-1-
“Kaçma şüphesi var. Tutukluluğun devamını talep ediyoruz.” dedi savcı. Başkan, savcının cümlelerini yazdırıp “Savcı Bey tutukluluğun devamını istiyor. Ne diyorsun?” diye sordu.
Ayağa kalktı Derviş. Salıvereceklerini düşünmüyordu. “Başkanım, az önce ifade ettim. 28 aydır tutukluyum. (Arkasına işaret etti). Eşim ve çocuklar mağdur oldu!”
Hanımı Kibar’ın dudakları kıpır kıpır: “Allah’ım kurtar, Allah’ım kurtar!”
“Tahliyemi talep ediyorum.” dedi Derviş.
“Tamam.” dedi başkan. Yanındakilerin kulağına bir şeyler fısıldadı. Bu fasıl hemen biterdi. Bu kez uzadı. Yanında oturanlardan biri de fısıltıyla cevapladı.
Derviş dikkat kesildi. Hâkim boğazını temizledi:
“Evet, sanığın tutuklu geçirdiği süreyi göz önünde bulundurarak…”
Kalbi küt küt attı Derviş’in. Bacakları titredi.
“Oy çokluğuyla tahliyesine…”
Kibar’a döndü. Ağlıyordu. Gülümsedi Derviş: “Allah’ım, şükürler olsun.”
Jandarma, Derviş’in koluna girdi. “Haydi hoca, gözün aydın.” dedi başlarındaki komutan.
“Sağ olun komutanım.” diye cevap verdi Derviş ve salondan çıkmadan tekrar baktı Kibar’a. Gözleri yaşlı, ama gülüyordu. Ne yapacağını bilemedi. Mutluluk, şaşkınlık ve telaş içinde…
Komutan, “Hoca, son kez takalım kelepçeyi.” dedi.
“Son kez olsun, inşallah. Son kez…” diye ekledi Derviş.
-2-
Cezaevi kapısından, 28 ay sonra, elinde bir çantayla çıktı Derviş ve gökyüzüne baktı. Mavi, turuncu, kırmızı ve lacivert… İkindi geçmiş, akşama biraz var. Kuşlar uçtu. 28 ay sonra telsiz, dikensiz gökyüzü… Bahar gelmiş dört yana. Çocuklar gelmiş, Kibar gelmiş. Hasretle sarıldılar.
“Bu kadar zamandır burada mı beklediniz?” diye sordu Derviş.
“Eve gittim. Çocukları alıp geldim. Bunca zaman beklemişiz. Üç dört saatin lafı olur?” diye cevap verdi Kibar.