Çocuklarımızın Türkçesi

Doksanlı yıllardan itibaren yurt dışına çıkışların sebebini izah eden iki kelime, temsil ve Türkçe idi. Hedefin netliği, himmet ve gayretlerin bir yere temerküz etmesini sağlıyor, Hizmet sevdalılarını dağınıklığa düşmekten koruyordu. Peki, bu gündem bugün değişti mi?

Hicret edilen yeni ülkelerde, hayatın akışı içinde, Türkçe gereksiz mi olacaktır? Çocuklarımızın evde öğrendikleri Türkçe, televizyon, internet ve okul derslerinin etkisiyle yerini hızla yerel dillere bırakmaktadır. Çocuklarımızın yaşlarına uygun olarak Türkçelerinin gelişimi devam etmelidir ki yerel dile geçişten dolayı dil kabiliyetlerinde bir daralma yaşanmasın. Önemli olan çocuklarımızın zihnî gelişimlerinde oluşturdukları kavramlardır. Zengin bir kavram dünyasına sahip birinin aynı konuda ikinci bir dile geçmesi pek zor olmayacaktır. Çoğu ebeveyn bu gerçeği, yeni kariyer süreçlerinde de tecrübe etmektedir.

 “Bahar rüzgârlarıyla dünyanın dört bir tarafına tohumlar gibi savrulduk.” metaforu, ancak çocuklarımızın kendi aralarında anlaşıp duygu ve düşünce teatisinde bulunabilmelerine ve bir kuvve-i inbatiyelerinin (yeşerme, filiz verme potansiyeli) olabilmesine bağlı. Böyle bir ortak dil olmadıkça ve bu dil üzerinden kültür mirası canlı tutulmadıkça, gidilen yerlerde asimilasyon riskiyle karşı karşıya kalmak muhtemeldir.

Bütün yaşananlara rağmen çocuklarımızın Türkçesini canlı tutmak, bu süreçteki ağır sorumluluklardan biridir. Ana dili Türkçe olan bu neslin zihin ve gönül dünyasını inşa ederken kültür mirasımızı göz ardı etmemiz mümkün müdür? Nurlar ve Pırlantalar’ın yerini neyle doldurabiliriz? Minberden yükselen sesin hissiyatı ve heyecanını yeni nesillere aktarmadıkça onlardaki ilim ve hakikat aşkını ne ile tutuşturabiliriz? Manevî mirasından habersiz, tarih şuuru bulunmayan ve iftihar edilecek mümtaz şahsiyetlerin adını bile duymamış bir nesilden metafizik gerilime geçmesi beklenebilir mi? Çocuklarımızın sağlam ve sağlıklı bir karakter gelişimi için Türkçenin güzel örneklerini bilmeleri elzemdir. “Öyle ya, şiirleşmiş dili olanlara millet denir.”[1] Türkçeyle olan bağ koptuğunda onu geriye getirmek kolay olmayacaktır.

Bugün yapılması gereken, kültür mirasımızın temel eserlerine alternatifler bulmak değil, günümüz nesillerinin o eserlerden istifade etmelerini kolaylaştıracak platformlar hazırlamak olmalıdır. Çocuklarımızın zaten var olan Türkçelerini kendi hâline terk etmeden ana dillerinin canlı kalmasına ve zenginleşmesine yardımcı olmak kâfi gelecektir.

Yeni nesiller Türkçeden uzaklaşırsa onlar için kültürel hafıza silinmiş gibi olacaktır. Kökleri olmayan bir ağacın büyümesi ve meyve vermesi mümkün müdür?

Bugün Türkçe öğretimi, bir zaruret olarak gözükmektedir. Nasıl Kur’ân tilaveti vazgeçilmez bir ihtiyaçtır ve bu ihtiyaç, farklı eğitim seçenekleriyle karşılanmaya çalışılmaktadır; benzer şekilde Türkçe okuma, yazma, konuşma ve dinleme yeteneklerini geliştirme ihtiyacına yönelik yerel ve global seviyede çözümler üretmek de bir zarurettir. Kur’ân talimi hizmetini, başka milletlere mensup Müslümanlardan da temin edebiliriz, ancak Türkçeyi ana dili Türkçe olmayanlardan öğrenmek zahmetli olabilir. O yüzden bizi ciddi bir vazife bekliyor! Anayurttan dünyaya dağılmış çocuklarımızın hem birbirleriyle hem de dünyanın her tarafından Türkçe sevdalıları ile fikrî ve hissî bir yakınlık geliştirebilmeleri için dil kültürümüzü canlı tutup beslemek zorundayız.

Genel itibarıyla yazıldığı gibi okunan bir dil olduğu için birçok çocuğumuz, Türkçe okuma ve yazmayı hızlı bir şekilde öğrenmektedir. Bunun örnekleri, özellikle yurt dışındaki ailelerde epey sık görülür. Bazı ülkelerde İngilizce dersleri için haftada 10 saate kadar vakit ayrıldığı düşünülürse konunun önemi daha rahat anlaşılabilir. Dünyanın farklı ülkelerinde, yaklaşık 30 yıldır, yüz binlerce öğrenciye Türkçe öğreten Hizmet insanlarının, kendi çocuklarına ana dillerini öğretememeleri gibi bir şey tabiî ki düşünülemez. Türkçenin kendi kulvarında ilerlemesi, diğer dillerin de zihinlerde inşa edilen kavramların transferiyle daha hızlı ve kolay bir şekilde kendi mecralarında gelişmesi, daha fıtrî ve verimli olacaktır.

Ciddi bir gayret ve ısrarlı bir takip ile yavrularımızın Türkçelerini geliştirebilir ve ana dillerini canlı tutmalarına yardımcı olabiliriz. Bunun için, İnternet üzerinden, başlangıç seviyesinden ileri seviyeye kadar Türkçe ve edebiyat dersleri verilebilir, hatta dünyanın her yerinden öğrencilerin bu dersleri kredili ders olarak saydırmaları temin edilebilir. Böylece Türkçe daha cazip bir hâle getirilebilir. ABD ve Kanada’daki lise öğrencilerine üniversite seviyesinde lisans müfredatı ve sınav imkânları sunan AP Programlarına Türkçenin de dâhil edilmesi için girişimlerde bulunulabilir. Evde öğretim programlarında Türkçe derslerine ağırlık verilebilir. Bu sayede talebeler bilgiyi marifete dönüştürebilir, bütüncül bir bakış açısıyla, zengin bir tefekkür dünyasına ve çağrışımlara sahip olabilirler. Kültür merkezlerinde de çocuklarımıza ve ana dili Türkçe olmayan kişilere hitap eden dersler verilebilir.

Hocaefendi ve Türkçe

Muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendi, Türkçeyle alâkalı kanaatlerini şu şekilde ifade eder: “Türkçeyi bir dünya dili hâline getirmek vaciptir; evet bana göre milletçe Türkçeyi öğrenmek vacip, iyi kullanmak sünnet, inceliklerine vâkıf olmak da müstahap mesabesindedir.”[2]Dilimizi unutmak, millî günahtır.”[3] şeklindeki ifadelerle, Türkçeye verdiği önemi açıkça ortaya koymakta; “Türk dilini bir dünya dili hâline getirin, herkes Türkçeyi sevsin… Siz yapın bunu.”[4] cümleleriyle de fikirlerine önem veren insanlara bir ufuk göstermektedir.[5]

Hocaefendi, “Türkçeyi nesiller arasında yüksek hakikatleri aktaran önemli bir zincir olarak görmekte, bu zincirde meydana gelebilecek bir kesintinin sadece dünyevî meselelerde nesiller arası kopukluğu meydana getirmeyeceğini aynı zamanda hakikatlerin öğretilmesi ve eskiden yazılan önemli eserlerin okunup anlaşılması noktasında da sıkıntılara sebep olacağını vurgular. O, bugün içinde bulunulan durumu; ‘Günümüzün insanı, bu üslupsuzluktan ve dilimizi tahrip eden uydurulmuş kelimelerden dolayı kendi değerlerinden o kadar uzaklaştı ki, bize ait düşüncelerin çok zengince, çok dolgunca ve çok olgunca anlatıldığı kitaplara bile yabancı hâle geldi. Bugünkü nesil bir Türkçe üstadı olan Elmalılı Hamdi Yazır’ın tefsirini bile anlayamıyor. Oysa, Arapçada dahi onunkine denk bir tefsir yazılmamıştır; Hamdi Yazır’ın, kendisinden nakillerde bulunduğu büyük müfessir Fahreddin er-Râzî’nin Tefsir-i Kebir’i bile Elmalılı’nın Hak Dini Kur’ân Dili adlı eserinin çapına erişemez. Fakat, neslimiz o kıymetli eseri anlamaktan âciz olduğu gibi, Kâmil Miras, Ahmet Hamdi Aksekili, Babanzade Ahmed Naim, İzmirli İsmail Hakkı ve Şemsettin Günaltay gibi dil üstatlarının sözlerini ve Risale-i Nur Külliyatı gibi eşsiz eserleri anlamaktan da uzaktır.’[6] cümleleriyle ifade ettikten sonra bugünün insanına tekliflerde bulunur. Hocaefendi, Türkçeye sahip çıkmanın âdeta ‘ubudiyet vazifesi gibi bir mesele’[7] olduğunu belirterek bu mevzuda fert fert herkesin kendinde bir mesuliyet hissetmesi lazım geldiğini, ‘dili bir namus gibi bilerek iffetimizi koruma hassasiyeti içinde onu korumaya gayret etmemiz’[8]gerektiğini ifade eder.”[9]

Hocaefendi’nin Türkçe öğretimiyle alâkalı hassasiyetini, Abdullah Aymaz Hocamız şöyle nakleder: “Dilimizin âşıklarından olan ve dünyanın neresinde olursa olsun açılacak okul ve kurslarda mutlaka Türkçenin de öğretilmesini tavsiye eden Fethullah Gülen Hocaefendi de Türkçeye karşı gösterilmesi gereken hassasiyeti her fırsatta dile getirmiştir. Türkçeyi çok güzel konuşan ve yazan bu Türkçe âşığı zatın bir mülahazasını da arz etmek istiyorum: ‘Son olarak sübjektif bir değerlendirmemi arz etmek istiyorum: Benim eskiden beri Türkçeye karşı ayrı bir sevgim, hatta özlemim vardır. Mesela bana Arapça –ki Kur’ân dilidir– ile Türkçe arasında, her iki dilde de aynı ölçüde yazı yazma kabiliyeti verilseydi ben Türkçeyi seçer ve Sultanu’ş-şuara Bâkî’nin şairâne ifadesini, Şeyh Galib’in mânâdaki derinliğini, Mehmet Âkif’in samimiyetini satırlarım arasında cemetmek isterdim!”[10]

Dipnotlar

[1] Rabia Betül Gürel, Zeki Gürel, “‘Türkçenin Çekilmediği Yerler Vatandır’: Balkanlarda Bir Türkçe Sevdalısı Nusret Dişo Ülkü’nün Türkçe Üzerine Şiirleri”, yenibalkan.com/tr/edebiyat/turkcenin-cekilmedigi-yerler-vatandir-vatan-balkanlarda-bir-turkce-sevdalisi-nusret-diso-ulku-nun-turkce-uzerine-siirleri

[2] M. Fethullah Gülen, Fikir Atlası (Fasıldan Fasıla-5), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 158.

[3] İsmail Ünal, Fethullah Gülen’le Amerika’da Bir Ay, İstanbul: Işık Yayınları, 2001, s. 244.

[4] M. Fethullah Gülen, “Bu Hareket Devlete Alternatif mi?”, fgulen.com/tr/eserleri/kirik-testi/bu-hareket-devlete-alternatif-mi

[5] Emre Eren, “Fethullah Gülen ve Türkçe”, Yağmur, Temmuz-Eylül 2007.

[6] M. Fethullah Gülen, Kalb İbresi, (Kırık Testi-9), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 30–31.

[7] M. Fethullah Gülen, İkindi Yağmurları (Kırık Testi-5), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 37.

[8] A.g.e. s. 38.

[9] Eren, a.g.e.

[10] Abdullah Aymaz, “Türkiye ve Türkçe Kara Sevdalılarına Saygılı Olalım”, fgulen.com/tr/basindan-tr/kose-yazilari/Abdullah-Aymaz-Zaman-Turkiye-ve-Turkce-Kara-Sevdalilarina-Saygili-Olalim

Bu yazıyı paylaş