Akıllı telefonların en büyük icat, sosyal medyanın ise insanları birbirine yakınlaştıran eşsiz bir araç olarak görüldüğü günleri hatırlıyor musunuz? Bu heyecanla teknolojiyi kucakladık, fakat bunun bedelini hiç düşündük mü? Yapay zekâ ve akıllı cihazları överken, kendi zekâmızı ne kadar etkili kullanmaktayız? Sürekli bağlantıda olmanın üzerimizdeki etkisini fark edebiliyor muyuz? Bildirimden bildirime savrulurken, hiç durup kendimize şu soruyu soruyor muyuz: Bu gerçekten hayatımızı daha da iyileştirmekte midir? Telefonumuza bakmadan bir gün geçirebilir miyiz? En önemlisi, dijital dünyanın bu sınırsız ve gereksiz içerikleri, özellikle gençlerin zihinlerinde nasıl yaralar açmaktadır?
Bu sorular artık sadece felsefî tartışmaların odağı olmaktan çıkmıştır. Gençlerin ruh sağlığı sorunları, benzeri görülmemiş bir hızla artmaktadır ve birçok uzman bu durumu doğrudan hiper bağlantılı dünyamıza bağlamaktadır. “Beyin çürümesi (brain rot)” kavramı, yani odaklanma, derinlemesine düşünme ve çevremizle anlamlı bir bağ kurma istidadımızın giderek zayıflaması, artık göz ardı edilebilecek bir mesele değildir. Sosyal psikolog Jonathan Haidt’in son çalışmalarında savunduğu gibi, çocukluk dönemi adeta baştan şekillenmektedir ve bu değişim hepimizi endişelendirmelidir.
Tüm içeriği görmek için lütfen giriş yapınız ya da abone olunuz.
Abone Ol