Dev Akvaryum

Bilim ve teknoloji geliştikçe hayata dair sırların bir kısmı açığa çıkmakta, hikmetini bilemediğimiz vakalar aydınlanmaktadır. Aynı zamanda birbiriyle alakasız olduğunu zannettiğimiz eşya ve hâdiselerin, aslında uyumlu ve birbirini tamamladığının farkına varmaktayız. Buradan da Rabbimizin bu muhteşem kâinatı bir saat gibi kurup başıboş bırakmadığı, aksine yaratma fiilinin sonsuz bir ilim ve kudret tezahürü olarak her an gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Mesela bazı yeni keşiflere göre, yüzeyinin yaklaşık %71’i denizlerle kaplı dünya ekosistemi dev bir akvaryum gibidir: Lambası var, ısıtıcısı var, oksijen pompaları var ve Kuddüs isminin sergilendiği biyolojik temizlenme sistemleri ve Rezzâk isminin tezahürüyle gıdaların ihsan edilmesi gibi benzerlikler var.

Bu dev akvaryumun kapladığı alan 361 milyon km2, hacmi 1,3 milyar km3, ortalama derinliği 3,700 metre civarında, maksimum derinliği ise 10.994 metredir (Mariana çukuru). Bu muhteşem akvaryumda, 30 metrelik balinalardan mikroskobik planktonlara[1] kadar çok geniş bir sahne içinde, her biri kendine has biyolojik özelliklere sahip enteresan canlılar yaşamaktadır. Güneş ışığı, denizlerin sadece üst kısımlarını aydınlattığından geri kalan büyük kısım sürekli karanlıktır. Farklı derinlik ve sıcaklık aralıkları, belli türlere mahsus olduğundan denizler çok çeşitli canlıları içinde barındıran şahane bir akvaryum gibidir.

 

Gece Lambası

Çeşitli ülkelerden beş bilim insanının ortaklaşa gerçekleştirdiği bir çalışmaya göre, balık larvalarının gelişimi için parlak ay ışığı çok önemli bir faktördür.[2] Aynı zamanda ay ışığının ortaya çıkmasıyla larvalar yüzeye yaklaşırken onlarla beslenen avcılar tabana inmektedir.

Kalın dudaklarıyla bilinen Labridae ailesinden papağan balıklarına benzer olan altı bantlı papağan balığı (Thalassoma hardwicke) larvalarıyla yapılan bir çalışmada, gelişimin Ay’ın yükselmesiyle maksimum seviyeye çıktığı, yani gecenin ikinci yarısındaki parlak ışığın ilk yarısına göre daha tesirli olduğu gözlemlendi. Yalnız burada, herhangi bir ışıktan değil, Güneş’in batmasıyla ortaya çıkan ay ışığının tesirinden bahsedilmektedir. Aynı zamanda Ay’ın safhalarının önemli olduğu, ilk hilal vaktinin en verimli dönem, son hilalin ise en az gelişme sağlanan dönem olduğu ve bulutlu gecelerin gelişmeye menfî tesir ettiği tespit edildi. Ay ışığının çıkmasıyla altı bantlı balığının en çok beslendiği gıdası olan “zooplankton” adı verilen çok küçük hayvancıklar da yüzeye yaklaşırken bu türlerin avcısı olan “ışıldaklı balıklar” denizin derinliklerindedir. Bu esnada “yakamoz”[3] adı verilen Noctiluca miliaris isimli planktonların, ay ışığı altında, biyoluminesans denilen kimyevî bir reaksiyonla mavi ışık yayması gerçekleşir. İnsanoğlunun icat ettiği lambalarda enerjinin büyük kısmı ısı olarak kaybedilirken, denizde ışıma yapan balıkların ve planktonların kimyevî olarak yaydıkları ışımada ısı ile hiç enerji kaybı olmaz. Bu çalışma, daha verimli balıkçılık yöntemleri ve zamanlaması için faydalı olacaktır. Ancak kıyı şehirlerindeki yoğun ışıkların ve yüzeydeki kirliliğin ekosisteme zarar verdiği de raporda yer almaktadır.[4]

 

Isıtıcı

Bu muhteşem akvaryumun ısıtıcısı Güneş’tir. Okyanus ve denizlere nüfuz eden ışık miktarı Güneş’in o anda bulunduğu konuma ve suyun yoğunluk derecesine bağlıdır. Su yüzeyine ulaşan güneş ışığının büyük kısmı geri yansıtılır. Kırmızı dalga boyundaki kısmı suyun en üstteki birkaç metresinde emilir. Sarı ve yeşil dalga boylu olanlar biraz daha derine, mavi ve mor dalga boyundaki ışınlar ise bir km derinliğe kadar ulaşır. Yüzeydeki mavi renk ise, içindeki çözünmüş klorofil gibi birçok faktörün sonucudur.

“Derin zon” diye adlandırılan 1100 metrenin altındaki derinlikte, su daha soğuktur ve bu bölge, okyanus suyunun toplam hacminin %80 kadarını teşkil eder. Bu derin ve soğuk tabakadan dolayı okyanusların ortalama sıcaklığı 3,9 santigrat derece gibi düşük bir değer alır.

“Işık zonu” diye adlandırılan, yüzeyden 200 metre derinliğe kadar olan kısım, fotosentezin meydana geldiği ve en fazla biyoçeşitliliğin görüldüğü bölgedir. Işık zonundan daha derinde bulunan bitkiler fotosentez yapamaz. Derinlerdeki hayatın sürekliliği için Güneş dışında harika bir ısı kaynağı lütfedilmiştir. Bu kaynak, yer kabuğunun derinliklerindeki magmadan okyanus tabanına uzanan hidrotermal (sıcak su) kanallardır. Akvaryumun tabanındaki volkanik kaynaklı, çoğu kükürtlü bileşiklerle yüklü sıcak su çıkışları ve ince taneli killer, bu ortama mahsus yaratılan canlıların yaşayabileceği özel ekosistemlere zemin teşkil eder.[5]

Ayrıca okyanus ve denizlere sanki görünmez boru hatları döşenmiştir. Gıda taşıma ve tür çeşitliliğini artırma gibi hikmetleri olan bu hatlar, uzun okyanus akıntılarıdır. Bu akıntıların başka bir hikmeti ise, yeryüzünde birçok dar bölgeye ait iklimlerin şekillenmesinde baskın rol oynayan küresel ısı iletiminin sağlanmasıdır. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri, “golfstrim” isimli sıcak su akıntısıdır. Bu akıntıyla belli bir rota üzerinde ilerleyen sıcak su sirkülasyonu, kuzeybatı Avrupa’nın, aynı enlemdeki diğer bölgelere göre daha ılıman hâle gelmesinde rol oynar.

Gıda

Mahiyetinde büyük bir kuvvet ve insanlara birçok fayda bulunan demiri de kullanmaları ve Allah’ı görmedikleri halde O’nun dinini ve peygamberlerini, kimlerin bu kuvvet ile destekleyeceğini bilip ortaya çıkarmak için, büyük bir nimet olarak indirdik. Unutmayın ki Allah çok kuvvetlidir, mutlak galiptir (kimsenin desteğine ihtiyacı yoktur).” (Hadid, 57/25). Âyet-i kerimede geçen “indirdik” kelimesi için genel görüş şöyledir: Dünyamızdaki demir elementi, uzaydaki dev yıldızlardan gelmiştir. Demir gibi ağır metaller, uzayda büyük yıldızların çekirdeklerinde yaratılır. Demir, ancak Güneş’ten çok daha büyük yıldızlarda, birkaç yüz milyon dereceye varan sıcaklıklarda ortaya çıkabilmektedir. Güneşteki yaklaşık 15 milyon 0C’lik sıcaklık, demir atomunun ortaya çıkması için yeterli değildir. Süpernova olarak adlandırılan bu yıldızlardaki demir miktarı belli bir oranı geçince, artık yıldız bunu taşıyamaz ve patlar. Bu patlama sonucu, içinde demir bulunan gök taşları uzaya dağılır ve bir gök cisminin çekimine yakalanıp birleşene kadar boşlukta dolaşır. Tabiî ki sadece demir değil nikel (59Ni) gibi başka elementler de Güneş Sistemi dışından dünyamıza gönderilmiştir.

Bu meseleyle ilgili başka bir görüşe göre, halk arasında “yıldız kayması” olarak bilinen, her an atmosferimize çarparak dağılan binlerce göktaşı, toz halinde yeryüzüne inmektedir. Çok büyük bir hızla atmosfere giren asteroitler, sürtünmeden dolayı yanarak parçalanmakta ve büyük bir kısmı toz haline gelmektedir. Bu tozlarda bulunan bol miktardaki demir atomu, dünyadaki hayat zincirinde ve fotosentezle ortaya çıkan oksijenin büyük kısmının üretilmesinde hayatî rolü olan okyanuslardaki planktonların gıdasıdır.[6] Bu tozlar planktonların fotosentez yapmak için ihtiyacı olan demiri sağlayan önemli bir kaynaktır.[7]

Büyük sahralardaki kum fırtınaları sonrası okyanuslara ulaşan demir zengini kum tanecikleri de aynı şekilde belli dönemlerde fitoplanktonların çoğalması ve ardından da balık bolluğuna vesile olması için görevlendirilmiştir.

Oregon Üniversitesi Deniz Memelileri Bölümünün yaptığı bir çalışmaya[8] göre, en büyük memeli hayvanlardan olan mavi balinalar, omurgasız kabuklulardan olan krillerle[9] kriller zooplanktonlarla, onlar da fitoplanktonlarla beslenmektedir. Yani bir nevi hayat zincirinin başlangıcı olan hâdise, planktonların varlığına, planktonların yaşayabilmesi ise, akvaryuma atılan yem gibi, uzaydan meteorlarla gönderilen demire bağlanmıştır. Planktonlar mikroskobik bitki veya hayvan sınıflarına ait olan, kendi hareketleri çok az olduğu için suyun hareketine bağlı olarak seyahat eden canlılardır.

Şimdiye kadar tespit edilen yaklaşık 230 bin tür canlıya ev sahipliği yapan harikulade akvaryum, hâlâ keşfedilmeyi beklemektedir. ABD Milli Okyanus ve Atmosfer Dairesinin raporuna göre, okyanus tabanının yüzde 95’i henüz keşfedilmemiştir.[10] Günümüzde Mars’ın yüzeyi okyanuslardan daha iyi bilinmektedir. Yüksek basınç gibi risklerden dolayı okyanusların tabanına inenlerin sayısı, uzaya giden insan sayısından daha azdır.

İlmî gelişmeler devam ettikçe, her şeyin sadece görünenden ibaret olmadığı, her anı dinamik bir şekilde süren hayatın bilemediğimiz hikmetlerle dolu olduğu anlaşılmakta, Yüce Yaratıcının Muhyi isminin bir cilvesi olarak, bütün bir ekosistemi kuşatan hayatın gördüğümüz ve göremediğimiz her noktasının birbiriyle irtibatı, biraz insaflı ilim adamlarını hayrette bırakmaktadır. Harika bir seyrangâh olan deniz dalgalandığında görülen yakamoz ışıldamasını (biyoluminesans)üreten bir hücreli planktonlarla ay ışığının irtibatı, rengarenk kutup ışınlarının arkasındaki yerkürenin hikmetli manyetik koruma kalkanı ve yıldız kayması olarak gördüğümüz astronomik hâdiseyle demir tozlarının çöllerden denizlere taşınarak bazı deniz canlılarına rızık yapılması arasındaki münasebet; bütün biyolojik, jeolojik, kimyevî ve astronomik ölçülerin ekosistem çapındaki âhenkli icraata perde olması, bozulmamış bir vicdan ve akleden bir kalb taşıyan her insanın temaşasına arz edilmiş mükemmel birer tablo değil midir?

 

Dipnotlar

[1] Su altı hayvanlarının gıdası olan mikroskobik canlılar.

[2] Jeffrey Shima ve ark. Lunar rhythms in growth of larval fish. Proceedings of the Royal Society B: Biological Sciences, 2021, 288. 20202609. 10.1098/rspb.2020.2609.

[3] Ayşenur Okatan, “Biyolüminesans: Işık Yayan Canlılar”, Bilim Genç, 22/1/2019.

[4] Tan Bodur, “Denizel Yaşam”, Popular Science, Mart 2021.

[5] Ömer Said Gönüllü, Coğrafya O’nu Anlatıyor, İstanbul: Muştu Yayınları, 2015.

[6] Elif Eker-Develi, “Denizel Fitoplanktonun Ekolojik Önemi ve Küresel İklim Değişikliğindeki Rolü”, Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 5/2, Aralık 2009, s. 285–293.

[7] Hikmet Arar, “Metallerin de Karakteri Var!”, Çağlayan, Mayıs 2017.

[8] “PNAS Study: Migrating blue whales rely on memory more than environmental cues to find prey”, today.oregonstate.edu/news/pnas-study-migrating-blue-whales-rely-memory-more-environmental-cues-find-prey

[9] “Krill”, en.wikipedia.org/wiki/Krill

[10] Bülent Gözcelioğlu, “Derin Denizlerin Gizemi”, Bilim Genç, 2/9/2015.

 

Bu yazıyı paylaş