Affeder misiniz bizi masum bebekler?
El bebek gül bebek büyüterek uçurmaktı dilekler.
Yıllar var ki dört duvar arasında aç bîilaç, kimsesiz.
Öksüz ve yetim kaldınız zindanlarda, bîçare ve sessiz.
Canımız çıksaydı önceden…
Dışarıdan… doğradılar, kol kanat geremedik.
İçeriden… hançerlediler, gerçek dostları bilemedik.
Affeder misiniz bizi cefakâr ablalar?
En çok sizi vurdu kahreden acılar ve sancılar.
Çekilmez çilelerle mahpus damlarında soldurdular.
Tuzaklardan göz açamadık, aslanı sırtlana boğdurdular.
Ölüm tebessüm etseydi erken…
Hâriçten… pranga vurdular, koşup da gelemedik.
Dâhilden… dost sanılanlar ümitlerimizi kırdı, nankörlüğün künhüne eremedik.
Affeder misiniz bizi yiğit süvariler?
Zahirde boşa gitmiş gibi emekler.
Nefes alamadınız adı duyulmamış işkencelerden.
Kurtaramadık sizi iftiralardan, kelepçelerden.
Ecelimiz gelseydi evvelden…
Uzaktan… okladılar, kalmadı hiç mecalimiz.
Yakından… aklımızı aldılar, iftiralaradır hayretimiz.
Affeder misiniz bizi gözü yaşlı analar, garip babalar?
Taşıyamadı sırtında sizi yüreğine kor düşen evlatlar.
Hüzün kurşundan bir dağ gibi çöktü üzerinize.
Onulmaz dertler bıraktı o güzelim vakur hâlinize.
Ufkumuza yürüseydik hep birden…
Derindi sular, geçemedik.
Yüksekti surlar, aşamadık.
İnancımız odur ki sizlerin masumiyeti insanlığın ışığı olacak.
Elekler ince, kalanlarla yeryüzüne nurlar dolacak.
Sevginiz açacak bir gün gonca güller gibi diyar diyar.
Yeni nesle imrenerek bakacak uzaktan cümle ağyar.
Şefkatiniz yumak yumak sararken bütün vicdanları,
Kötülükler bitecek, insanlık yavaş yavaş durulacak.
Saraylar mekânlarda değil, fevç fevç gönüllerde kurulacak.