Günün akşama yüz tutan saatleri; eve dönüşte bir okulun da olduğu caddede, yerde bir kurşun kalem takıldı gözüme. Eğilip aldım yitik olan kalemi yerden. Son üç asırda kaybedilen o kadar yitik oldu ki.. ilmin kayıt vesilesi olan kalem de bunlardan biriydi.
Yetmişli yılların başında, ilkokul sıralarında tanıdım onu. Köyümüzde, bizim eve de elektrik bağlandığından, içimin içime sığmadığı günler… Bir ömür bitmeyecek okuma, yazma ve öğrenme yolculuğunun o yıllarında, hep birlikte oldum kalemim ve arkadaşları, defter, silgi ve kalemtıraş ile.
Kalem Kılıçtan Keskindir
Gün dönümü gibi, Avrupa, Rönesansına hazırlanırken kaleler fethedenler, cehalet duvarları arasına hapsedilmiş, kalemler yazmaz olmuş, bir millet fakr u zarurete düşerken, yazar ve şairlerin kalemleri de kendileri gibi inleyerek ağlar hâle gelmişti.
Geçen asırda Üstad Bediüzzaman’ın tilmizlerinin yazmaya başlamasıyla başka bir gün dönümü başlamıştı. “Medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir.”[i] düsturuna kulak kesilenler, “Kalem kılıçtan keskindir.” sözünü ispat için çoktan işe koyulmuş, gül devrinin vahiy katiplerini hatırlatır bir tarzda, yazmaya başlamıştı. Risale-i Nur’un nüshalarını yazarak çoğaltan ağabeylerin kalemleri ne mübarektir![ii] O kalemler vesilesiyle neşredilen iman hakikatleri sayesinde yüz binlerce kişinin imanı kurtulmuştur.
Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerim’de, “Nûn. Kalem ve ehl-i kalemin satırlara dizdikleri ve dizecekleri şeyler hakkı için!” buyurmaktadır (Kalem, 68/1–2). Efendimize indirilen ilk âyetlerden biri de yine kalemle ilgilidir: “(Rabbin) kalemle yazmayı öğretendir.” (Alâk, 96/4).
“Konuşma melekesi, Allah’ın (celle celâluhu) insan üzerindeki en büyük nimetlerinden biridir. En büyük Söz olan Kur’ân, aynı zamanda Cenab-ı Allah’ın insana olan en büyük nimetidir (Rahmân, 55/1–4). Bunun gibi, kalemle yazmayı bilmek de bir başka büyük nimettir. Kur’ân’ın en küçük bir değişikliğe uğramadan bize kadar gelmesindeki en önemli sebeplerden biri, onun Allah Resûlü’nün bizzat yazdırmasıyla vahiy kâtipleri tarafından kayda geçirilmiş olmasıdır. Cenab-ı Allah kaleme ve kalemle yazılan yazılara yemin etmektedir. Bu yeminde en büyük pay, elbette Kur’ân’a ve onun yazıya geçirilmesinedir… Bediüzzaman, ‘Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, Nur-u Muhammedî (aleyhissalâtü vesselâm) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir.’[iii] der. Dolayısıyla Nûn, ilk âyetlerin Peygamber Efendimizle ilgili olduğu da dikkate alındığında, belki buradaki ilk anlamıyla Peygamberimizin ilk yaratılan varlık olan nuruna, yani yaratılışın mürekkebine, Kalem de onunla kâinatın yazıldığı Kalem’e işaret etmektedir.”[iv]
[i] Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 54.
[ii] Abdullah Aymaz, “Risale-i Nur Üniversitesinden İslâmköylü Hâfız Ali”, Çağlayan, Sayı: 7, Ekim 2017.
[iii] Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 105.
[iv] Ali Ünal, Allah Kelâmı Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, “Kalem sûresi”, İstanbul: Define Yayınları, 2007, s. 1233.