Yeme Psikolojisi

İnsan ruhu, karmaşık ve derin bir yapıya sahip olup, birçok faktörün tesiri altındadır. Bunların başında ise yeme alışkanlıkları gelir. Yemek, sadece metabolizmanın hayatî fonksiyonlarının devamı için bir ihtiyaç değil, aynı zamanda ruhî bir denge unsuru olarak da görülmektedir. İnsan ruhunun mizaç ve karakter üzerindeki tesirini, birçok davranışımıza yansımasıyla görürüz. Yeme alışkanlığı bu davranışlarımızın başlarında gelenlerindendir.

Ruhun fıtrattaki tezahürlerinin kompleksliğini kabul ederek, son yıllarda yapılan iç dünyamızın sırlarını anlamaya yönelik çalışmalarda belli neticeler elde edilmeye başlanmıştır. Bu perspektiften bakılınca yemek yeme faaliyetinin, fizikî ve biyokimyevî bir ihtiyaç olmanın dışında, insanın ruh dünyasını beslemede ve ifade etmede önemli bir esas olduğu görülmektedir. Bu bağlamda, lezzet algısı ve iştah kavramlarının ardında gizli bazı mânâların sağlıklı beslenme ile ilgili çalışmaları yönlendirici olduğu düşünülmektedir.

Yaşadığımız çağdaki sağlık problemlerini tetikleyen en önemli iki faktörden birisi çevre kirliliği diğeri ise obezite (şişmanlık) olarak görülmektedir. Hayatımızı sürdürmek için enerji almak, bunun için de gıda tüketmek mecburiyetindeyiz. Metabolizmamızın önemli bir özelliği ihtiyacından fazla enerji aldığında bunu yağ ve glikojen halinde depolamasıdır. Rahmeti Sonsuz Rabbimizin kıtlık zamanları için ihsan ettiği bu yedek gıda depolama kabiliyeti, eğer ölçü kaçırılırsa insan sağlığı için önemli bir problem haline gelmektedir. Enerji alımı ile vücut ağırlığı arasındaki dengenin bozulmasının sağlık üzerindeki tesirlerinde psikolojik yapının konumu ve mahiyeti arasındaki münasebet giderek diyetisyenlerin daha fazla dikkatini çekmektedir.

İnsanlar, sosyal varlıklar olarak sürekli şekilde etraflarındaki sosyal etkileşimlere maruz kalırlar. Bu sosyal münasebetler, ferdin yeme alışkanlıklarına doğrudan tesir edebilir. Toplumsal normlar, aile içi yeme alışkanlıkları ve arkadaş çevresi, kişinin beslenme tercihlerini belirlemede rol oynarlar. Sağlıklı beslenmeye önem veren bir arkadaş grubuyla vakit geçiren bir fert, bu sayede daha şuurlu ve sağlıklı beslenme tercihleri yapabilir.

Ruh-Beden münasebeti

Ruh sağlığı, ferdin genel hayat kalitesini belirleyen önemli bir faktördür. Depresyon, endişe, stres gibi ruhî problemler, yeme alışkanlıklarına menfi tesir edebilir. Sağlıklı bir beslenme düzeni, ruhî dengeyi koruma konusunda destekleyici bir faktör olarak görülebilir. Bazı kişiler, hissî durumlarına tepki olarak aşırı yeme eğiliminde olabilir. Bu durum, duygusal yeme olarak adlandırılır. Şuurlu beslenme, kişinin hissî durumlarına daha sağlıklı bir şekilde tepki vermesini sağlayabilir, duygularını kontrol etme ve sağlıklı beslenme arasında bir denge kurma konusunda fertlere rehberlik edebilir. Bazı dışa dönük fıtratlar depresyon ve sıkıntı içindeyken, iştahı hiç kesilmeden hatta daha fazla yiyerek, derdini unutmaya çalışırken, bazı içe dönük mizaçlar ise küçük bir sıkıntı ve bunalım durumunda bile bütün bütün iştahtan kesilip yiyemez duruma gelebilir. Her iki durumda da kişilerin kendi fizyolojik yapılarını ve ruhî durumlarıyla olan münasebeti iyi bilip bu yönde psikolojik destek, mânevî takviye ve telkinle durumlarını iyileştirecek bir zemin hâsıl edebilirler.

Araştırmalar, aşırı yağ tüketiminin obezite, koroner kalp hastalığı ve kanser riskini artırdığını ve ruh sağlığının da bozulmasına sebep olabileceğini göstermektedir. Araştırmaya göre aşırı kilolu olma, özellikle genç nüfusta anksiyete ve depresyon gibi bozukluklara yol açmaktadır. Bu bilgiden hareketle triptofan ve serotoninden zengin diyetlerin gençlerin ruh halini yönlendirmede önemli bir tesirinin olup olmadığı üzerinde çalışmalar sürmektedir.

Tabii afetlerin, başa gelen musibetlerin, işsizlik vs. sıkıntıların bir taraftan insanlarda zihnî tatminsizliği arttırdığı tespit edilirken, aile yapısı ve toplumsal kültür de eş zamanlı olarak insanın duygularını şekillendirmiştir. Yapılan tespitlere göre yüksek miktarda meyve ve sebze almak zihin sağlığına müspet tesir ederken, depresyonlu kişilerde iyileşmeye yardımcı olacak serotonin sentezi için nişastalı, proteinden zengin veya yağ kaynaklı gıda maddeleri daha fazla tüketilmektedir. Ayrıca, yağlı balıklardan elde edilen omega-3 yağ asitlerinin, depresyonlu ruh haline iyi geldiği, B6 vitamini bakımından zengin olan muzun da dopamin ve serotonin sentezi yoluyla ruh durumuna destek olduğu gösterilmiştir.

Obezite ve Çaresi

Aşırı ve kuvvetli yeme sonunda sindirim ve mide sıkıntıları başta olmak üzere diyabet, obezite ve kardiyovasküler hastalık riskleri arttığı gibi uzun vadede öfke, üzüntü veya kızgınlık da ortaya çıkmaktadır. Duygusal yeme, genellikle içteki boşlukları doldurmak veya hissî sıkıntılara bir çözüm bulmak için ortaya çıkar. Şuurlu beslenme, duygusal yeme alışkanlıklarını anlamamıza ve bu alışkanlıkları değiştirmemize yardımcı olabilir. İnsan ruhunun yeme alışkanlıkları üzerindeki tesiri, lezzetin ve normal iştahın ötesinde psikolojik durumu ile alâkalıdır.

Yalancı İştah

İnsanların bir kısmı tok bile olsalar, lezzetli bir sofraya davet edildiklerinde yemeğin kokusu ve lezzetine mağlup olup, iradeleri gerekli direnci gösteremez. “Yalancı İştah” diyebileceğimiz bu durum, mide rahatsızlıklarında önemli rol oynar ve aşırı kalori alımına sebep olur. İradeyle ve psikolojik destekle tedavi edilebilecek bu durumun altında yatan psikolojik açlığın daha derin sebepleri olabilir. Çocukken kalabalık ailede büyüme, nispeten fakir yaşadıktan sonra maddî durumu iyileşince eskiden yiyemediklerini telâfi etme gibi hâller, en temelinde nefsin dizginlenememesinin ve ağızdaki kısa süreli lezzet hissine yenik düşmenin neticesidir.

Acele bir ruh haliyle, sofra önünden kaçacakmış gibi hızlı yemek, obezitedeki en büyük faktörlerden birisidir. Bunun fizyolojik sebebi, tokluk hissinin 20 dakika kadar bir sürede ortaya çıkmasıdır. Gıdaların alınmasından sonra sindirim faaliyeti başlaması ve ilk ortaya çıkan glikoz ve yağ asitlerinin kimyevî ve hormonal yollarla hissedilip, beyine geri bildirim yapılması ve “Artık yeme, doydun!” komutunun gelmesi arasındaki bu 20 dakikalık süreç çok kritiktir. Zira hızlı bir yemek ile 10-15 dakikada çok fazla yenilerek alınması gereken kalorinin çok çok üzerinde gıda alınmış olmakta, fakat henüz tokluk hissi beyine ulaşmadığından, yemeye devam edilmektedir.  Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) iki hadis-i şerifine tam olarak riayet edilebilse metabolik ve hormonal bir rahatsızlık olmadığı müddetçe obezite çok rahat engellenebilecek bir durumdur: “Âdemoğlu karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır. Âdemoğluna belini doğrultacak birkaç lokma yeter. Bundan fazlasını yemesi icap ederse, midesini üçe bölsün: üçte birini yemek için, üçte birini su için, üçte birini de nefesi için ayırsın.” (Tirmizi, Zühd 47). Ayrıca yine hadis olarak bildirilen bir rivayette “Acıkmadan sofraya oturmayınız. Sofradan tam doymadan kalkınız.” şeklindeki beyanlar, tam olarak bütün beslenme âdâbını özetleyen prensiplerdir.

Beslenme ve mânevî hayat

Bu şuurla, fertlerin sağlıklı bir hayat tarzı ve ruhî denge için gerekli metabolik ve fizyolojik temel bilgilerle beslenmesi, yeme alışkanlıklarını olumlu yönde etkileyebilir ve genel hayat kalitesini artırabilir. Aksi takdirde Efendimiz’in asırlar öncesinde hissettiği ve ikaz ettiği, “Ümmetim hakkında en çok korktuğum şeyler: Göbek bağlamak, çok uyku, tembellik ve yakîn (iman) azlığıdır.” (Feyzü’l-Kadir, 1/278) şeklinde ifade ettiği mübarek beyanından anlaşılacağı üzere, çok yemek göbek bağlamayı, bu durum çok uyumayı, son olarak da mânevî hayata ve îmânî konulara karşı hissiyatın zayıflamasını getirebilir.

Dünyanın Geleceğinde Sağlıklı Gençlik

Sağlıklı beslenme, ruhumuzun bir aynasıdır. Doğru gıdaları seçmek, maddî-mânevî dengelerimizi korumak için önemlidir. Mevsimine uygun beslenme, pahalı ve faydası az olan gıdalar yerine hem ucuz hem de besleyiciliği yüksek gıdalar konusunda bilgi sahibi olup, israf etmeden protein, yağ ve karbonhidrat dengesine dikkat ederek beslenme birçok sağlık problemini ortaya çıkmadan çözebilir. Çağımızda hemen hemen bütün toplumlarda gençlerdeki dikkati çekecek şekildeki obezite artışı karşısında, ülkeler tedbirlerini alma yolunda çalışmaktadır. Giderek salgın hastalık boyutuna gelebilecek şekilde artan şişmanlığın önlenmesi ve sağlıklı nesiller ile insanlığa hizmet etmeyi bir ideal olarak hedeflerken, en başta bu problemin çözülmesi gerekir ki, bunun da ilacı yukarıda zikrettiğimiz Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) hadislerine uygun bir beslenme şuuru geliştirmekten geçmektedir.

Bu yazıyı paylaş