İnsanlık tarihindeki mühim icatlardan biri olan fotoğraf, sadece insanlık için hatıralar galerisi oluşturmaya hizmet etmez. Birçok keşfin, icadın ve bilimsel adımın da hemen yanında yer alır. Kutupları keşfederken, Ay’a çıkarken, ekosistem hakkında araştırma yaparken bir elimiz hep deklanşörün üzerindedir.
Kameraların Hafızaları Yoktur
Kendisi her ne kadar bir makine olmasa bile ilk fotoğrafı çeken “oda” başta olmak üzere; bugün kullandığımız en ileri seviye fotoğraf makineleri, adları üzerinde, birer makinedir. Işığı ölçer, lenslerden geçirir, etkilenen bir “duvar”a düşürür, oradan elektronik akışlarla bir ortama kaydedersiniz. Daha ötesi yoktur. Makine; çektiğiniz fotoğrafları hafızasından bilgisayar hafızasına aktardığınız andan itibaren yine bomboştur. Ne çektiğini bilmez, hatırlamaz, düşünmez, hüzünlenmez ve öfkelenmez. Bilen, hatırlayan, düşünen, hüzünlenen, hatıraları ve hafızası olan sadece insandır. İnsanın geçmişi vardır, gelecek hakkında hayalleri, fikirleri, beklentileri ve korkuları mevcuttur. Geçmiş olan şeyin geçip gitmemesini, bir yerlerde bilgi ve görüntü olarak kalmasını ister.
Geçmişi Hatırlamak
Geçmiş; bir kâğıt yüzeyine yansıyıp orada kalıcı olunca hafıza da kalıcı oluyor. 1826 yılında çekilen ilk fotoğraftan günümüze kadar trilyonlarca fotoğraf üretildi. Bir icat olarak ülke ülke dolaşan, protokol bir “belgeleme” aracı olmaktan çıkan fotoğraf; günlük hayata, sıradan insana ulaştığında hikâyenin seyri de değişmiş oldu. Bulunulan yere göre dünyanın en uzak, en ücra köşesine fotoğraf makinesi ulaştığında insanlığın da mahrem alanı daraldı. Herkes, her şey, her bina ve her olay artık ortak, evrensel bir havuza akan bilgiler ve görüntüler hâline geldi. Artık büyük kütüphanelerde, müzelerde, aile arşivlerinde, unutulmuş sandıklarda ve sahaf raflarında; çeken ve çekilenin kayıplara karıştığı, sayısı bilinmeyen fotoğraflar var.
Hayatın En Değerli Günü
Hayatın en değerli günü hangisidir? Bir bakıma en değerli gün, en çok değer verdiğimiz insanlarla birlikte olduğumuz gündür. Anne babamız, eşimiz çocuklarımız, dostlarımız, akrabalarımız… Özene bezene giydiğimiz kıyafetler, yeni taranmış saçlarımız, en sevgili yakınlarımız, geniş evimizin bahçesinde, hayatımızın en mutlu gününde bir araya gelmiş, büyük, mutlu bir aile… O gün o deklanşöre basmalısınız. Gün geçmişte kalacak, ama yüzler, hatıralar o kare ile unutulmaz olacak. O günün yaşandığı o kare ile ispatlanacak.
Fotoğraf, geçmiş zamanda dondurulan bir fiil gibidir. Mutlu bir an, güzel bir hatıra… Dönüp dönüp söylenecek en güzel cümle. Bakıp bakıp özlenecek bir an. Anılar hep anlardan ibarettir.
Karanlık Oda
Her fotoğraf şahsî bir rapor gibidir. Bu raporlar hayatımızın unutulmaz anlarını bir kutuda veya bir albümde saklama ihtiyacından da doğar. Karanlık odada üretilen fotoğraf, karanlık bir kutuda, bir gün ona bakacak gözleri bekler. Aradaki aydınlık bakmalar içindir her şey. Dedeler ve nineler, doğulan evlerin ağaçlı bahçeleri, ilkokul birinci sınıftan hatıralar, üniversite mezuniyetleri, düğünler, askerlikler… Karanlık oda karanlıktır, ama sonucu hayatımızı aydınlatır.
Hangi Ben?
geçip gittiğim yerlerden
iç içe
öne
ve arkaya bakan
bir sürü
ben
ler
koymuşumdur
eskileri çocuk
şimdikiler ihtiyar (Âsaf Hâlet Çelebi)
Her yaşın bir yüzü vardır. Bir kişiden bahsettiğimizde, o kişinin kim bilir hangi zamanından, kaçıncı portresinden bahsediyoruz. Meşhurların ismi geçtiğinde aklımıza niçin onların çocukluk fotoğrafı gelmez? Genellikle Einstein’ın dilini çıkardığı, Tolstoy’un masa başında poz verdiği, Steve Jobs’un sol eli ile sakalını tuttuğu fotoğrafı zihnimizde canlanır. Bu kişilerin küçük yaşlarındaki fotoğrafları da o şahsiyetlere ait bir kayıttır, ama sanki her şahsı temsil eden bir model kayıt var gibidir.
Çekenlerin ve Çekilenlerin Tarihi
Çoğu zaman bir müzayede ya da bir sahaf köşesinde siyah beyaz fotoğraflarla karşılaşırsınız. Yüzlerce fotoğrafı, bir kutunun içinde size bakarken görürsünüz. Askerlik fotoğrafları, uzaktaki yakınlara gönderilmek üzere çekilmiş torun fotoğrafları, bisiklet sürerken çekilen fotoğraflar, mezuniyet, nişan ve düğün fotoğrafları ya da “Sende bir resmim kalsın.” fotoğrafları… Ne o fotoğrafı çekenlerin ne de o fotoğraftakilerin isimlerini bilirsiniz. Sönüp gitmiş, ışığını kaybetmiş yıldızlar gibidirler. Kendi çağlarında kendilerini dünyanın merkezi sanan milyarlarca insan…
Geçmiş Geçmiş midir?
Mevleviler, ölen kişiye “hamûş” (susmuş) mezarlığa da “hamûşan” (susmuş olanlar) derler. Fotoğraflarda yüzümüze gülerek bakan, derin bakışlar atan mazinin insanları da birer “susmuş” olarak hâlâ aramızdadırlar. Zamanın dışından geçmiş, şu an ve geleceğe bakabilseydik her şeyin kayıt altına alındığını ve hiçbir şeyin yok olmadığını belki daha derinden hissedecektik.
Fotoğraf, bize bütün bu gerçekleri yeniden düşündürüyor. Fotoğrafçılık, hayatı anlamak ve anlamlandırmak için önemli bir tecrübedir