Anksiyete

Yerimde duramıyorum. Kalbim, ağzımdan çıkacak gibi çarpıyor. Kalb krizi mi geçiriyorum? Kötü bir şey oldu mutlaka; aklımı mı kaybediyorum? Bu yüz benim mi? Sanki dünyanın dışındayım ve hayat bensiz akıyor gibi. Midemde kelebekler uçuşuyor sanki. Telefon çalınca, hele kapı zili çalınca aklımı kaçıracak gibi oluyorum.

Endişe (anksiyete) içeren bu tür ifadeleri etrafımızda sık sık duyarız.

Anksiyete Nedir?

Türkçede iç sıkıntısı, kaygı, bunaltı anlamına gelen anksiyete, vücudumuzun strese girdiği durumlarda verdiği hissî tepkidir ve aslında gereklidir, varlığı iyidir, ancak dozu önemlidir.

Stres Nedir?

Stres, insan vücudunun her türlü ihtiyaç ve tehdidi algılama şeklidir. İnsan, tıp açısından “biyopsikososyal varlık” olarak tarif edilir. Dolayısıyla insanın mârûz kaldığı stresler de “biyolojik, psikolojik ve sosyal” olarak sınıflandırılır.

Biyolojik stres: İnsan vücudu, ergenlikteki hızlı değişimden yaşlanmaya kadar hayatın seyrinde birçok stresle içli dışlıdır. Bunun yanında yaralanmalar, ameliyatlar, kronik hastalıklar gibi durumlara da mârûz kalınır.

Psikolojik stres: Süt emmeyi bırakmak, anneden ayrılıp okula gitmeyi öğrenmek ve ergenliğin safhalarından geçerek olgunlaşmak gibi durumlarla alâkalıdır. Ayrıca insanoğlu ebeveyn vefatı, ayrılık ve işsizlik gibi stres seviyesi yüksek tecrübeler de edinir.

Sosyal stres: Önceleri anne babayı ve evi tanımayı, sonrasında okul, arkadaş ilişkileri, iş ve evlilikle devam eden durumları içerir. Belirli değerlere bağlı olanların toplum tarafından dışlanmaları veya deprem gibi afetlere mârûz kalmak, yüksek seviyedeki sosyal strese örnek olarak verilebilir.

Anksiyetenin Hikmeti

Önemli bir duygu olan anksiyete, ruhî rahatsızlıklara sebep olması açısından ciddi bir rol oynar. Bu duygunun mühim bir hikmeti, hayatın sürdürülmesine ve uyum davranışının gelişimine yardımcı olmaktır. Anksiyete, muhtemel tehlikeler için tetikte olunmasını sağlamak maksadıyla içimize yerleştirilmiş bir uyarı mekanizmasıdır. Vazifesi kişinin tedbir almasını sağlamaktır. Mesela açlık, bebeklikten itibaren, insanoğluna en sık anksiyete duygusu yaşatan gerilimlerden biridir. Öğlen ve akşam ne yiyeceğiz sorusu ne kadar yaygındır hayatımızda değil mi? Aslında insana dert veren, lüzumsuz merakıdır. “Yemesem ne olur ki? Öğün atlamak çok büyük bir problem mi?” diyebilse, stresi ve onun oluşturduğu anksiyete üzerinden kalkıp gidecek ve zamanla onda olgunlaşmaya vesile olacaktır.

İşimiz gereği müdürümüz yanına çağırdığında, kalb hızımızın artışı, nefesimizin hızlanması ve sesimizin titremesi de strese verdiğimiz normal tepkiler (anksiyete) arasında sayılabilir. Böyle bir durumda, dikkatimizi anksiyete duygumuzdan ve müdürün ne diyeceği konusundan uzaklaştırarak, sıkıntılı bir durumun olmadığını ve kendimizi uygun bir dille ifade edebileceğimizi düşünmemiz çok daha faydalı olacaktır.

Anksiyete, kişinin yeni şartlara uyumunu sağladığı gibi ruhî gelişiminin üst seviyelere çıkmasına da vesile olabilir. Belli bir seviyede olması şartıyla performansı artırır, insanı motive eder. Sınıfta kalma tedirginliği ile ders çalışmamız, kaza yapma korkusuyla trafik kurallarına uymamız ve başarısız olma endişesiyle çok çalışmamız buna örnektir.

Normal günlük olaylar bizleri ruhen zenginleştirir ve yeni sorunların uygun çözümlerini bulabilmemiz için tecrübe kazanmamızı sağlar. Eğer olayların normal çözümü bulunamazsa değişik görünümleri ile patolojik anksiyete ortaya çıkar.

Patolojik (Bozuk) Anksiyete

Patolojik anksiyete, endişe duygusunun belli bir eşiği aşarak kişiyi olumsuz biçimde etkilemesi, günlük hayatını bozması ve ona zarar vermeye başlamasıdır. Bu durum kişiyi hayat tarzını değiştirmek zorunda bırakabilir veya kaçma ve kaçınma davranışı sergilemesine sebep olabilir. Aracında panik atak yaşamış olan birinin işine gidememesi ve sunum yaparken kekeleyen birinin bir daha sunum yapmamak için işini değiştirmesi patolojik anksiyete örnekleridir.

Patolojik anksiyete, normal anksiyeteyle kıyaslandığında çok daha uzun ve yoğun olarak algılanır. Dolayısıyla ızdırap verir. Tetikleyici olayın şiddeti ve süresi ile bağlantısız bir yoğunluktan bahsedilir. Başlangıcı hususî unsurlarla olur. Bu duygunun sebebi belirlenmezse korku duygusu daha da şiddetli yaşanır.

Anksiyete bozuklukları, DSM IV psikiyatrik teşhis ölçütleri kitabına göre, beş alt başlıkta değerlendirilir. DSM V kitabında ise obsesif kompulsif bozukluk ve posttravmatik stres bozukluğu, ayrı birer hastalıklar grubu olarak tanımlanmıştır. Sosyal fobi, panik bozukluk ve yaygın anksiyete bozukluğu; anksiyete bozuklukları başlığı altında değerlendirilmeye devam edilmektedir.

Sosyal Fobi

Sosyal ortamlarda ve performans gerektiren durumlarda problem yaşamakla alâkalıdır. Başarısız olma korkusu, eleştirilme, rezil olma ve küçük düşme endişelerinin hâkim olduğu sosyal aktivitelerden çekilme ve insanlarla ilişki kurma konusunda sıkıntı ve endişeyle seyreden bir bozukluktur.

Panik Bozukluğu

Panik nöbetlerle seyreden bir bozukluktur. Panik nöbeti, beklenmedik, kendiliğinden ve bir anda ortaya çıkar. Yoğun anksiyetenin yanında bedene ve zihne dair belirtiler de görülür. Bu belirtiler aniden başlar, hızlı bir biçimde şiddetlenir ve tesirini yitirir.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu (Evham Hastalığı)

Yaygın anksiyete bozukluğunun ana özelliği, en az altı ay boyunca devam etmiş olmasıdır. Kuruntulu bir beklentiden bahsedilir. Günlük hayattaki hadiseler hakkında aşırı derecede endişe yaşama hâlidir. Endişe verici düşüncelerin tekrarlayıcı olması da ayrı bir özelliğidir. Sağlık, ekonomik durum, günlük sorumluluklar ve çocukların okula gidip gelirken yaşayabilecekleri olaylar, zihni fazlasıyla meşgul eder.

Bu endişe ve evhamdan kurtulmanın çaresine, Bediüzzaman Hazretleri şu şekilde dikkat çeker:

“Ey lüzumsuz merak eden hasta! Sen, hastalığın ağırlığından merak ediyorsun. O merakın, senin hastalığını ağırlaştırır. Hastalığın hafifleşmesini istersen, merak etmemeye çalış. Yani hastalığın faydalarını, sevâbını ve çabuk geçeceğini düşün, merakı kaldır, hastalığın kökünü kes. Evet merak, hastalığı ikileştirir; maddî hastalığın altında merak ile mânevî bir hastalığı kalbine verir; maddî hastalık ona dayanır, devam eder. Eğer teslimiyetle, rıza ile, hastalığın hikmetini düşünmekle o merak gitse, o maddî hastalığın mühim bir kökü kesilir, hafifleşir, kısmen gider.”1

Risk Grubu

Anksiyete bozukluğu yaşama riski yüksek olan kişilerin özellikleri:

* Kadın olmak (kadınlarda erkeklerden iki kat fazla görülüyor).

* Orta yaş grubunda olmak.

* Ailede anksiyete bozukluğu hikâyesi olmak.

* Düşük gelirli olmak.

* Alkol veya madde bağımlısı olmak.

* Kronik hastalığı olmak.

* Depresyonda olmak.

 

Tedavi

Teşhis konulurken mutlaka bedenî bir hastalığın varlığına bakılması gerekmektedir. Bunun için tiroit fonksiyon testleri, hemogram, ferritin, B12 ve D vitamini testleri yapılmalıdır. Doktor uygun görürse tetkikler daha da detaylandırılabilir. Eğer bedenî bir hastalık ya da eksiklik varsa eş zamanlı olarak tedavi edilmelidir.

İlaç tedavisi ve psikoterapiler tedavinin ana unsurlarıdır. Hastalığın kalıcı tedavisi için ikisinin birlikte kullanılması önerilir. İlaç tedavisi, psikoterapi ile yapılacak değişiklikler için kişinin daha uyumlu hâle gelmesinde çok önemli bir rol oynar. Anksiyete duygusu, normal şiddette yaşanmaya başlanınca insanın kendisindeki değişimi fark etmesi daha kolay olur.

Tavsiyeler

* Hastalık teşhisi bir doktor tarafından konulmalı.

* Tedavinin biraz zaman alacağı kabul edilmeli.

* Şuuraltı temizliği, “nöroformat”, “thetahealing” gibi hızlı çözümler vadeden ve tıbbî bir geçerliliği olmayan iyileştirme iddialarından uzak durulmalı.

* “Hayatta her şey olabilir.” “Çok tedbirli olmalıyım.” gibi düşünceleri pekiştiren haberlerden uzak durulmalı.

* Yürüyüş yapmaya alışılmalı.

* Dengeli beslenilmeli.

* Sirkadiyen ritme, yani vücudumuzun biyolojik saatine uygun uyku düzeni oluşturulmalı.

* Özellikle yatmadan önce duyguları teskin eden kitaplar okunabilir.

* Her yeni duruma “tehlikeli ya da zor olacak” diye bakmak yerine “Bazı yenilikler insanın hayatını daha kolay hâle getirir.” denilebilmeli.

* “Şöyle bir şey olsa baş edemem.” yerine “Neden baş edemeyeyim, çözümsüz problem mi var?” denilebilmeli.

* “Geçmişte buna benzer bir olay yaşadığımda çok kötü oldum, yine öyle olacak.” yerine, “Ben aynı ben değilim, o bir tecrübeydi ve şimdi inşallah çok daha farklı olacak.” denilebilmeli.

* Sadece hislere göre karar verilmemeli.

* Mükemmeliyetçi bir tavır sergilenmemeli, yeterince iyi olan benimsenmeli.

 

DSM IV-V: Psikiyatrik teşhis ölçütleri el kitabı.

Sirkadiyen ritim: Biyolojik saat. Vücudun biyokimyevî ve hormonlara dair değişimlerinin günlük ritmini ifade eder.

Dipnot

  1. Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 259.

Kaynaklar

APA Dictionary of Psychology, American Psychological Association, 2015.

 

Erdal Işık, Yasemen Işık Taner, Çocuk, Ergen ve Erişkinlerde Anksiyete Bozuklukları, İstanbul: Golden Print, 2006.

 

Ertuğrul Köroğlu, Cengiz Güleç, Psikiyatri Temel Kitabı, Ankara: Hekimler Yayın Birliği, 2007.

 

Neşe Kocabaşoğlu, “Stres ve Anksiyete”, (içinde) İ. Balcıoğlu (Ed.), Medikal Açıdan Stres ve Çareleri, İstanbul: Aksu Basım, 2005, s. 181–197.

 

Robert Boland, Marcia L. Verduin, Pedro Ruiz, Kaplan & Sadock Psikiyatri, çeviri editörü: Ali Bozkurt, Ankara: Güneş Tıp Kitabevi, 2024.

 

Bu yazıyı paylaş