Fizik eğitimi aldığım için dünyayı fizik merceğinden görmeye eğilimliyim, ama maddî nesnelerin ötesindeki mânâ ve hakikatleri de merak ederim. Manevî işaretler taşıyan ayna metaforu da çoğu zaman dikkatimi çekmiştir.
Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Mümin, müminin aynasıdır. Mümin müminin kardeşidir, (ihtiyaç duyduğunda) onun geçimini temin eder, onu zarardan korur ve gıyabında da elinden geldikçe onu savunur.”[1]
Bir aynaya baktığımızda, görünümümüzü düzeltir ve “dışarıdan” gerçekleşen bir bakış açısıyla kendimizi değerlendiririz. Aynada gördüğümüz görüntü bizi temsil eder, ancak o biz değilizdir. Yansıma, mukayeseye ve daha derin bir anlayışa vesile olur.
Yansımanın etkili bir şekilde gerçekleşmesi için gelen ışığın, aynanın ve yansıtılan ışığın uyum içinde olması gerekir. Benzer bir şekilde, samimi bir mümin, kendini imanın sütunları tarafından desteklenen geniş bir platformda bulur. Optik dünyasında bir aynanın ışığı yansıttığı gibi, inanç dünyasında da her mümin, aynı inanç, anlayış, uhuvvet ve tesanüt düzleminde olduğu sürece, bir diğer müminin farklı yönlerini veya açılarını bir ayna gibi ortaya çıkarabilir.
Güzergâh Emniyeti ve Aynalar
Riskli durumlara karşı araçlara, yollara ve keskin virajlara aynalar yerleştirilir. Konveks aynalar, çarpışmaları önlemede yardımcı oldukları için yol güvenliğini artırmak için kullanılır. Bu konveks veya kubbeli aynalar, sürücülerin tehlikeli kavşaklarda çevrelerini görmelerine yardımcı olur. Benzer şekilde, hayatlarımızdaki önemli kavşaklarda, bize ayna olacak kişilere ihtiyacımız vardır. İtimat ettiğimiz bu kişiler, hayat yolculuğumuzdaki güzergâh emniyetine katkıda bulunur ve mühim kararlar verirken bize rehberlik ederler.
Farklı Aynalar
Bazı aynalar ise yansıttıkları nesneleri büyüten ve ayrıntıları fark etmemizi sağlayan aynalardır. Hayatımızdaki bazı insanlar, bu tür aynalara benzer. Görünüşte önemsiz ayrıntıları göz ardı edebilir veya önemsemezken, bu kişiler ayrıntılara daha geniş bir perspektiften bakmamıza yardımcı olarak daha şuurlu seçimler yapmamıza katkı sağlarlar.
Aynalar çeşitli boyutlarda ve şekillerde olabilir. Sosyal ilişkiler kurduğumuz kişiler de çeşitli özelliklere ve niteliklere sahiptir. Periskoplar ve teleskoplar gibi cihazlar, aynaların çeşitli kombinasyonlarını veya dizilerini kullanır. Bu aynaların sayısı, konumu ve hizalanması, bizim için değerli sonuçlar ve anlayışlar ortaya çıkarır.
Ayna Olan Kalbler
İki düz aynayı birbirine karşı yerleştirdiğimizde, aralarında sonsuza doğru uzanan bir koridor görürüz. Bir an için, bizimle birçok ortak noktası olan, birbirimizi derinlemesine anladığımız ve uyumlu bir şekilde rezonans gösterdiğimiz, yakın bir arkadaşımızı düşünelim. Onun yanından ayrılmak istemeyiz, çünkü bu kişi bizim için gerçek bir ayna gibi hizmet eder; kalbler mükemmel bir şekilde hizalanmıştır. Bir bakıma, fiziksel sınırlara rağmen, dostluğun sınırsız koridorlarına giriş yaparız.
Üstad Bediüzzaman’ın eşlere dair şu ifadeleri dikkat çekicidir: “İnsanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcut bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde (lezzetlerde) birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar.”[2] Bu yüzden kalbleri birbirine pürüzsüz ayna olan eşler bahtiyardır.
Aynalar da Bakım Gerektirir
Diğer şeylerde olduğu gibi, aynaların da temizliğe, bakıma ve alâkaya ihtiyacı vardır. Aynalar kırılgan ve hassastır. Bir bakış attığımızda hemen ve gecikme olmadan tam bir yansıma sunarlar. Bir enerjiye ihtiyaç olmadan gecikmesiz bir şekilde yansıtırlar.
Sürekli gayret, olumlu yaklaşım ve doğru bakım ile birden fazla aynayı birleştirerek dünyaya derinlemesine bir bakış açısı kazanabilir ve ufkumuzu genişletebiliriz. Aynalar, zayıflıklarımızı telafi eder, kör noktalarımızı görünür hâle getirir ve karanlıklara ışık yansıtır. Rabbimizin yarattığı her şey, O’nun mukaddes isim ve sıfatlarının manidar cilvelerini yansıtan bir ayna olarak hizmet eder.
Nuranî varlıklar hızla yayılır, yansır ve birçok yerde var olabilirler. Katı ve somut nesneler ise çevrelerine sıkışıp kalırlar ve dönüşmek ve hareket etmekte zorlanırlar. Şeffaf şeylerde akseden ışınlar gibi; iyilik, şefkat, merhamet ve samimiyet gibi vasıflar, farklı aynalarda yansıyıp ortamı aydınlatırlar.
Herkes Kâinatı Kendi Aynası ile Görür
Bediüzzaman Hazretleri, kalbimizde yer eden itikada göre müşahede ve idrak seviyelerimizin farklı olacağına dikkat çeker: “Herkes kâinatı kendi âyinesiyle görür. Cenâb-ı Hak, insanı kâinat için bir mikyas, bir mizan suretinde yaratmıştır. Her insan için, bu âlemden hususî bir âlem vermiş; o âlemin rengini, o insanın itikad-ı kalbîsine (kalbde kök salan inancına) göre gösteriyor. Meselâ, gayet meyus ve matemli olarak ağlayan bir insan, mevcudatı ağlar ve meyus suretinde görür. Gayet sürurlu (sevinçli) ve neşeli, müjdeli ve kemâl-i neşesinden gülen bir adam, kâinatı neşeli, güler gördüğü gibi; mütefekkirâne (derin bir tefekkürle) ve ciddî bir surette ibadet ve tesbih eden adam, mevcudatın hakikaten mevcut ve muhakkak olan ibadet ve tesbihatlarını bir derece keşfeder ve görür.”[3]
Mesnevi’den Bir Hikâye
Çinli ressamlar ile Anadolu’da yaşayan ressamlar arasında bir çekişme vardı. Padişah, kimin gerçek üstünlüğe sahip olduğunu anlamak için onları tecrübe etmeye karar verdi. Her iki tarafı da huzuruna çağırdı ve bir yarışma düzenlediğini söyledi. Taraflara resim yapmaları için bir duvar verildi. Birbirlerini görmemeleri için de araya perde çekildi. Çinliler her sabah farklı boyalar istiyordu. Anadolulu ressamlar önce çevredeki kiri temizlemeye başladılar. Duvarı sürekli cilalayıp parlattılar. Çinliler resimlerini bitirdiler ve davul çalmaya başladılar. Padişah geldi ve Çinlilerin hayranlık uyandırıcı güzellikteki resimlerini gördü. Sıra diğer ressamlara gelince, aradaki perdeyi kaldırdılar. Böylece Çinlilerin yaptığı resim, cilalanmış duvara yansıdı. Cilalı duvarın üzerindeki resim çok daha göz alıcıydı, resimdeki bütün detaylar çok iyi görünüyordu. Yarışmanın galibi Anadolulu ressamlar oldu.[4]
Mevlânâ, bu kıssadan şu dersi verir: “Oğul, yarışmayı kazanan ressamlar, sufilerdir. Onlar gönüllerini adamakıllı cilalamışlar, hırstan, cimrilikten ve kinden arındırmışlardır. O aynanın saflığı, berraklığı gönlün vasfıdır. Eğer tertemiz olursa gönle hadsiz, hesapsız suretler aksedebilir.”[5]
Netice
İnsanın kalbi, Allah’ın (celle celâluhu) esma ve sıfatlarını yansıtan, sanatlı ve hikmetli bir ayna mahiyetindedir. Ancak insan, gafletinden dolayı, aynada yansıyan şeyleri aynanın kendisinden zanneder. Annemarie Schimmel’in dikkat çektiği gibi, aynanın yalnızca arka yüzüne hayran olur.[6]
“Bu kâinatta her şey Hakk’ı gösteren bir ayna, O’nu söyleyen talâkatlı bir dil ve O’nu mırıldanan bir nağmedir. İnsan, eşya ve bütün varlık sesleriyle-sükûtlarıyla, hareketleriyle-duruşlarıyla, mevcudiyetleriyle-semereleriyle hep O’nu dillendirir, O’na şehadet ederler.”[7]
İnsanlarla irtibat hâlinde olma, aldığımız ışığı yansıtma, başkaları için bir ayna olup farklı dalga boyları ve frekanslardaki ışınlara gönlümüzü açma, insan ve kul olma gereğidir.
Not: Bilal Sarımeşeli’nin “Mirrors with Persona” başlıklı makalesinden uyarlanmıştır (The Fountain, Kasım-Aralık 2023).
Dipnotlar
[1] Ebû Davud, Edeb, 49.
[2] Bediüzzaman Said Nursî, İşârâtü’l-İ’câz, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 147.
[3] Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 236.
[4] Sinan Yağmur, Mesneviden Hikâyeler, Konya: Karatay Akademi Yayınları, 2010, s. 68–69.
[5] Mevlânâ Celaleddin-i Rumi, Mesnevi, I, Çev. Şefik Can, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2015, s. 277.
[6] Annemarie Schimmel, Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2002, s. 289; Engin Tenekeci, “Kalb Aynası ve Fânilik”, Çağlayan, sayı: 50, Mayıs 2021.
[7] M. Fethullah Gülen, “Bir Aynadır Bütün Varlık”, Yağmur, sayı: 75, 2014.