Sıcak bir aşure günü zihnim kilitli kapılara ve bir türlü bulunamayan anahtarlara odaklıyken, “Dünya her tarafımızdan, gök tepemizden ve kapı üstümüzden kilitli.”[i] satırları Cinnet Mustatili’nin içinden çıkıp bir çığlık gibi yükseliyor.
Öyle perdeli ki hakikat, yüreğim bir kafese sıkışmış minik bir kırlangıç gibi çırpınıyor, çıkamıyor. Çıkamadıkça perdelere takılıyor. Boğuştukça nefessiz kalıyorum. Bir anda gelip perdeleri dağıtıverecek bir mucizenin umuduna tutunuyor, dualara duruyorum. Ötelerden bir ses, bir soluk umarken sırrın ardındaki gizli hakikat Hızırvâri bir nida ile sesleniyor:
“Dışarıda arama! Aradığın içinde. Bak kalbine! Kilitli sandığın kapılar, hakikatle girmesini bilene hep açıktır. Yönünü değiştir. İçe doğru derinleş. Murad-ı İlahî, enfüste keşfedilmeyi bekliyor.”
Yorgun gözlerimi içime açıyorum. Bakmanın ötesi gözüküyor. Kendi içime yürümek korkutuyor. Bilmediğim yollar, bilmediğim yerler. Dört bir yanım karanlık. Üstelik derin dehlizler var. Dizlerimin bağı çözülüyor. Bir adım dahi atacak mecalim yok. Başım dönüyor. Atomlar, moleküller, dünya dönüyor. Tuhaf bir tavaftayım, kendi ruhumun tavafında… “Ne yana dönsem yalpalayarak kendime (nefsime) çarpıyorum.” [ii] Bir geçit arıyorum. Bir çıkış, bir menzil…
Az önceki munis ses, “Rabbim benimledir ve O muhakkak ki bana kurtuluş yolunu gösterecektir!” (Şuarâ, 26/62) diyor. Aradığım anahtar elime tutuşturulmuşçasına ürperiyorum.
Zahirden bâtına açılan perdeler hafifçe kıpırdanıyor. Önümde ince, cılız bir ışık gözüküyor. Işığa doğru attığım adımlar, firuze yeşili ışıklarla bezenmeye başlıyor. Her adımda ışık biraz daha parlıyor ve ben yükseliyorum. Adım adım, merdiven çıkar gibi menzilden menzile ilerliyorum.
Karşımda öd ağacından, misk kokulu bir kapı var. İçeriye giriş için bir tılsım, bir anahtar gerekli. “Rabbim benimledir ve O muhakkak ki bana kurtuluş yolunu gösterecektir!” mealindeki âyeti tekrarlıyorum. Derken kapı açılmaya başlıyor. İçerisi çok acayip. İki kadın karşılıyor beni ve anlatmaya başlıyorlar:
“Biz İsrailoğullarındanız. Hazreti Musa’nın (aleyhisselam) Allah’tan aldığı vahiy üzere bu gece Mısır’dan Filistin diyarına doğru yola çıkıyoruz.
Başlangıçta Hazreti Musa’ya, kendi kavminden, genç bir nesilden başka iman eden olmadı. Kavmi, Firavun’un ve ileri gelen yetkililerinin, kendilerine işkence edeceklerinden korkuyordu. Çünkü Firavun o ülkede son derece despot ve çok aşırı gidenlerdendi.
Hazreti Musa (aleyhisselam) bize, ‘Siz Allah’a iman edip O’na tam bir teslimiyetle bağlandıysanız yalnız O’na dayanıp güvenin!’ dedi.
[i] Necip Fazıl Kısakürek, Cinnet Mustatili, İstanbul: Büyük Doğu Yayınları, 2010, s. 74.
[ii] “Ne yana dönsek kendimize çarpıyoruz.” Cahit Sıtkı Tarancı. (Muzaffer Uyguner, Cahit Sıtkı Tarancı: Hayatı Sanatı Eserleri, İstanbul: Varlık Yayınları, 1974).