Işık Hasadındaki Yeşil Sır

Yeryüzünde türlü türlü renklerle, her çeşitten bitki ve hayvan olarak sizin için yarattığı daha neler neler var! Elbette bunda düşünen kimseler için alınacak ibret var.” (Nahl, 16/13).

Papağanlar özellikle canlı renkleriyle dikkat çeken sevimli hayvanlardandır. 332 türü bilinen ve her biri harika bir sanat eseri olan papağanlardan “mavi ve sarı macaw” cinsine yakından bakacak olursak, göz alıcı renklerin hayvanın vücudu üzerinde simetrik olarak dağılmış olduğunu görürüz. Gagası ve boynu siyah, yüzü beyaz ve ince siyah çizgilerle süslenmiş, alnı yeşil, sırtı ve kuyruğu mavi, kanat altları ve karın kısmı ise altın sarısıdır. Siyah olan kısımlara bütün ışınları emebilen pigmentler yerleştirilirken, beyaz olan yerler tüm renkleri yansıtabilen maddelerle dokunmuştur. Sarı, mavi ve yeşil olan kısımlar da beyaz ışık içindeki üç ayrı dalga boyundaki ışığı aksettirecek şekilde var edilmiştir.

Buradaki hâdise, atomik seviyede hassas mizanlarla gerçekleşmektedir. Papağanın DNA’sına tüylerindeki her bir rengin şifresi işlenmiş ve o bölgedeki renkleri yansıtabilecek atomların bir araya gelmesi kodlanmıştır. Bu vesileyle pigment adı verilen, belli dalga boyuna ait ışığı, belirli bir renk olarak görmemizi sağlayan maddeler sentezlenir.

Yeşilin Sırrı

Renk, farklı dalga boylarındaki ışıkların gözümüzde oluşturduğu uyarının beynimizde ortaya çıkardığı ve ruhumuz tarafından algılanan imaj olarak tanımlanabilir.

Peki, bitkilerin çoğu niçin yeşildir? Neden mavi veya kırmızı değil de yeşil? Sürekli güneş ışınlarına muhatap olan bitkilerin, bütün renkleri absorbe edip siyah olması gerekmez miydi?[1]

Klorofil pigmenti, bitkilerin yeşil renkte görülmesine vesile olur. Klorofil, ışık spektrumunun büyük bir kısmını emerken, yeşil ışığı yansıtır, bu yüzden bitkiler yeşil görünür.

Yaratılışın sebepler perdesiyle gerçekleştiği âlemimizde, bitkilerin varlığı ve büyümesi, fotosentez reaksiyonu ile enerji depolayacak glikoz üretimine ve havaya oksijen salınması için gerekli ışık enerjisine bağlanmıştır. Sebepler planında bu enerji kaynağı Güneş’tir.

Güneş’ten saçılan ışığın görülebilir spektrum içerisinde en yoğun olan (en çok dağılan) dalga boyu yeşildir. Yani en çok enerjiye sahip olan renk yeşildir. Bu enerjinin tamamını emmesi beklenen yeşil bitkilerin, yeşil spektrumun bir kısmını yansıttıkları tespit edilmiştir.

            Regülatör Renk

            Fotosentez mekanizmasını inceleyen bilim insanları, bitkilerin yeşil spektrumu bir regülatör gibi kullandığını tespit etmişlerdir.[2] Yerkürenin dönmesiyle Güneş ışınlarının açılarının sürekli değişmesi, dal ve yaprakların Güneş’e göre pozisyonlarının farklılaşması, yağmurun yağması ve bulutların hareketleri; bitkilerin her yaprağının, her hücresinin, her an eşit yoğunlukta Güneş ışını, yani enerji alamamasına sebep olmaktadır, çünkü spektrum sürekli değişmektedir. Bunu 220 voltla çalışan elektrikli bir aletin sürekli değişen elektriğe mârûz kalarak bozulmasına benzetebiliriz. Bunun gibi durumlarda, cihazların bozulmaması için “regülatör” denen, gelen elektriği azaltarak veya artırarak 220 volt yapan aletler kullanılır. Bitkiler de sürekli aynı miktarda enerjiyle gerçekleşen fotosentez reaksiyonunu optimize etmek maksadıyla renkleri, yani aldıkları ışık ayarlanmaktadır. Bitkilerin bazen koyu yeşil, bazen açık yeşil olmaları bundan dolayıdır. Sürekli değişen Güneş enerjisinin regüle edilmesi, ancak Güneş spektrumun belli bölgelerini yansıtmakla mümkün olmaktadır. İşte o uygun bölge yeşilin tonlarıdır. Bitkiler duruma göre yeşilin tonlarındaki spektrumu yansıtarak daha istikrarlı gelişmektedir. Çünkü bitkilerdeki bu istikrar, tabiattaki hayat zincirindeki süreklilik için çok önemli olup bitkiye “ışık hasadı” yaptırılarak canlılığı kalıcı hâle getirilmektedir.

Liquidambar styraciflua” türü gibi bazı ağaçların yapraklarının renginin güneş ışınlarının açısına, yani mevsimlere göre değiştiği bilinmektedir.[3] Bu harikulade hâdisede, yapraklardaki renk pigmentleri değiştirilmektedir. Bitkilere ihsan edilen bu tür adaptasyonlarla ağaçlar, Güneş ışınlarından daha fazla istifade ederken, bulundukları ortamı da yeşil, kırmızı ve sarının tonlarıyla tezyin edilmiş bir seyrangâha çevirirler.

            Güneş’ten Azamî Şekilde İstifade

            Fotosentez hâdisesinin vazgeçilmez unsuru olan ışık enerjisinden azamî derecede istifade için yaprakların uygun bir şekilde dizilimi de harikulade bir durumdur. Bitkilere uzaktan bakıldığında, dalların ve yaprakların rastgele sıralanmış oldukları düşünülse de detaylı incelendiğinde muhteşem bir sanat karşımıza çıkar. Her ağaçta, hangi dalın nereden çıkacağı ve yaprakların dal çevresinde dizilişleri, hatta çiçeklerin simetrik şekilleri, belirli matematik kurallarına bağlıdır. Ayrıca her bitkinin kendine özgü dallanma ve yaprak diziliş kuralları vardır. Bitki türüne göre değişen bu sıralanışlar; dairesel veya sarmal yapı şeklinde, Fibonacci dizilişinde olduğu gibi, yaprakların bir diğerini gölgelemeyecek, yani maksimum derecede Güneş’ten istifade edecek şekilde bitkinin DNA’sına kodlanmıştır. Ayrıca yaprakların azamî oranda güneş ışını alabilmeleri için düz durmaları gerekir, bu yüzden yapraklar bu şekilde yaratılır. Fotoselli güneş panelleri de aynı prensiple çalışmaktadır.[4]

            Gözümüz ve Yeşil

            Görme hâdisesinin mekanizmasını şu şekilde özetleyebiliriz: Gözümüze gelen ışık, sırasıyla kornea, göz bebeği, göz merceği ve karanlık odayı geçtikten sonra retinaya düşer. Retinanın arka tarafında, ışığı algılayan ve şekillerinden dolayı “çubuk” ve “koni” olarak adlandırılan hücreler bulunur. Burada ışık, elektrik sinyallerine çevrilir ve beyne gönderilir. Koni hücreleri renklerden sorumludur ve çalışabilmeleri için parlak ışık gereklidir. İnsanda ışığın farklı dalga boylarına verdiği tepki ile ayrılan üç çeşit koni hücresi vardır. Bunların her biri ışığa karşı duyarlılığı farklı olan pigmentler taşır.[5]

Işık tesiri ile uyarılan alıcılardaki elektrik sinyalleri, optik sinir (görme siniri) vasıtasıyla beyne iletilir. Yapılan araştırmalara göre, orta ve parlak ışık seviyesinde aktif olan koni hücrelerinin ve düşük ışık seviyesinde çalışan çubuk hücrelerinin en hassas olduğu renk yeşilin tonlarıdır.[6] Ormanlık alanlarda huzur bulmamızın bir sebebi, gözümüzü en çok dinlendiren rengin yeşil olmasıdır. Güneş’ten gelen görülebilir ışınlardan en yoğun olanının yeşil olması gösteriyor ki ışınları da gözlerimizi de görme hâdisesini de yaratan aynı Zât’tır (celle celâluhu).

            Sağlıklı bir insan gözünün yaklaşık bir milyon farklı rengi ayırt edebildiği bilinmektedir.[7] Tıpkı ressamların üç temel renkten karışımlar yaparak farklı renkler elde etmesi gibi, retinadaki hücrelerin belli sayılarda uyarılmasıyla Hakîm olan Rabbimiz, gözümüzdeki sadece üç farklı koni hücresindeki pigmentlere, yüzdelik olarak farklı dalga boylarındaki ışınları kombinasyon yaptırarak, yüz binlerce farklı rengi algılayabilme kabiliyeti vermiştir.

            Kameralar ve Yeşil

            Kameralar, gözümüzü taklit ederek icat edilmiş cihazlardır. Çalışma şekli, ışıkla irtibatı, odaklama hususiyetleri, kapağı ve mercekleri, gözümüzden ilham alınarak yapılmıştır. Cep telefonlarındaki kameralar gibi bütün kameraların temel işleyiş sistemi de gözümüzdeki gibi üç rengi (kırmızı, yeşil, mavi) yakalama üzerinedir. Kameralarda bu renkleri algılayabilen foto sensörler vardır. Gözümüzün yeşil ışığa karşı hassasiyetini keşfeden Amerikalı mucit Bryce Bayer, kameralardaki yeşil foto sensörünü iki katına çıkararak daha net görüntü elde etmeyi başarmıştır.[8] Bugün kullanılan kameralar bu şekildedir.

            Film Çekimi ve Yeşil

            Yeşil rengin rol oynadığı başka bir alan ise film çekimleridir. Medya dünyasında özellikle film çekimlerinde yeşil “kilit renk” olarak bilinir. Çünkü yeşil, ekleme ve çıkarma sırasında göze batan ve kolaylıkla kalıbı çıkabilen, dikkat çekici bir renktir. Yeşil bir arka fon kullanılarak iki veya daha çok görüntü kolaylıkla üst üste konabilmekte ve değişiklik yapılabilmektedir. Bu yolla savaş sahneleri veya uzay çekimleri gibi çok zor veya pahalı sahneler kolaylıkla ve ucuza mal edilmektedir.

            Sarı ve kırmızı gibi dalga boyu kısa olan ve güneşi, ateşi çağrıştıran renkler, sıcak renkler olarak adlandırılır. Mor, lacivert ve mavi gibi dalga boyu uzun olan renkler ise soğuk olarak sınıflandırılırken yeşil tam ortadadır. Sonbahar ve kışa girerken yaprakların sararıp kızarmalarının sebebi, klorofil moleküllerinin bozulmasıyla ortaya çıkan yeni maddelerin ışık ile münasebetlerinden dolayıdır. Flavonoid ve karotenoid grubu maddeler, aşırı ultraviyoleden klorofili koruma gibi pek çok vazifeleri olan pigmentlerdir. Antosiyaninler kırmızı ve mor renklere, karotenoidler turuncu renklere, ksantofiller ise sarı renklerin görülmesine vesile olurlar. Bu renk cümbüşü tabiata ayrı bir güzellik katarken, bu tablonun Kudreti Sonsuz’un eseri olması gerektiğini de kalbimize hissettirir.

Dipnotlar

[1] Güneş ışığı, bütün renklerin karışımından meydana geldiği için uzaya çıkıldığında, gerçek rengi olan beyaz görünür. Bir filtre görevi yapan atmosferimizden dolayı yeryüzünde sarı olarak görünür.

[2] Trevor B. Arp ve ark. “Quieting a noisy antenna reproduces photosynthetic light-harvesting spectra”, Science, 368/6, 26 June 2020.

[3]Liquidambar styraciflua”, en.wikipedia.org/wiki/Liquidambar_styraciflua

[4] “Solar Energy”, www.nationalgeographic.org/encyclopedia/solar-energy

[5] Arif Sarsılmaz, “Ben Hasan’ın Gözüyüm”, Sızıntı, Ağustos 2000.

[6] Katarzyna A. Hussey ve ark. “Patterning and Development of Photoreceptors in the Human Retina”, Front. Cell Dev. Biol. 10/878350, 2022.

[7] “How human eyes see different colours”, osmosmagazine.com/science/biology/how-human-eyes-see-different-colours/

[8] “Bryce Bayer”, en.wikipedia.org/wiki/Bryce_Bayer

Bu yazıyı paylaş