Bir Peygamber Kızının Hikâyesi

Medyen’in su kuyularına varınca orada davarlarını suvaran bir grup insan buldu. Onların gerisinde de, kendi hayvanlarını uzakta tutmaya çalışan iki kadın gördü, Siz niçin bekliyorsunuz?’ diye sordu. Onlar da ‘Çobanlar hayvanlarını suvarıp ayrılmadıkça, biz suvarmayız. Babamız da hayli yaşlı olduğundan iş bize kalıyor.’ diye cevapladılar.” (Kasas, 28/23).

İlahî Beyan’da anlatılan o muhteşem kıssada, Hazreti Musa’nın (aleyhisselâm) Medyen kuyularının başında karşılaştığı iki kız kardeşten büyüğü sendin. Adının Safura olduğunu yazıyor kaynaklar. Hem bir peygamber kızı hem de ulü’l-azm bir peygamberin eşiydin. Fakat nasibinin büyüklüğüyle değil, ferasetinle kazındın hâfızalara…

Bekleyiş

Bana hep oradaymışsın gibi geliyor. Medyen kuyusunun başına varsam seni bulabilirmişim gibi…

İşte hurma, akasya ve badem ağaçları ile çevrili şehir meydanının bir köşesinde kız kardeşinle bekliyorsunuz.

Çobanların işlerini bitirip çekilmeleri hayli vakit alıyor. Siz o sırada koyunlarınızı zapt etmeye çalışıyorsunuz.

Çobanların duyarsızlığı ürkütüyor beni. Sosyal hayatın içinde kadınları görmezden gelen erkeklerin kabalıklarını sembolize ediyor gibiler.

Siz peygamber bir babadan aldığınız terbiye gereği erkeklerin arasına sokulmuyorsunuz. Onlar da medeniyet görmemişliklerinin gereği olarak sizi öteliyor, yokmuşsunuz gibi davranıyorlar.

Kim bilir bu kaçıncı şikayetsiz bekleyişiniz… Öyle sanıyorum nicedir, aslında çobanların çekilişini değil, Hazreti Musa’nın gelişini bekliyor; çobanlardan değil, Rabbinizden bir necat istiyorsunuz.

Karşılaşma

İlahî takdir Hazreti Musa ile yolunuzu o kuyu başında kesiştiriyor. Hazreti Musa, Firavun’un sarayında, Hazreti Asya (Asiye) tarafından büyütülmüş, saray terbiyesi görmüş bir centilmen. Kadınlarla nasıl konuşulacağının bilgisi ile yanınıza yaklaşıyor. Nezaketle size niçin beklediğinizi soruyor. Sesi sana güven veriyor. Sen çobanlara yaklaşmadığın hâlde ilk defa karşılaştığınız bu “yabancı” ile konuşuyor ve ona koyunlarınıza su vermek için beklediğinizi söylüyorsun. Babanızın yaşlı olduğunu ilave ediyorsun sözlerine. Yardıma olan ihtiyacınızın bir güne mahsus olmadığına işaret eder gibisin.

Hazreti Musa yaklaşık sekiz günlük yoldan aç ve yorgun olarak gelmiş olmasına rağmen tereddütsüz sürünüzü önüne katıp suvarıyor. Ardından sizden teşekkür bile beklemeden bir ağaç gölgesine çekiliyor.

Siz sürünüzle evinizin yolunu tutarken o, yüzünü Rabbine çevirmiş, “Yâ Rabbî! Bana lütfedeceğin her türlü nimete muhtacım!” (Kasas, 28/24) diye dua ediyor. Böylece peygamber yolunun yolcularına sadece centilmenlik dersi değil, dergâh-ı ulûhiyete ihtiyaçların nasıl arz edileceğine dair de bir edep dersi veriyor. Elbette hiçbir iyiliği küçümsememek gerektiği konusunda da… Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) “Allah’tan korkun ve iyiliklerden hiçbir şeyi küçük görmeyin!”[1] hadis-i şerifini âdeta cisme büründürüyor.

Davet

O gün eve her zamankinden daha erken dönüyorsunuz. Babacığınız şaşırıyor sizi görünce, seviniyor. Siz heyecanla anlatıyorsunuz. Hazreti Şuayb (aleyhisselâm) emeğe saygılı, kadirşinas. İyiliğe iyilikle cevap vermek istiyor. İhtimal o da bir süredir Hazreti Musa’nın yolunu gözlüyor. Onu davet etmen için seni gönderiyor.

Kur’ân-ı Kerim senin Hazreti Musa’nın yanına “utangaç bir tavırla yürüyerek çıkageldiğini” vurgulayarak hayâ duyguna dikkat çekiyor.

Bize sunduğun hizmetin ücretini vermek üzere babam seni davet ediyor.” (Kasas, 28/25) diyorsun.

Hazreti Musa, belki içine bir şey düşer de kendisini meşgul eder diye (hâşâ ki öyle bir şey olsun), senin önde yürümeni istemiyor. Sen yolu tarif ederken o iffet âbidesini takip ediyorsun.

Hazreti Musa, başından geçen olayları anlatınca babacığın ona, Endişe etme, o zalimlerin elinden artık kurtuldun!” (Kasas, 28/25) diyor.

Feraset

İbn Mesud Hazretleri, insanlar içinde en ferasetli olanların üç kişi olduğunu söylüyor:

İlki eşine, Hazreti Yusuf için: “Ona güzel bak ve hoş tut! Ümit edilir ki bize faydası dokunur veya evlat ediniriz.” diyen Mısır Azizi…

İkincisi, Hazreti Musa’yı ırmakta bulunca: “Sana ve bana göz aydınlığı… Öldürmeyin; bize faydalı olacağı ümit edilir ya da onu evlat ediniriz.” diyerek ferasetini gösteren Firavun’un zevcesi Asya validemiz…

Üçüncüsü de sensin.[2]

Hazreti Musa hakkında: Babacığım! Bunu işçi olarak tut, zira senin çalıştıracağın en iyi adam, böyle kuvvetli ve güvenli biri olmalıdır.” (Kasas, 28/26) diyorsun.

Böylece biz, bir erkekte aranması gereken temel vasıfları senin vasıtanla öğreniyoruz: Güven, güç ve beceri, centilmenlik, fedakârlık ve yardımseverlik, saygı ve iffet.

Söz

O, “taşa ağaca bile kendini dinlettiren peygamberlerin hatibi Hazreti Şuayb”,[3] Hazreti Musa’ya, “Kızlarımdan birini seninle evlendirmek istiyorum. Buna karşılık sen de sekiz yıl yanımda çalışırsın; şayet süreyi on yıla çıkarırsan, o da senin ikramın olur. Ben seni zahmete sokmak istemem. İnşaallah benim dürüst bir insan olduğumu göreceksin.” (Kasas, 28/27) diyerek bir teklifte bulunuyor.

Hocaefendi’nin ifadesi ile Hazreti Şuayb, bir nebi feraseti ile Hazreti Musa’ya 8–10 sene sonra vahiy geleceğini anlıyor ve torunlarının nebi çocuğu olmasını arzu ettiğinden dolayı da Hazreti Musa’ya, yanında kalıp hizmet etmeyi şart koşuyor.[4]

Hazreti Musa, “Bu seninle benim aramızdaki bir sözleşmedir. Bu iki müddetten hangisini yerine getirirsem buna itiraz edilemez. Yaptığımız bu sözleşmeye Allah da şahit olsun.” (Kasas, 28/28) diyor. Bu davranışı ile de o yüce nebi bize, “Bir işe başlarken şartların net olarak ortaya konulduğu bir sözleşme yapın.” nasihatinde bulunuyor.

Adına ister nişanlılık diyelim ister söz, 10 yıl bekliyorsun Hazreti Musa’yı. O süre zarfında o kutlu peygamber, koyunlarınızı güderken aynı zamanda sevgili babanın rahle-i tedrisinde nübüvvet mesleğinin sırlarını da öğreniyor. Sen de marifet ve muhabbette derinleştikçe derinleşiyor, ulü’l-azm bir peygambere eş olma kıvamına erişiyorsun.

10 yılın sonunda Medyen’den ayrılıyorsunuz. Bu senin ilk hicretin. Babana ve kız kardeşine veda ediyorsun.

Yolculuk

Yolculuk sırasında Hazreti Musa’nın sana olan şefkati dikkati çekiyor. Âdeta üzerine titriyor.

Hani o çölde, gece yol alırken, bir ateş gördü uzaktan. ‘Durun!’ dedi, ailesine: ‘Bir ateş ilişti gözüme. Oraya doğru gideyim. Belki oradan bir kor alıp size getiririm. Belki orada yolu bilen birini bulurum.” (Taha, 20/10).

Üşüdüğünüz için, mevsim kış olmalı diyor müfessirler. Hazreti Musa’nın kurduğu çoğul cümlelerden senin hamile olduğun neticesini çıkarıyorlar. İşaret ettikleri bir şey daha var: Hazreti Musa’ya peygamberlik verilişinin, ailesini ısıtabilmek için ihtiyaç duyduğu ateşi bulmak üzere yola çıkmasıyla gerçekleşmesi. Yaşatma idealini en yakınlarından başlatması… İbnü’l-Arabî Hazretleri bu muhteşem tablonun altını çizerken, “Hazreti Musa ailesine ateş aramak için yola çıktığında vahyi bulmuştu. Yani Hakk’a, halka hizmet ederek ulaşmıştı!”[5] diyor.

İz

Öyle görünüyor ki Hazreti Hatice gibi sen de eşine ilk iman eden olmakla şerefleniyorsun. Kur’ân senin hakkında daha fazla bilgi vermiyor bize. Hazreti Musa güvenliğinizi sağlamak için sizi babanın yanına mı bırakıp döndü, yoksa onunla birlikte Mısır’a mı gittiniz? Aile birleşimi için kaç yıl beklediniz, bilmiyoruz. Kızıldeniz’den geçerken Hazreti Musa’nın yanında mıydın? Ya sonrasında, kavmiyle mücadele ederken? Gökten bıldırcın ve kudret helvası yağarken, İsrailoğulları Sâmirî’nin yaptığı puta taparken, Karun serveti ile yerin dibine batarken, Hazreti Musa Tur Dağı’ndan vahiy levhaları ile döndüğünde orada mıydın? Ümmetin kadınlarına rehberlik etmiş miydin? Kaç çocuğun olmuştu? Onların arasında peygamberlikle şereflendirilen var mıydı? Bilmiyoruz…

Ama bildiğimiz kadarı bile sana hayran olmaya yetiyor. Çizgini koruduğun ve ömrünün sonuna kadar bir iffet ve feraset âbidesi olarak yaşadığın konusunda tam bir kanaat besliyoruz. Tarihî dedikodulara ihtiyaç duymadan, vahyin aydınlığında hayran olabiliyoruz sana. Bunun için bir tek âyet bize yetiyor. Hazreti Musa’nın hikâyesi ile kesişen hikâyen, kadınlık âleminin başına taç… Varlığınla şakirâne iftihar ediyoruz.

Allah bizi de sana, hakikat yolunda izini takip ettiklerine bağışlasın.

Dipnotlar

[1] Ahmed ibn Hanbel, El-Müsned, 5/63; En-Nesâî, Es-Sünenü’l-Kübrâ, 5/486; Et-Taberânî, El-Mu’cemü’l-Kebîr, 7/63.

[2] Ebu’l-Berakât Abdullah ibn Ahmed ibn Mahmûd en-Nesefî, Nesefî Tefsiri: Medârikü’t-Tenzîl ve Hakâikû’t-Te’vîl, www.islamilimleri.com/Tefsir/Tefsir/Fihrist.htm

[3] M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 219.

[4] A.g.e. s. 218–219.

[5] Ekrem Demirli, Şair Sufiler, İstanbul: Sufi Kitap, 2018.

Bu yazıyı paylaş