Uzayda Hayat Var mı?

 İnsanoğlu tarih boyunca kâinatta yalnız olup olmadığını merak etmiştir. Dünya dışı hayatın varlığına dair tartışmalar Sümer, Akad, Babil, eski Mısır gibi medeniyetlere ve antik Yunan döneminin Epikürcü filozoflarına kadar uzanmaktadır. Tarihi kayıtlarda, özellikle Sümer tabletleri Annunaki’ler gibi dünya dışı varlıklara atıflarda bulunurken, Epikür, Anaksagoras ve Demokritos gibi Yunan filozofları da başka dünyalarda canlıların varlığı konusunda fikir beyan etmişlerdir. Uzayda ileri bir teknolojiye sahip canlıların varlığı ihtimali, iki trilyon galaksiden oluşan kâinatta, dünya benzeri milyonlarca ‘Goldilocks’ gezegenlerinin olabileceğini öne süren bir varsayıma dayanmaktadır. Astronomide Goldilocks ifadesi yaşanabilir bir gezegen olarak tanımlanır. Yani biyolojik hayat için gerekli olan su, enerji kaynakları, besinler ve solunum için uygun bir atmosferi olabileceği tahmin edilen gezegenlere ‘Goldilocks’ adı verilir. Bununla beraber, astrofizik açısından su, hava ve besin kaynakları yeterli değildir.  Bir gezegenin hayat barındırmaya uygun olması için bazı ek kriterler vardır. Bunlardan bazıları, aday gezegenin yörüngesinde olduğu yıldıza optimal bir mesafede ve dünyaya benzer bir kütleye sahip olması, kendi ekseni etrafında dönmesi, erimiş madenlerden meydana gelmiş bir çekirdeğinin mevcudiyetidir.

Geçtiğimiz yıllarda NASA’nın Kepler projesi, bazı yıldızlara hayat barındırabilecek bir mesafede bulunan çok sayıda ötegezegen keşfetti. Bu gezegenlerden hayat barındırmaya en uygun aday, 2017 yılında Spitzer Uzay Teleskobuyla gözlemlenen TRAPPIST-1 isimli yıldız sistemiydi[1]. Bu yıldızın etrafında dönen dünya büyüklüğünde yedi gezegen keşfedildi. Astronomlar, bu gezegenlerden üçünün yaşanabilir bölgede bulunduğunu, dolayısıyla bu kayaç gezegenlerin yüzeylerinde su barındırabileceğini iddia ettiler. 2024 itibariyle, yıldızları etrafında hayat barındırma ihtimali olan mesafede dolaşan elliden fazla ötegezegen keşfedildi. Ancak, bilim insanları halen bu gezegenlerin herhangi birinde hayat olup olmadığı konusunda bilgi sahibi değiller. Bu sebepten bilimsel veriler açısından “Evrende yalnız mıyız?” sorusuna henüz kesin bir cevap bulunamadı.

Bununla beraber, SETI (Dünya Dışı Akıllı Canlılar Araştırma Programı) gibi kurumlar, milyonlarca dolarlık bütçelerle, dünya dışı hayata dair bazı işaretleri tespit etmek gayesiyle uzaydan gelen sinyalleri incelemeye devam etmekte. SETI programı, yüzden fazla bilim insanı tarafından yürütülmekte olup, ötegezegenlerden gelen teknolojik aktivite sinyallerini tespit etmek için radyo dalgaları ve optik sinyaller gibi çeşitli teknikler kullanmaktadır. Buradaki temel düşünce, şayet varsa, dünya dışı medeniyetlerin, insanlar tarafından iletişim için kullanılan aynı fizikî özellikleri, yani benzeri bir teknolojiyi kullanabileceği yönündedir.[2]

Dünya dışı hayatın, hatta akıl sahibi canlıların varlığı semâvî kitaplarda da ifade edilmektedir. Tevrat, İncil ve Kur’an, yeryüzünde ve semalarda yaşayan nûrânî ve rûhânî varlıklardan açıkça bahseder. Ancak buradaki asıl soru, “Kutsal kitaplar, dünya dışında organik hayattan da bahsediyor mu?” sorusudur. Konuya Kur’an perspektifinden bakıldığında, bu soruya verilen cevap ‘evet’ olabilir, zira Kur’an’da dünya dışında yaşanabilir âlemlerin varlığına işaret eden âyetler bulunmaktadır. Uzayda akıl sahibi veya en azından biyolojik canlıların varlığına işaret eden âyetlerden biri Şûrâ sûresinde geçen: “Ve O’nun işaretlerinden biri, göklerin ve yerin yaratılması ve oralarda yaydığı canlılardır. O dilediği zaman onları bir araya getirmeye kadirdir”[3] ifadeleridir. Bu âyet, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığını ve yarattığı yerleri boş bırakmayıp her tarafını ‘canlılarla’ şenlendirdiğini belirtmektedir.

Bu âyette canlılar için kullanılan kelime ‘dâbbe’ olup, genellikle debelenen, hareket eden, iki veya dört ayağı üzerinde yürüyen ve karnı üzerinde sürünen organik canlılar olarak anlaşılmıştır. Bu tarife, insanlar ve akıl sahibi diğer bütün organik varlıklar dahil edilebilir. Bazıları, melekler ve cinlerin de bu kategoriye dahil olabileceğini öne sürseler de Kur’an’daki diğer ilgili âyetler, dabbe kelimesinden sadece sudan yaratılmış biyolojik canlıların anlaşılması ihtimalinin daha güçlü olduğunu gösterir. Dabbe ifadesinin organik canlılara işaret ettiği Nûr sûresinde da vurgulanmıştır: “Ve Allah, her canlıyı (dabbeyi) sudan yaratmıştır. Onlardan bazıları karınları üzerinde sürünür, bazıları iki ayak üzerinde yürür, bazıları ise dört ayak üzerinde yürür.”[4] Bir başka âyette ise “Nice canlılar var ki, onların da sizin de rızkları Allah tarafından sağlanmaktadır”[5] buyurulur. Bu ayetler ve Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) konuyla ilgili hadisleri, dabbe tanımının melekler veya cinleri de kapsadığı iddiasını çürütmektedir. Meselâ, Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde, meleklerin nurdan yaratıldığını açıkça belirtmiştir.[6] Kur’an, cinlerin mahiyetiyle ilgili, “dumansız, delici, nüfuz edici bir ateşten yaratıldıklarını” ifade eder.[7] Dolayısıyla, melek ve cinlerin yaratılışının, sudan yaratılan dabbe’lerin yaratılışından farklı olduğu açıktır.

Kuantum fiziğine göre ışık, elektromanyetik kuvveti taşıyan temel parçacıklardan biri olan fotonlardan oluşur. Bu tanım akıllara meleklerin fotonlardan yaratılmış olabileceği ihtimalini getirmektedir. Meâric sûresinde meleklerin elli bin yıllık mesafeyi bir günde katetmeleri bu argümanı destekler.[8] Bu âyet, Einstein’ın ışık hızıyla ilgili özel görelilik prensibini de teyit eder. Diğer taraftan, cinlerin yaratıldığı nüfuz edici, zehirli, toksik ateş tanımı ise radyoaktif bir madde çağrışımı yapmaktadır. Dolayısıyla, cinlerin bir nevi elektromanyetik radyasyondan veya antimaddeden yaratılmış olması güçlü bir ihtimaldir.  Sonuç olarak, hem meleklerin, hem de cinlerin yaratılışı, biyolojik organizmalar olan dabbe tanımına uymamaktadır. Bu argüman, dabbe kelimesinin geçtiği tüm âyetlerin analiz edilmesiyle teyit edilebilir, çünkü bu kelimenin kullanıldığı her bağlamda fizikî biyolojik varlıklar kastedilmektedir.

Dünya dışı âlemlerde şuur sahibi biyolojik canlıların varlığı ihtimalini Talâk sûresinde geçen “Allah, yedi göğü ve onların bir benzeri olan yedi yeri yaratmıştır[9] ifadesi de desteklemektedir. Bu âyetle ilgili ashâb-ı kirâmın önemli müfessirlerinden İbn Abbas’ın (radıyallâhu anh) yorumu oldukça ilginçtir, zira o, “Yedi gök ve yer vardır, her birinde sizin Peygamberiniz gibi bir peygamber, Adem gibi bir Adem, Nuh gibi bir Nuh, İbrahim gibi bir İbrahim ve İsa gibi bir İsa vardır”[10] demiştir. Klasik muhaddisler dönemlerinin bilimsel anlayışı sınırında, bu rivâyetin metninde sıkıntı olabileceğini söylemişlerse de senedinin sahih olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.

Canlı ve hayat sahibi dediğimizde hemen aklımıza bizim gibi yiyen-içen, etten-kemikten, suya ve oksijene muhtaç varlıklar gelebilir. Hâlbuki biyolojik bir hayata imkân veren dünyamızın dışında, hayat sahibi olmakla beraber maddenin farklı formlarında ve farklı şuur derecelerinde mahlûkâtın olabileceği de a[11]kıldan uzak tutulmamalıdır. Yüksek sıcaklıklarda, bize göre zehirli atmosferlerde ve yakıcı sıvılarla dolu gezegen yüzeyleri üzerinde bile Allah’ın “hayy”isminin tecellisini göstermek üzere yaratılmış varlıkların mevcudiyeti de mümkündür. Nitekim cinler, melekler ve ruhânîler denildiğinde aklımıza gelen varlıklar da canlıdır. Fakat yeryüzünün biyolojik prensipleri ile kayıtlı olmayan kozmik âlemin her türlü şartında yaşayabilecek bu tip varlıkları doğrudan müşahede edemeyişimiz onların yok olduğunu göstermez, çok farklı boyutlarda ve kendilerine has donanımlarıyla varlık âleminin bütün tabakalarında hayat süren bu varlıklar da ne kadar uzun yaşarlarsa yaşasınlar, ölürler, yeniden yaratılırlar, Rablerini tanırlar ve kendilerine has bir kulluk içinde bulunabilirler.

Son olarak, Rabbimizin abes iş yapması muhal olduğuna göre, 93 milyar ışık yılı çapındaki kâinatta bir atom tanesi mesabesinde olan dünya üzerinde milyonlarca canlı türü yaratan Kudret-i sonsuzun başka sistemlerde de çok farklı mahiyetlerde, değişik hayat mertebelerinde, hatta bazıları organik yapılarda, belki bazı hususiyetleriyle insana benzeyen varlıklar yaratmış olması İslam teolojisi açısından gayet mantıklıdır.

[1] NASA. “Largest Batch of Earth-size Habitable Zone Planets Found Orbiting TRAPPIST-1” retieved from https://science.nasa.gov/exoplanets/trappist1/ on 18 July 2024.

[2] The Planetary Society. “SETI, the search for extraterrestrial intelligence.” Retrieved from  https://www.planetary.org/sci-tech/seti 25 July 2024.

[3] Şûrâ sûresi, 42/29.

[4] Nûr sûresi, 24/45.

[5] Ankebût sûresi, 29/60.

[6] Müslim, Zühd, 61:4/2294.

[7] Hicr sûresi, 15/27.

[8] Meâric sûresi, 70/4.

[9] Talâk sûresi, 65/12.

[10] Beyhâki, el-Esmâ ve’s-Sıfât, 2:267; Müstedrek, Hâkim, Telhîs, 3:535.

Bu yazıyı paylaş