Sekiz veya dokuz yaşındaydım. Bir gece rüyamda, bizi üstü açık bir jandarma aracına bindirmişlerdi. Bir sürü insanı üst üste atıyorlardı. Sonra o büyüdüğüm, çocukluğumu doya doya yaşadığım, gençliğimi geçirdiğim, üniversitede okumak için ayrıldığım, diplomamla geri döndüğüm, çalıştığım ve gelin olarak çıktığım o eve son kez baktığımı hatırlıyorum. Ne yaptık ki bizi evimizden çıkarıp hapse götürüyorlar diye içimden geçiriyordum.
Çocuk aklımla bu rüyama bir anlam verememiştim. Yıllar sonra liseye başladım ve yolum ablalarla kesişti. Okul sonrası poğaça ve sıcak çayın da cazibesiyle gittiğim, mütevelli bir ablanın evinde dinlediğim sohbetler üç sene sürmüştü. Sadece poğaça ve çay yoktu; arka plandaki huzur tarifsizdi. Belki de o huzuru hissetmek için yürümüştüm o yolları yaz kış demeden.
Sonra yeni bir sayfa açıldı. Fakirlik hayatımızın bir parçasıydı, dershanelere gidememiştim. Sınava çok az kala, adı duyulmamış bir dershaneye gitmek için babamı ikna ettim. Çünkü çok ucuzdu ve sınıf arkadaşlarım da bu dershaneye kaydolmuştu. Allah’ın lütfuyla hem üniversiteyi kazandım hem de bir yurda yerleştim. Daha sonra bir öğrenci evinde kaldım ve elimden geldiğince hizmetlerde bulunmaya gayret ettim. Derken mezuniyet vakti geldi. Çok istemiştim ışık evlerde kalıp hizmetlere devam etmeyi, ama nasip değilmiş. Annemin ve akrabalarımın ısrarıyla bir devlet kurumunda işe girdim.
Huzursuz bir dönemden sonra, bir arkadaşımın beni aramasıyla hayatım başka bir renge büründü. Bana uzak diyarlarda yetişmiş birinden bahsetti ve “Evlenmeyi düşünür müsün?” diye sordu. Görüşmeyi kabul ettim. Sonra evlendik. Çok geçmeden yolumuz uzaklara düştü, hem de çok uzaklara. Hicret ettiğimiz farklı ülkelerde çiçekler yetiştirelim ya da en azından toprağı başkaları için hazırlayalım dedik.
Bir gece rüyamda, şeytan ağzındaki sakızı çiğneyip benim ağzıma koymaya çalıştı ve benim onu reddetmemle bana, “Sen bu sakızı ağzına almadın, ama ben bunu buradakilerin hepsinin ağzına koyacağım.” diyerek büyüdüğüm mahalleyi bana gösterdi. Daha sonra aralarında akrabalarımın da bulunduğu mahallemizdeki komşularımız, maalesef zalimlerle aynı safta yer aldı.
Bu rüyadan yıllar sonra gördüğüm başka bir rüyada, aynı şeytan beni kovalarken “Felak ve Nas sûrelerini okursam bana zarar veremez.” diye tekrarlıyordum. Okumama ara vermemi bekler gibiydi. “Nasıl olsa bir boşluk bulurum. Şimdi dokunamam sana, ama belki daha sonra.” diyerek arkamdan ayrılmıyordu. Bana iyice yaklaştığında, “Fetih sûresini oku!” diye bağıran bir ses işittim. Sonra yüksek sesle Fetih sûresini okurken titreyerek uyandım. Akşam işten gelen eşim, “Bir süredir her gün okuduğumuz Fetih sûresine artık devam etmeyecekmişiz, başka sûreler ve dualar dağıtılacakmış.” dedi. Rüyamı ona anlatınca odaya derin bir sessizlik çökmüştü.
2017 yılında başka bir hicret diyarındaydık. Ben de başka rüyaların içinde… Hayatımda hiç duymadığım bir ses bana çok tesir etmişti. “Bu ses kime ait ki insanın içine huzur veriyor. Hayatımda bu kadar güzel bir ses duymadım.” diyordum oradakilere. Yanımda eşimin varlığını hissediyordum ve arkamda konuşan kişiye yüzümü dönmek istiyordum, ama izin verilmiyordu. Sonra “Bu O (sallallâhu aleyhi ve sellem).” dediler. Yanında esmer bir kadın vardı ve kucağında bir yaşında bir çocuk. Kadın çocuğu sallayarak sakinleştirmeye çalışıyordu. Sonra o kadının Hazreti Meryem ve çocuğun da Hazreti İsa (aleyhisselâm) olduğunu anladık. Efendimiz, “Gelin, beni takip edin ve ben nereye basarsam oraya basın. Sakın bunun dışına çıkmayın.” dedi. Bir de baktık ki ortalığı sel kaplamış, bulunduğumuz topraklar sular altında kalmış. Efendimizin ayak izlerini görüyordum. Önümüzde sıçrayarak yürüyordu. Onun ayak izlerinin olduğu yerlerde bir damla su bile yoktu. Onun tek ayakla bastığı yere iki ayağımızla sıçrayarak basıyorduk. Gide gide yerle bir olmuş bir havaalanına geldik. Sonra Efendimizi göremedik. Eşimle birbirimize bakıp nasıl devam edeceğiz diye düşünürken garip bir hisle uyandım.
Bir süre sonra valizlerimizi topladık, çünkü tevafuklar zinciri bizi buna zorlamıştı. Meğer Allah’ın bize nasip edeceği nice güzellikler varmış dünyanın öbür ucunda. Yaşadık, gördük, şahit olduk ve hissettik. Allah daha güzellerini hepimize yaşatsın.