Tito’nun Sığınağı

2. Dünya Savaşı’nı bitiren faktörlerden biri, ABD’nin Japonya’ya iki defa atom bombası atmasıydı. Savaşın bitiminden hemen sonra birçok devlet ya atom bombası sahibi olmaya çalıştı ya da olanların himayesine girdi. Bazı ülkeler ise böyle bir tehlike ihtimaline binaen sağlam sığınaklar inşa etmeye başladı. Bu ülkelerden biri de Yugoslavya’ydı. Bu komünist ülke, kendine esas rakip olarak NATO’yu görüyordu. Böylece ülkenin lideri Tito, en büyüğü ülkenin kayalık ve ormanlık Zlatar dağının içerisine olmak üzere değişik yerlerde gizli askerî sığınaklar inşa ettirdi. Tito’nun sığınağının ismi, “Atomska Ratna Komanda” (Nükleer Savaş Karargâhı) idi.

Konyiç, Saraybosna’dan Mostar’a giderken yol üzerinde bir noktadadır. Ilıca’dan 45 dakika sürer. Konyiç’te, IV. Mehmed Köprüsü’nün yanında, Tito’nun sığınağına gitmek için sıraya girilir. Sığınak, Mostar yolundan sadece sekiz kilometre ötededir. Otobüsle veya otomobille girişin yakınına kadar gidilebilir.

Günümüzde müze olan bu yapı, derin bir vadidedir. Hemen yanında ise bir askerî mühimmat fabrikası faaliyet göstermektedir. Sığınağın girişi, Neretva nehrinin kıyısında ve ormanlar içindeki küçük bir fabrikanın yanındaki bir ev gibi durmaktadır. Bu evler, büyükçe birer köy evi gibi inşa edilmiştir.

Müzeyi şubat ayında gezdik. Öğleden sonra gittiğimiz için çok vaktimiz yoktu. Rehber eşliğinde, sadece bir tarafını, hızlı bir şekilde, bir buçuk saatte bitirebildik. İçerisi 350 kişinin altı ay hiç dışarı çıkmadan yaşayabileceği büyüklükteydi ve birtakım imkânlarla donatılmıştı. Yapımı, 1953 yılından 1979 yılına kadar sürmüş. Sığınak, 4,6 milyar dolar (bugünkü hesapla 17–18 milyar dolar) tutarında inşaat maliyeti sonrası tamamlanabilmiş. 20–25 kilotonluk atom bombalarına dayanıklı olarak inşa edilmiş. Tito’nun konaklayacağı kısım, zeminden 280 metre derinlikte ve 100’den fazla odasıyla bir labirenti andırıyor. Odalar insan eliyle monte edilen ahşap bölmelerle birbirinden ayrılmış ve bütün tesis 6.000 neon ışığıyla aydınlatılıyor. Sığınak, Yugoslavya döneminde devletin yaptığı en büyük üçüncü yatırım.

12 kısımdan meydana gelen sığınak uzunca bir at nalı şeklinde inşa edilmiş. Girişten 50 metre kadar sonra koridor üçe ayrılıyor. Sağ tarafta beş büyük banyo, bir kriptografi merkezi, iki mutfak, kiler, su deposu, doğrudan telefon hattı bulunan beş operasyon muhabere ofisi ve iki büyük toplantı salonu var. İleride devlet idarecilerinin özel görüşme odaları bulunuyor. Koridorun sol tarafında ise laboratuvar, tam donanımlı bir hastane ve 300 kişilik askerî koğuş yer alıyor. İki koridorun arasında kalan bölümde 170 tonluk su pompa istasyonu, 25 tonluk iki tankıyla jeneratör odası ve devlet büyüklerinin konutları konumlandırılmış. Sığınağın tamamında kablolu yayın sistemi kurulmuş. Her bir muhabere odasındaki faaliyetler diğer odalara haber verilmeden yapılacak şekilde tasarlanmış. Şifreli muhabere ve iletişimin tamamı son noktada yine birisi tarafından dinlenecek tarzda hazırlanmış. Sığınakların aralarında haberleşmede nasıl ve hangi yolları takip edecekleri de en ince ayrıntısına kadar yazılmış. Şifreli haberleşmelerde sığınağa verilen kod adı “İstanbul”. Diğer sığınaklara da farklı kod isimleri verilmiş.

202 metrelik koridorun diğer ucundan bakıldığında sonu neredeyse görünmüyor. Dört mevsim sıcaklık 21–23 santigrat derece arasında ve havadaki nem %60–70 civarında. Bu da bir insanın yaşaması için uygun şartlar anlamına geliyor. Tesiste girişteki krokide gösterilmemiş acil bir çıkış da var. Zlatar dağının üstündeki helikopter pistine ulaşmak için 170 metre yüksekliğinde bir merdiven var. Tesisin büyüklüğü 6.854 m².

Resmî olarak, bir gizlilik anlaşması imzalamak zorunda olan, özenle seçilmiş işçiler ve bütün personel, en yüksek güvenlik kontrollerinden geçiyordu. Saraybosna veya Mostar’a götürüldükten sonra gözleri bağlanıyor ve sığınağa girene kadar nereye gittiklerini bilmiyorlardı. Ayrıca her bir kısım, farklı bir grup işçiye yaptırılıyordu. Dışarıda birbirlerini gören işçilerin sığınakta yaptıkları işten bahsetmeleri kesinlikle yasaktı ve ailelerine Mostar veya Saraybosna’da inşaatlarda çalıştıklarını söylüyorlardı. Böylece tesisin tamamında neler olduğunu işçiler bile bilmiyordu. Bu şekilde 50 yılı aşkın bir süre, 1990’lı yıllarda Yugoslavya’nın dağılmasına kadar, birkaç komutan dışında kimsenin bilmediği bir devlet sırrı olarak kalabilmişti. 1,20 metre genişliğinde ve oldukça kalın çelik kapılarla bölmeler birbirinden ayrılıyor. Her bir kısımda tesis, o günün en ileri muhabere alet ve teçhizatıyla donatılmış. Rehberin söylediğine göre, sığınakta kullanılan bazı cihazlar, sivil halkın kullanımına girmeden 20 yıl önce burada kullanılmış. Kullanılan aletlerin neredeyse tamamı Yugoslavya yapımı.

Tito’nun 1980’deki ölümünden sonra sığınak hazır durumda tutulmaya devam etti. Savaşa kadar burayı Yugoslav Halk Ordusundan Sırp askerler kullandı. Mart 1992’de Yugoslavya’nın dağılması sırasında, Yugoslav ordusu sığınağın Bosna-Hersek idaresine geçmemesi için yıkılmasını emretti. Ancak askerî müfrezeden biri, bu emri yerine getirmeyi reddetti. Tankların ve diğer yerlerin yanlarına yerleştirilen bombaların patlatılmasını engelleyerek yapının Bosna-Hersek hükümetine geçmesini sağladı. Tesis, Bosna-Hersek Savunma Bakanlığının yetkisi altında kaldı ve bir askerî müfreze tarafından korunup bakımı yapıldı.

Günümüzde Tito’nun sığınağı artık Avrupa ve dünyadan sanatçıların buluşma yeri olarak hizmet veriyor. Çağdaş Sanat Bienali projesiyle, hâlen resmi olarak askerî kontrol altında olan sığınağın prestijli bir kültür noktasına dönüştürülmesi hedefleniyor. 2011 yılında Avrupa Konseyi bu projeyi Avrupa’nın kültürel etkinliklerinden biri olarak ilan etti ve UNESCO’dan güçlü bir destek aldı. Bazı odalarda, sanatçıların yaptığı resimler, çektikleri fotoğraflar ve diğer sanat eserleri sergileniyor.

Nükleer bir tehlike endişesinden dolayı burayı son derece gizlilikle inşa ettiren ve hayatında bu sığınağa hiç gelmeyen Tito, hasta yatağında öldü. “Nerede bulunursanız bulunun, sağlam, yüksek kulelerde, hatta eflâke ser çeken gökteki yıldız burçlarında bile olsanız, ölüm mutlaka size yetişir.” (Nisâ, 4/78) âyetinin hükmüyle, atom bombalarına bile dayanıklı sığınaklar yaptıranlar da ölümden kaçamadı.

Bu yazıyı paylaş