Fazilet Timsalleri Ashâb-ı Kirâm

Sahabe efendilerimiz (radıyallâhu anhüm ecmaîn), Resûl-u Ekrem’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) en zorlu zamanlarında ona arkadaşlık eden, onun en güzide yol arkadaşlarıdır. Ashâb-ı Kirâmı tanımak ve hayat hikâyelerine âşina olmak, gelecek nesillerimizin onları örnek almasına vesile olacaktır. Mâlikî fakih ve usul âlimi Karâfî’nin (ö. 1285) ifade ettiği gibi, “Resûlullah’ın başka hiçbir mucizesi olmasaydı, sahabe gibi bir nesli yetiştirmiş olması, onun peygamberliğine delil olarak yeterdi.”[1] Bu sebeple Peygamber Efendimizin en büyük mucizesi Kur’ân-ı Kerîm ise, belki de ikincisi yetiştirmiş olduğu sahabe neslidir.[2]

“Sahabe” kelime anlamı itibarıyla “arkadaş, dost” demektir. Hadis ilminde kimlerin sahabe olduğu konusu uzun uzun tartışılmış, bu noktada muteber olarak İbn Hacer’in görüşü tercih edilmiştir. İbn Hacer’e göre, Peygamber’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) iman (edip), iman ettiği hâlde kendisiyle bir araya gelen ve İslâm üzere vefat eden kimseye sahabe denir.[3] Elbette sahabenin hepsi aynı seviyede değildir, ancak onların arasındaki bu fazilet ve derece farkı, bizi onlar hakkında yanlış düşüncelere itmemelidir. Onlar, Gül Devri’ni görmüş ve o devirde Resûl-ü Ekrem’in yolunu seçmiş ve sahip oldukları her şeyi Allah (celle celâluhu) yolunda feda ederek aşılması çok zor olan eşiği aşmışlardır.

Sahabe efendilerimizin Kur’ân’ın nüzulüne şahit olmaları, her şeyi doğrudan Efendimizden öğrenmeleri, Allah tarafından peygamberine yardımcı ve arkadaş olarak seçilmeleri, Efendimizin dini onlarla ikame etmesi, onların bahtiyar bir zümre olduklarının açık delilidir. Nitekim Kur’ân, sahabe efendilerimizi adalet vasfıyla anarak kıyamete kadar gelecek nesillere örnek olarak göstermiştir: “İslâm’da birinci dereceyi kazanan Muhacirler ve Ensar ile onlara güzelce tâbi olanlar yok mu? Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razı oldular.” (Tevbe, 9/100). Hadis ilminin önemli şahsiyetlerinden Hatîb el-Bağdâdî, bu âyete dayanarak, sahabe hakkında ileri geri konuşanları tenkit etmiş, Allah’ın “adil” vasfıyla Yüce Kitabında andığı bu kutlu zümre hakkında başka bir tadil unsuruna ihtiyaç duyulmadığını vurgulayarak sahabenin adaletini net bir şekilde ortaya koymuştur.[4]

Sahabe Efendilerimizin İmtihanlar Karşısındaki Tutumu

Sahabe efendilerimiz, gelecek nesillere numune-i imtisal olmak için, kader-i İlahî tarafından çok ağır imtihanlara tutulmuşlardır. İslam’ın ilk yıllarında, özellikle cihat emrinin verildiği ilk dönemlerde, kendilerinden 10 kat fazla olan düşmanla savaşmak zorunda kalmaları, bu hususu anlayabilmemiz için önemli bir noktadır. Her ne kadar daha sonra nâzil olan âyetlerle bu durum kolaylaşmış olsa da sahabe ilk olmanın hakkını vermiş, Allah yolunda azamî fedakârlıkta bulunarak, arkalarından gelenlere eşsiz birer örnek olmuştur.

Sahabe efendilerimizin zorlu imtihanlarından biri de sahip oldukları mallarından, Allah yolunda yapmak mecburiyetinde oldukları harcamalardır. Resûlullah’a neyi infak etmeleri gerektiğini sormaları üzerine nâzil olan âyette, onlardan ihtiyaçlarından fazla olan bütün varlıklarını infak etmeleri istenmiştir ki bu da onların hususî konumunu göstermektedir.

Küçük bir ihmal sebebiyle geride kalıp Tebük seferine katılamayan Ka’b b. Mâlik, Hilâl b. Ümeyye ve Mürâre b. Rebî’nin ağır bir imtihanla yüz yüze kaldıkları görülmektedir. Bu üç sahabinin şahsında, bütün ashâb-ı kirâma, Allah ve Resûlü’nün emirlerinin ne derecede önemli olduğu gösterilmektedir. Mezkûr üç sahabinin tevbelerinin kabul edilmesi, uzun süren bir imtihan sonucunda gerçekleşmiş ve bu durum âyetle belirtilmiştir. Bu üç sahabî efendimiz, yaptıklarından pişman olup Resûlullah’tan özür dilemelerine rağmen tevbelerinin kabul edilmesi 50 gün sürmüş, bu esnada tarifi zor bir hayat yaşamışlardır.

Peygamber Efendimizle birlikte Hazreti Âişe (radıyallâhu anha) ve yakınlarının İfk Hadisesi münasebetiyle yaşadıklarının da ancak uzun süre sonra inen âyetlerle sona ermesi de buna benzer bir durumdur.

Bütün bunlar, ashâbın çetin imtihanlara tâbi tutulmak suretiyle gelecek nesillere örnek olarak hazırlandığını göstermektedir.

Peygamber Efendimizin Ashâbını Nazara Vermesi

Efendimizin ashâbının faziletleriyle alâkalı beyanları çok dikkat çekicidir. Sahabe, Efendimizin dilinde insanların en hayırlısıdır. Uhud dağı kadar altın infak edilse dahi bu infak, sahabeden birinin birkaç avuçluk sadakasına, hatta yarısına bile denk gelmez.[5] Efendimiz, “Ashâbım hakkında Allah’tan korkun. Benden sonra onları hedef edinmeyin (aleyhlerinde konuşmayın). Kim onları severse beni sevdiği için sevmiştir. Kim de onlara buğzederse, bana buğzettiği için buğzetmiştir. Onlara eziyet eden bana, bana eziyet eden de Allah’a eziyet etmiş olur.”[6] buyurarak sahabenin hususî konumunu nazara vermiştir. Efendimizin Sa’d b. Muâz’ın vefatından dolayı Rahman’ın arşının titrediğini ifade etmesi de câlib-i dikkattir.[7]

Efendimizin Sahabeye Duyduğu Güven ve Onları İstihdam Etmesi

Efendimiz, sahabelerinin kabiliyetlerini göz önünde bulundurarak her birini ihtisas sahibi olmak için teşvik etmiş ve bazı ifadelerinde de onların uzmanlık alanlarını vurgulamıştır. Mesela, “Kur’ân’ı şu dört kişiden öğreniniz.” buyurmuş ve Abdullah b. Mesûd, Sâlim, Muâz b. Cebel ve Übey b. Ka’b’ın adlarını zikretmiştir.[8] Resûlullah ayrıca Zeyd b. Sâbit’in sahabe arasında feraizi en iyi bilen kişi olduğunu belirtmiştir. Bu durum, Hazreti Ömer’in, “Kur’ân öğrenmek ve onunla ilgili bir şey sormak isteyen Übey b. Kâ’b’a, ferâiz hakkında bir şey sormak isteyen Zeyd b. Sâbit’e, fıkhî konularla ilgili sorusu olan Muâz b. Cebel’e, malî konular hakkında sormak isteyenler ise bana müracaat etsin.” şeklindeki ifadesine yansımıştır.[9]

Yine Efendimizin sahabilerin itirazlarına rağmen azatlı kölesi Zeyd b. Hârise’nin oğlu olan genç sahabî Üsâme’yi orduya komutan olarak ataması, Muâz b. Cebel’i de Yemen’e vali olarak görevlendirmesi,[10] kabiliyetini keşfederek Zeyd b. Sâbit’ten İbranice veya Süryaniceyi öğrenmesini istemesi ve sesinin güzelliğinden dolayı Ebû Mahzûre’yi Mekke’de müezzin olarak tayin etmesi gibi[11] daha onlarca hadise, Efendimizin sahabeye duyduğu güveni göstermektedir (radıyallâhu anhüm ecmaîn).

Sonuç

Dinimizin bugünlere gelmesinde, sahabenin çok önemli bir yeri vardır. Özellikle imtihanların üst üste geldiği ve dine ait değerlerin hafife alındığı günümüzde, yeni nesillerin bu güzide nesli rol model almaları, hayırlı gelişmelere vesile olabilir. En başta peygamber efendilerimizin, Efendimizin ve sahabenin hayatı, göz önünde bulundurmamız gereken müstesna örneklerdir.

Sahabe, Efendimizin bizlere bıraktığı en önemli mirastan biridir. Onlar zorlu imtihanları başarıyla geçmiş, kendilerini ispat etmişlerdir. Nesillerimiz onları tanıdıkça daha çok sevecek, sevdikçe örnek alacak ve onların hayat tarzlarını benimseyecektir. Sahabenin adımlarını takip etmek, hayatı istikamet üzere geçirmenin önemli bir vesilesidir, onlardan ayrı düşmek ise dünya ve âhirette tehlikelere açık olmak demektir.

Dipnotlar

[1] Karâfî, El-Fürûk, IV, 170.

[2] Yardım, Hadis (I-II), I, 24

[3] El-İsâbe, 1/7-8

[4] Hatib, El-Kifâye, 97.

[5] Buhârî, Fedâilü’l-Ashâb, 5.

[6] Tirmizî, Menâkıb, 58; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 5/57.

[7] Buhârî, Menâkıbu’l Ensâr, 11.

[8] Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 1

[9] Bkz. Ahmed b. Hanbel, III, 184, 281; Tirmizî, Menâkıb, 32; İbn Sa’d, Kitâbü’t-Tabakâti’l-Kübrâ (I-IX) II, 339.

[10] Bkz. Ebû Dâvûd, Akzıye, 11; Tirmizî, Ahkâm, 3.

[11] Ebû Dâvûd, Salât, 28; Nesâî, Ezân, 5

 

Kaynaklar

Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, nşr. Şuayb Arnavût ve Diğerleri, Beyrut: Müessesetü’r-risâle, 1999/1420.

Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâîl, El-Câmi’u’s-Sahîh, (I-VIII) İstanbul: Dârü’t-tıbâati’l-âmire, 1315.

Ebû Dâvûd, Süleyman b. Eş’as b. İshak el-Ezdî es-Sicistânî, Es-Sünen, (I-V) thk. Muhammed Avvame, Cidde: Dârü’l-Kıble li’s-Sekâfeti İslâmiyye, 1998/1419.

İbn Sa’d, Ebû Abdillâh Muhammed b. Menî’ el-Basrî (ö. 230/844), Kitâbü’t-Tabakâti’l-Kübrâ (I-IX), Dâru Sâdır, Beyrut ts., II, 339.

 

Karâfî, Ebü’l-Abbas Ahmed b. İdris el-Mâlikî (ö. 684/1285), El-Fürûk = Envâru’l-burûk fî envâi’l-fürûk, Dâru’n-Nevâdir, Kuveyt 1431/2010, IV, 170.

Müslim, Ebü’l-Hüseyin el-Kuşeyrî en-Nîsâbûrî Müslim b. el-Haccâc, Sahihu Müslim, (I-V) Kahire: Dâru İhyai’l-Kütübi’l-Arabiyye, 1955/1374.

Tirmizî, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Sevre et-Tirmizî, Es-Sünen, (I-IV) thk. Ahmed Muhammed Şâkir, Kahire: Mustafa el-Babi el-Halebi, 1978/1398.

Yardım, Ali, Hadis (I-II), Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları, 1. Baskı, İzmir, 1984, I, 24

 

Bu yazıyı paylaş