Olmasaydı

Kâinattaki mükemmel nizama, sistemler hâlindeki planlı yaratılışa, küllî bir ilim ve kudretin tecellisiyle bütün varlıklarda kendini gösteren hikmetli tasarruflara bakarak, Bediüzzaman Hazretlerinin “Bir köy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz.”[1] hükmünü anlamak hem kolay hem de çok önemli bir bakış açısıdır. Eserden müessire gitmek şeklinde özetlenen, varlıktaki ince nakışların Ezelî Nakkaş’ı göstermesi, tevhit inancını pekiştirme adına mühim bir esastır.

Varlıklardaki sanatlı ve hikmetli organlara, herhangi bir kısmının eksikliği durumunda meydana gelecek olumsuz neticeleri nazara vererek de bakabiliriz. İncelemek için tefekkür ufkumuza koyduğumuz herhangi bir canlıdaki sistemlerin bir kısmının bulunmaması veya zarara uğraması durumunda sistemde ne gibi aksaklıklar olacağını görerek bütün canlı sistemlerin indirgenemez kompleks bir yapıda olduğunu söyleyebiliriz. Aşağıda Allah’ın (celle celâluhu) yarattığı çeşitli sanatlara ait bazı örneklerle meseleyi akla yakınlaştırmaya çalışalım.

Kirpikli epitel olmasaydı: Hayatımızın sürdürülmesi için nefes almak zorundayız ve bunun için de mükemmel bir solunum sistemi ile teçhiz edilmişiz. Burun boşluğu, nefes borusu, bronş ve bronşçukların içini döşeyen epitel dokunun hücrelerinin en üst yüzeyi, kirpikli görünümdeki (cilia) tüycük benzeri mikroskobik uzantılarla kaplanmamış olsaydı, çok kısa zamanda akciğerlerimiz ve solunum yollarımız toz, toprak, is ve kurum ile dolup tıkanır, oksijensizlik sebebiyle kısa zamanda ölürdük. Vücudumuza giren havanın içindeki mikroskobik boyuttaki her türlü toz ve kir, bütün gece boyunca dalgalanma hareketi yapan bu sillerin süpürmesi ve salgılanan mukusla yapıştırılıp bulamaç hâline getirilmesiyle, boğaza doğru taşınır ve sabahleyin dışarı atılır.

            Mide koruyucu mukus olmasaydı: Midemizin salgıladığı asit ve pepsin enzimi olmasaydı, hayatî gıdalar olan proteinleri parçalayamaz ve sindiremezdik. Fakat bu asit ve enzimin midemizin kendisini parçalayıp eritmemesi için midenin içi yine mide bezlerinden salgılanan koruyucu bir mukus ile kaplanmıştır. Bunu, duvarların koruyucu sıva ile kaplanmasına benzetebiliriz. Bu durum sayesinde mide duvarımız yaralanıp delinmekten korunur.

            Kanımız pıhtılaşmasaydı: Yüzlerce hikmetle bezenmiş kanımızın içindeki her türlü gıda, su, mineral ve oksijen, vücudun her hücresinin ayağına kadar getirilir. Bir yerimiz kesildiğinde kanımız pıhtılaşmasaydı kan kaybından ölürdük. Fakat her şeyi sonsuz hikmetiyle düzenleyen Müdebbir-i Hakîm Rabbimiz, kurduğu sistemde birbirini tetikleyen kimyevî özellikteki 13 hususî faktörü peş peşe çalıştırarak kanımızı pıhtılaştırır. Bu faktörlerden biri bile olmasaydı, elimize batan bir diken sebebiyle bile ölebilirdik.

Kolajen madde olmasaydı: Kemiklerde, deride, kaslarda, tendonlarda ve kanda bulunan ve bir tür protein olan kolajen, vücudumuzun bütün organlarının yapısındaki bağ dokusu liflerinin ana maddesidir. İç organları askıda tutup sağlam bir zeminde sabitleyen ligamentlerin (bağlar), kasların, kemik ve kıkırdakların birbirlerine bağlanmasını sağlayan tendonların (kirişler) yapısında, derimizin alt tabakasında (dermis), hemen hemen her yerde dolgu ve bağlama vazifesi gören kolajen lifler olmasaydı, bütün organ ve dokular bir et külçesi gibi birbirinin üstüne yığılırdı.

            Sialik asidin karboksil grubu olmasaydı: Damarlarımız içinden yan yana geçen milyonlarca alyuvar hücresi niçin birbirine yapışıp damarları tıkamıyor? Alyuvarların yapısına ait önemli bir özellik şudur: Hücre zarlarının yapısında bulunan sialik asidin karboksil grubu, hücre zarının negatif (-) elektrik yüklenmesine vesile olur. Bütün kan hücreleri negatif yüklü olunca, bir yaratılış kanununun ifadesi olan fizik kaidesi gereğince, aynı yüklerin birbirini itmesi yüzünden hiçbir hücre diğerine yapışmaz.

            Eklem sıvıları olmasaydı: Günlük faaliyetlerimizde, hareket eden bütün eklemlerimizin sağlıklı çalışabilmesi için, iki kemiğin veya kıkırdağın birbirine temas eden yüzeylerinin birbirine sürtünüp aşındırmadan kayması gerekir. Bu kayganlığı sağlayan eklem sıvısının (sinoviyal) yapısındaki hiyalüronik asit ve glukozamin maddesi olmasaydı, tıpkı yağsız kalmış mekanik âletler ve motorların çalışmaması gibi, eklemlerimiz işlemez ve kireçlenerek hareket kabiliyetlerini kaybederdi.

            Keratin maddesi olmasaydı: Kükürtlü bir protein olan keratin çok önemli bir maddedir. Bu madde olmasaydı, kıllarımız ve tırnaklarımız gelişmeyecek, derilerimiz kolayca yırtılıp dağılacak, mikroplar kolayca vücudumuza girecekti. Bu maddeden yapılmış tüylere sahip olan kuşlar uçamayacak, dikenli çalıları yiyen deve gibi hayvanların ağız ve dilleri kolayca yaralanacak, kertenkele, timsah, yılan ve kaplumbağaların derilerinin koruyucu özelliği ortadan kalkacak ve parçalanan derileri sebebiyle öleceklerdi.

            Kolesterol olmasaydı: İnsan ve hayvanların vücudundaki bütün hücrelerde bulunan bir lipoprotein türü olan bu madde ile hücrelerimizin duvarlarının bütünlüğü sağlanır. Vücudumuz için gerekli olan hormonların çoğunun yapısında bulunana kolesterol, D vitamininin üretiminde kullanılır. Kısacası kolesterol olmasaydı, hücreler ve dokular olmayacaktı.

Kitin maddesi olmasaydı: Çok özel bir terkiple yapılmış kitin maddesinin olmaması, böcekler, kabuklular, örümcek ve akrepler gibi yüzbinlerce omurgasız canlının vücut örtülerinin bozulması ve hayatlarının sona ermesi demektir.

Hemoglobin olmasaydı: Demirli bir bileşik olan bu molekül, omurgalı canlıların hepsinde ve bazı omurgasızlarda bulunur. Kanın oksijen ve karbondioksit taşımasında çok mühim bir unsur olarak vazife gören bu molekül olmasaydı, hayvanların büyük bir kısmında solunum olmayacak, yani hayat duracaktı.

            Klorofil olmasaydı: Yeşil bitkiler, algler ve siyanobakterilerdeki fotosentez hadisesi olmayacak, hayvanlar ve insanlar beslenemeyecek, havadaki karbondioksit temizlenemeyecek, oksijen yenilenemeyeceği için oksijenli solunum yapan bütün canlılar ölecekti. Bu kadar hayatî bir molekülün muhteşem yapısı sayesinde, Güneş ışığının enerjisi, kimyevî bağlardaki enerjiye dönüştürülmekte, atmosferimizdeki gazların oranı düzenlenmekte ve inorganik maddenin organik maddeye dönüşümünde ekosistemdeki dengeler sağlanmaktadır.

Aktin ve miyosin molekülleri olmasaydı: Hayvanlar âlemindeki bütün hareketlerin temelinde bu iki molekül yatmaktadır. Kudreti Sonsuz Rabbimiz, kasların yapısına koyduğu bu iki protein molekülünü birbiri içine geçen iki tarak gibi yaratmıştır. Sinir sisteminden gelen uyarılara göre bunlar birbiri üzerinden kayarak yapısında bulundukları lifin boyunu kısaltmakta, meydana gelen kuvvet ile kasların bağlı bulunduğu yapılar hareket etmektedir.

Bu konuda binlerce örnek vermek mümkündür. Bütün bu doku, enzim, protein ve benzeri molekül yapıların tesadüfen veya kendi kendine ortaya çıkması ihtimali var mıdır? Bu konuda yazılmış onlarca makaleye baktığımızda, molekül büyüklüğüne göre yapılan ihtimal hesaplarında, 10150, 10280, 10450 gibi rakamlar karşımıza çıkmaktadır. Bu korkunç rakamlar karşısında, ateist olduğunu beyan eden Fred Hoyle bile, inorganik dünyadaki elementlerden tesadüfler yoluyla bir canlının oluşamayacağını itiraf etmektedir.[2] Bu organik moleküllerin sadece yapılarının mükemmelliği değil, yapılacak vazifeye, kullanılacak konuma ve istenilen vasıflara göre seçilmiş olmaları, ancak küllî bir ilim, kudret ve irade ile izah edilebilir. Şuursuz, akılsız, ilimsiz ve kör bir atomun, hangi konumda, hangi atomlarla ortaklık kurarak hangi dokunun yapısında yer alması gerektiğini bilmesi ve ona göre hareket etmesi ihtimali sıfırdır.

            Rabbimizin binlerce isminin farklı seviyedeki tecellileri olarak, hayata hizmet eden basit sebepler şeklinde yaratılan ve nakışlarla süslenen bu moleküller; akıl ve vicdan sahiplerini tefekküre davet etmektedir.

Dipnotlar

[1] Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 52.

[2] Fred Hoyle, “The Universe: Past and Present Reflections”, Engineering and Science, November 1981, 45:2, s. 8–12.

Bu yazıyı paylaş