İnançlar ve kültürler arası diyalog faaliyetlerini küresel ölçekte icra eden Hizmet Hareketi gönüllüleri, toplumsal barışı oluşturacak unsurlara katkı sağlamaya devam etmektedir. Farklı inançlar, kültürler ve düşüncelerden insanların ortak değerler etrafında bir araya gelmesine vesile olan bu gayretler takdirle karşılanmaktadır.
Resmî, kurumsal ve şahsî olarak icra edilen “uzmanlar diyaloğu”, “bir arada yaşamaya vesile olan diyalog” ve “dinî tecrübelerin paylaşıldığı diyalog”; farklı inançlardan ve kültürlerden insanların birbirlerini tanımalarına ve kaynaşmalarına vesile olmaktadır.
Her kesimden insanları bir araya getiren bu tür faaliyetler, hayatî değerler ve prensipler çerçevesinde ortaya konulmaktadır. Bu unsurların özellikle diyaloğun sağlıklı bir zeminde tesis edilmesi ve sürdürülebilir kılınması adına önemli olduğuna şüphe yoktur.
Peki, bu değerler ve prensipler nelerdir?
Sevgi ve Hoşgörü: Birlik ve beraberliğin tesisi, bütün insanlığa karşı duyulabilecek bir sevgi ile mümkün olabilir. Sevgiyi kalıplarından alıp bir eyleme dönüştürmenin sırrı ilim ve irfanın, hoşgörü ve müsamahanın yaygınlaşmasında saklıdır.[1] Sevgi, hoşgörü ve samimiyet üzerine inşa edilen diyalog faaliyetleri, insanları yakınlaştırmanın yanı sıra, sosyal ve kültürel hayat adına da sağlam temeller atmaya vesile olacaktır.
Konuma Saygı: Bütün insanlığı kuşatan bir sulh atmosferi, öncelikle herkesi kendi konumunda kabul etmek ve onların inanç, gelenek ve göreneklerine saygı göstermekle tesis edilir.
Bu minvalde, “farklı inanış ve farklı düşünceleri haiz kimselerin konumuna saygılı olma, katiyen kendi değerlerimizden vazgeçme ve başkalarının değer ölçülerini aynıyla kabullenme demek değildir. Belli ölçüde saygı başka meseledir, kabullenme daha başka bir meseledir.”[2]
Bu perspektifin diyalog içinde bulunan insanlara farklı kültürlerin kapılarını araladığı şüphesizdir. Budist değerlerin yoğunlukla yaşandığı bir ülkede, insanlarla olan etkileşimimin ve onlarla güçlü dostluklar kurmama vesile olan unsurların en başında, karşılıklı saygı atmosferinin geldiğine her zaman şahit olmuşumdur.
Empati: Bu değerlerin yanında, “‘diyalog ortamlarında düşünce, tavır ve ilişkilerde karşı tarafın hissiyatını göz önünde bulundurma’ olarak tanımlayabileceğimiz empati üzerinden insani ilişkilerin geliştirilmesi de ciddi önem arz etmektedir. Her medeniyetin ve kültürün kendine has değer ölçülerinin bulunduğu ve hatta aynı inanıştan ama farklı coğrafyalardan insanların kültürlerinin farklı olduğu düşünüldüğünde, o kültürden olan toplumların hassasiyetlerini ve değer yapılarını öğrenmenin onlarla etkileşim adına son derece önemli olduğu görülmektedir.
Bu mânâda ortaya konulacak olan hassasiyet, hürriyetlerin sınırlanması mânâsına gelmediği gibi İslam’ın ruhuna da aykırı değildir; zira, insanları kendi hissiyatları ile okuyamaz, kendimizi onların yerine koyamaz ve günümüzün ifadesiyle ‘empati’ yapmazsak, onların ihtiyaçlarını göremez, isteklerini belirleyemez, dillerini çözüp duygularını öğrenemez ve çok meselede isabetli kararlar veremeyiz. İsabetli karar verebilmemiz ve adımlarımızı daha rahat atabilmemiz için onları iyi tanımamız, kültürlerinin temel örgülerine vâkıf bulunmamız, hassas oldukları konuları bilmemiz ve hissiyatlarını da hesaba katmamız gerekir.”[3] Ancak bu şekilde insanların yalnızca akıllarına değil, ruh dünyalarına da hitap edilebilir ve gönüllerine girilebilir.
Bu minvalde ABD’nin Houston şehrinde, farklı inanç mensuplarının birbirlerini daha iyi anlamaları, hassasiyetlerini kavramaları ve inançlarını nasıl pratiğe dökebildiklerini gözlemleyebilmeleri adına, çeşitli kültürlerarası diyalog kuruluşları ile ortaklaşa icra edilen programlara katılmıştım. Farklı kültürler ve inançlardan insanların kültür merkezimizde ağırlandığı bir iftar programı sırasında katılımcılarla Ramazan ayının önemi ile birlikte oruç ve namaz ibadetlerini de konuşmuştuk. Yoğun empati ve saygı çerçevesinde gerçekleşen bu tür ziyaretlerin, katılımcıları birbirlerine yakınlaştırarak farklılıklarının zenginlik olduğu anlayışını pekiştirdiğine birçok kez şahit oldum.
Tevazu: “Samimî ve hâlis bir müminin en çarpıcı vasfı, onun tevazuu ve alçak gönüllülüğüdür.”[4] Kur’ân-ı Kerim bu konuda, “Rahman’ın has kulları o kimselerdir ki onlar yerde tevazu ile yürürler.” (Furkan, 25/63) buyurmaktadır. Sevgiyi celbettiği de bilinen tevazu, insanlarla güçlü diyaloglar kurabilmeyi kolaylaştırır. Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) her mevzuda olduğu gibi bu hususta da en güzel örnektir. Efendimiz, kendisine zulmeden kavmine ve muhatap olduğu farklı inançlardan ve kültürlerden insanlara karşı zorlayıcı tavır ve davranışlarda bulunmamış; aksine onlara hep tevazu ile mukabelede bulunmuştur.
Adil ve dengeli ilişki: Müslüman olmayanlarla ilişkilerden bahseden âyetlerde, adil olunması tavsiye edilmektedir: “Ve işte böylece Biz sizi örnek bir ümmet kıldık ki insanlar nezdinde Hakk’ın şahitleri olasınız ve Peygamber de sizin hakkınızda şahit olsun.” (Bakara, 2/143). “Dininizden ötürü sizinle savaşmayan, sizi yerinizden, yurdunuzdan etmeyen kâfirlere gelince, Allah sizi, onlara iyilik etmeden, adalet ve insaf gözetmeden menetmez. Çünkü Allah âdil olanları sever.” (Mümtehine, 60/8).
Hizmet Hareketi’nin İslam’ın gerçek yüzünü en güzel şekilde temsil etme adına dünya sathında çoğulcu, katılımcı ve kapsayıcı bir anlayışla gerçekleştirmeye gayret ettiği eğitim, kültürlerarası diyalog, insanî ve sosyal yardımlaşma projeleri ve iktisadî girişimler göz önüne alındığında, ülkelerin ve toplumlarının birbirlerini tanımasına ve kaynaşmasına yaptığı güçlü ve etkili katkılar, bu noktada takdire şâyân örneklerdir.
Marifet ve Hikmet: Bir şeyi bilme kadar o şeyin dinî duygu ve düşünceler adına doğru bir yere oturtulması ve istikamet üzere hareket edilmesi de çok önemlidir. “İnsanları sevme, herkesi kucaklama, iyilik duygusu ile oturup-kalkma, hayatını başkalarını yaşatmaya bağlama, kötülükleri iyiliklerle savma, sevgiyi sevip ruhundaki düşmanlık duygusuna karşı her zaman savaş vaziyetinde bulunma kişiye kendi ruhunun sesi-soluğu kadar sıcaktır.”[5] Bu minvalde hayat bulan ideal insan, “bir iç aksiyon”[6] kahramanıdır ve bu durumu her zaman düşünce ve tavırlarına yansıtır. Güdülerle, tepkilerle, iç ve dış reflekslerle hareket etmez ve müspet hareketi her zaman şiar edinir.
Aynı zamanda farklı inançlardan insanlarla bir araya gelindiğinde, “Cenab-ı Hakk’ın lütuf ve ihsanları karşısında her zaman müteyakkız insanlar gibi düşünmeli; tasavvur ve tahayyüllerimizi tevhid anlayışıyla test etmeli; söz ve tavırlarımızda tedbirli ve temkinli davranmalı ve tevhid yolunda şirke girmemeye, hatta şirk şaibesine bile düşmemeye azamî özen göstermeliyiz.”[7]
İnsanlığı güzelleştirme adına yapılan bu faaliyetler ihlas ve samimiyet üzerine inşa edilirken, “insanların takdir ve teveccühlerine bina edilmemeli; her şey Allah için yapılmalı ve beklentiler de hep Allah’tan olmalıdır. O beklentilerde de yine himmet âlî tutulmalı; yani, yapılan işler dünyevî faydalara bağlanmamalıdır.”[8]
Ön yargılardan kaçınma: Ön yargılar, yabancı düşmanlığı ve başkalarına karşı duyarsızlık, dünyadaki çatışmaları besleyen en önemli unsurlardır. Ön yargıların hüküm sürdüğü ortamlarda samimi ilişkilerin kurulması çok zordur. Bu hususta farklı inanç ve düşüncelere mensup insanlara mühim görevler düşmektedir. “21. yüzyılda insanların ortak değerler üzerinde bir araya gelip problemlerini nasıl çözeceklerine dair ön yargıları ortadan kaldıracak şekilde ortak bir üslup bulmaları çok önemlidir.”[9]
Konuları mütalaa ederken kutsal metinlerin, geleneklerin ve tarihin seçici kullanımından kaçınma: Tartışma konusu olabilecek konuların öne çıkarılmasından sakınma hem diyalog hem de barışın sürdürülebilir olması adına önemlidir. Kur’ân-ı Kerîm, “İçlerinden zulmedenler bir yana, ehl-i kitaba en güzel yolla muamele edin.” (Ankebut, 29/46) buyurmaktadır. “Cihan sulhu için, toplumlar arası barış ve iş birliği şarttır.”[10] Bunun olabilmesinin yolu da güçlü diyalog köprüleri kurmaktan geçmektedir. Bu meyanda, diyalog toplantıları yaparken, tartışmalı konularda daha hassas olunması büyük bir önem arz etmektedir.
Genellemelerden kaçınma: Diyalog buluşmalarında görüşülen konuları genellemeler üzerinden ele almaktan kaçınmakta fayda vardır.
Bu değer ve prensipler, farklı toplumlar ve insanlarla daha güçlü ilişkiler kurmamıza, huzur ve barışın tesisine vesile olabilir. Güçlü değerlere dayalı, sevgi, saygı, empati ve tevazu ile süslenmiş, adil ve dengeli bir anlayış üzerinden kurulan bir ilişkinin, insanlar arasındaki ön yargıları bertaraf edip bir huzur ikliminin oluşmasına hizmet edeceğine şüphe yoktur.
Dipnotlar
[1] Bayram Ali Çetinkaya, İslam Medeniyetinin Dinamikleri, İstanbul: İnsan Yayınları, 2013, s. VI.
[2] M. Fethullah Gülen, İkindi Yağmurları (Kırık Testi-5), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 227.
[3] A.g.e. s. 95.
[4] M. Fethullah Gülen, İrşad Ekseni, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 129.
[5] M. Fethullah Gülen, “İç Derinlikleriyle İnsan”, Sızıntı, Sayı 247, Ağustos 1999.
[6] M. Enes Ergene, Geleneğin Modern Çağa Tanıklığı, İstanbul: Yeni Akademi Yayınları, 2005, s. 268.
[7] M. Fethullah Gülen, İkindi Yağmurları (Kırık Testi-5), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 234.
[8] A.g.e. s. 302.
[9] Abdullah Aymaz, Diyalog Adımları, İstanbul: GYV Yayınları, 2003, s. 55.
[10] Hans Küng, Karl Joseph Kuschel, Evrensel Bir Ahlaka Doğru, Ter. Nevzat Y. Aşıkoğlu, Ankara: Gün Yayıncılık, 1995, s. 2.