İlim Bir Nokta İdi

Nokta, kısımları ve bölümleri olmayan, parçalara ayrılmamış bütündür, tektir, bu yüzden tekliği ve birliği sembolize eder. İlmi bir nokta gibi düşündüğümüzde, bu bütüne vâkıf olan, bir anda onu bütünlüğü içinde görebilen kişi, hakiki mânâda âlim kişidir. İsterse akıl yürütme yoluyla o bütünü zihninde açabilir, genişletebilir. O bütün hakkında konuşmaya ve soru sormaya başlayan ise henüz o ilme vâkıf değildir. Hem bütünü birden kavrayamadığı için hem de susması gereken yerde konuştuğu için…

Buraya kadar iki filozofun düşünce alanına girdik: Descartes ve Wittgenstein. Descartes (1596–1650), hakkında hiçbir şekilde şüphe edilemeyecek olan bir bilgiyi aramıştı. Bunun, düşünen bir özne olarak şahsî varlığı olduğunda karar kıldı. Çünkü düşünüyor olmamız, yani düşünen fertler olduğumuz gerçeği, hiçbir şüpheye yer vermeyecek ölçüde apaçıktır. Öyleyse her birimiz şunu diyebilir: “Düşünüyorum, o hâlde varım.” Yani, varlığım, şüphe götürmez bir gerçektir. İşte bu noktadan yola çıkarak, başta Allah’ın (celle celâluhu) varlığı ve birliği olmak üzere, hakikatlere ulaşabileceğimizi, metafizik soruları cevaplayabileceğimizi göstermeye çalıştı. Bu akıl yürütmeler, Descartes’in felsefesinin temelini oluşturdu.

This content is restricted. Please subscribe or log in to access full content.

Tüm içeriği görmek için lütfen giriş yapın ya da abone ol

Abone Ol

Bu yazıyı paylaş