibi, içtimaî hadiselerde de etki tepkiyi doğurur. Bizler doğru kavramlarla isyan ahlakını uygulamayıp inat ahlaksızlığına düşersek, muhataplarda tepkiyi tetikleriz. Bunun neticesinde de en büyük zararı hakikat görür. Hakikatlere, makul müzakerelerle ulaşılabilir, kısır tartışmalarla değil. Bir taraftaki üslup bozukluğu ve inat, diğer tarafta tavır bozukluğuna sebep olur. Sonuçta hakikat gadre uğrar. Bu da hem bizim hem de muhataplar için büyük bir zarardır. Akıl ve din dengesini ayarlayamamış fertler, isyan ahlakını yanlış değerlendirip çok büyük zararlara sebep olabilirler.
Kur’ân-ı Kerim’de inatçı karakterin sembolü Firavun’dur. Bu tip karakterlerin akıl hocaları ise insî ve cinnî şeytanlardır. Şirkin dayandığı temel noktalardan biri inattır ki şeytan tahtını ifrat, tefrit ve inat kavramlarının üzerine kurmuştur. İnat kaybetmenin de başlangıcı sayılabilir.
İsyan ahlakının İslam tarihindeki ilk örneklerinden biri, Hazreti Hüseyin Efendimizdir (radıyallâhu anh). Yezide olması gerektiği gibi karşı çıkmış ve şehitlik şerefi ile dünyadan göçmüştür. O duruş katiyen bir inat değil, olması gereken dik duruştur. Her dönem kendi içinde Hüseyinleri de Yezidleri de barındırır. Hüseynîlik isyan ahlakını temsil ederken, Yezidlik de inat ahlaksızlığını temsil eder.
Bu konuda önemli bir misal, hakkı tutup kaldırmak için kıyam edip maneviyatsızlığa başkaldıran bir avuç genç olan Ashâb-ı Kehf’tir. Ashâb-ı Kehf ’in başkaldırması, dünyevî maksatları olan varoluşçularınki gibi değildir. Onlar, “Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir.” (Kehf, 18/14) diyerek olması gereken inşayı gösterirler. Bu, Allah’la irtibatlı bir tamir arzusudur.
Kur’ân ve İslam tarihindeki insan karakterleri prototiptir. Her zaman ve zeminde, bu prototipleri görmek mümkündür. Marifet, şahısları doğru tanıyıp ona göre hareket tarzı belirlemektir.
Hadislerin yardımıyla Kur’ân’ı anlama gayretimiz yoksa, Risale-i Nur Külliyatına ve Pırlanta Serisine sırtımızı döndüysek, Hizmet hayatımızda, isyan ahlakından inat ahlaksızlığına geçme riski büyüktür. Nuranî eserleri müzakere etme ve hakikatleri temsil etme vazifesi dururken memnuniyetsizlikleri yayma, ferdin kendine ve etrafına yaptığı büyük bir zulümdür.
İsyan ahlakı ile meseleleri müzakere edeceksek, referanslı konuşmaya dikkat etmeliyiz. Tam bilgi sahibi olunmayan konularda konuşmak, değil isyan ahlakı, doğrudan inat ahlaksızlığı, hatta gıybet ve iftira sınıfına girer.
Su-i zan, tecessüs ve gıybetin çirkinliğinin anlatıldığı âyet-i kerimenin mealiyle yazımızı bitirelim:
“Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın. Kiminiz kiminizi gıybet etmesin. Hiç sizden biriniz ölmüş kardeşinin cesedini dişlemekten hoşlanır mı? İşte bundan hemen tiksindiniz! Öyleyse Allah’ın azabından korkun da bu çirkin işten kendinizi koruyun. Allah tevvabdır, rahîmdir.” (Hucurat, 49/12).
[1] Akılcı ahlak (rasyonalist ahlak): Ahlakî hükümlerin hisler ve tecrübeler yoluyla değil, düşünce ve akıl yoluyla ele alınabileceğini savunan felsefî akım.
[2] Nurettin Topçu, İsyan Ahlâkı, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2016.
[3] A.g.e.
[4] “İsyan Ahlakı Değil İnat Ahlaksızlığı”, www.ozgurherkul.org/kirik-testi/isyan-ahlaki-degil-inat-ahlaksizligi/
[5] C. H. Bennett ve N. J. Mackintosh. Comparison and Contrast as a Mechanism of Perceptual Learning? Journal of Experimental Psychology, Comparative and Physiological Psychology, 52, 1999, 3; 253–272.
[6] Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 257.
[7] M. Fethullah Gülen, İkindi Yağmurları (Kırık Testi-5), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 134.
[8] Bediüzzaman Said Nursî, Divan-ı Harb-i Örfî, (Hürriyete Hitap), İstanbul: Yeni Asya Neşriyat, 2016.