Günümüzde en sık ihtiyaç duyulan hususlardan ikisi, iletişim ve ulaşımdır. Eskiden telefonla iletişim kurmak için postanelere saatlerce bekleme, adını bile zor hatırladığımız teleks ve faks cevaplarını gözleme, türlü meşakkatler içinde günlerce, hatta aylarca süren yolculuklarla kıyas edildiğinde, artık dünyanın her yeriyle anında sesli ve görüntülü görüşebilme, kısa zamanda dünyanın her yerine ulaşabilme imkânları küçümsenir şeyler değildir.
Her kültürde olduğu gibi bizim kültürümüzde de insan ilişkilerindeki adap ve erkân çok önemlidir. Her şeyin bir usul ve üslubu vardır. Bunlara riayet edilince hayat daha estetik bir hal alır, edilmezse “kabalık” şeklinde tarif edilen durumlar meydana gelir. Özellikle son zamanlarda iyice geliştirilen ve yaygınlaştırılan telefonlar ve özellikle cep telefonlarının kullanım adap ve erkânının da kültürümüzdeki yerinin bilinmesi ve günün şartlarına göre geliştirilmesi gerekmektedir.
Kendilerine ulaşılabilmesi açısından herkesin taşınabilir bir telefona sahip olması, arzu edilen bir durum olmakla beraber, cep telefonu kullanımının neredeyse ilkokul çağı öncesine kadar yaygınlaşması ve ihtiyacın ötesinde bir fanteziye dönüşerek insanı esir eder bir konuma gelmesi, üzerinde durulmaya değer bir husustur.
Ekonomik Yön
Günümüzde telefon, kendisinden para kazanılan bir sektördür. Dolayısıyla şirketler, hedeflerine ulaşabilmek için gerek telefon satışı ve gerekse bu yolla konuşmanın yaygınlaşması adına dikkat çekici reklamlar hazırlamakta ve bunları farklı mecralarda sıklıkla yayınlamaktadır.
Öte yandan bir işi hızlı ve düşük bir masrafla halledebilmek için telefon kullanmak da zaruret haline gelebilmektedir. Bu durumda ihtiyacı giderecek kadar bir kullanım makul gözükürken bağımlılık ölçüsündeki uygulamalar açık birer israftır. Can sıkıntısından gelişigüzel yerlerin aranması ve bunun sık sık tekrarlanması, şirketler açısından büyük kazançlara kapı aralarken bu işi yapan kişi açısından ekonomik bir kayıptır. Maalesef günümüzde bu şekildeki kullanımlar, bir bakıma, zararlı bir alışkanlık haline gelmiştir.
Zaman Kaybı
Telefonla konuşurken sanki aynı ortamda karşılıklı konuşuluyor gibi davranmak, zaman israfına sebep olmaktadır. Hâlbuki Peygamberimizin de dikkat çektiği gibi, sıhhat ve zaman, kıymeti az bilinen iki değerdir ve beyhude harcanmamalıdır. Geçen zamanı geri getirmenin imkânı yoktur ve verilen nimetler, ihsan edildikleri gayeler istikametinde kullanıldığı zaman bir değer ifade eder.
Uzun konuşmanın neticesinde kaybedilen fırsatların faturası çok geçmeden önümüze geleceği gibi israf ettiğimiz zamanın hesabının da bir gün sorulacağı unutulmamalıdır. Her iki kaybın da önüne geçebilmek için ilgili konuların önceden not edilmesi ve mümkün mertebe bu notlara sadık kalınarak konuşmanın kısa tutulması gerekmektedir.
Arayan Açısından
Aranılan kişinin durumuna ve aradaki samimiyet derecesine göre, dünya genelindeki zaman farklılıklarını da nazara alarak, arama zamanına dikkat etmek ayrıca önem arz etmektedir. “Acaba çok erken mi?”, “Şu anda geç mi oldu?”, “Bu saatlerde toplantıda olur mu?” şeklindeki sorulara makul cevaplar bulmak ve ona göre aramak gerekir. Tabii, acil durumlar bunların dışındadır.
Telefon ederken en fazla dört veya beş defa çaldırdıktan sonra kapatmak da ayrı bir edep ifadesidir. Israrcı olmak ve cevap verinceye kadar çaldırıp beklemek iyi bir davranış değildir. İlâhî Beyan bize, üç defa çalınan kapıdan cevap gelmediğinde, ısrar etmekten vazgeçip geri dönmek gerektiğini emretmektedir. Karşıdaki müsait olunca bu numarayı görür ve geri döner. Görmemesi ihtimaline binaen, eğer mutlaka görüşülmesi gerekiyorsa, ‘Uygun zamanda görüşebilir miyiz?’ şeklinde bir mesaj atılabilir. Diğer taraftan, selamlamadan sonra karşımızdakine ilk sorulacak soru, konuşmaya müsait olup olmadığıdır. Karşıdaki, “10 dakika sonra görüşelim” veya “Ben sizi arayacağım” diyebilir. Telefon açan, karşıdakinin içinde bulunduğu ortamı da bilemeyeceğinden, onu sıkmadan, kısa sürede maksat ifade edilmelidir.
Rahmetli Ayvaz Gökdemir anlatmıştı. Gece yarısı ev telefonu çalar. Karşıdaki Gaziantepli bir vatandaştır. O zaman da Ayvaz Bey, Gaziantep milletvekilidir. Karşıdaki, İstanbul’dan gelip Gaziantep’e gittiğini, şu anda Ankara’da terminalde olduğunu ve geçerken bir arayayım, nasıl olsa Ayvaz Ağabey sabah namazına kalkmıştır diye düşündüğünü söyler. Ayvaz Bey de çok iyi ettiğini söyleyerek başka bir Gaziantep milletvekilinin ev telefonunu verir ve “Aramazsan, duyarsa, üzülür, onu da ara” der! Burada telefon eden, muhatabını uygun bir zamanda arayabileceğini düşünememiştir.
Aranan Açısından
Üzerinde cep telefonu olan, eğer bir toplantı ve görüşmede ise telefonunu sessize almalıdır. Acil bir telefon bekliyorsa, titreşime alır. Acil durumda bile, karşıdakilerden müsaade alarak telefona bakılmalıdır. Bu görüşme de toplantı salonunun dışında yapılmalıdır. Ayrıca telefon çalar çalmaz cevap vermek gerekir diye bir zorunluluğun olmadığının bilinmesi gerekir. Herhangi bir iş yaparken veya annesi, babası, kardeşi, öğrencisi, öğretmeni gibi herhangi birisi ile konuşurken çalan telefon, yine acil beklemelerin dışında derhal sessize alınır ve karşıdaki muhatap, müsait olununca aranır. Bir görüşme esnasında telefona cevap verme, hele hele uzun uzun konuşma, yüz yüze konuştuğu insana karşı büyük bir saygısızlık olur. Ayrıca arayan kişilerin, “Şimdi müsait değilim; sizi daha sonra arayacağım” şeklindeki mazeretlere de alışması gerekir.
Bunların dışında, telefona cevap veren kişi, ses tonunu ne yüksek ne de alçak tutarak, karşıdakini rahatlatacak biçimde cevap vermelidir. O esnada aranılan kişi gergin olabilir, ama karşıdaki bunu bilemez ve bu hali, kendisine karşı yapılan bir tavır gibi algılar.
İş Yerlerinde
Özellikle iş ortamlarında ve yanımızda bizden randevu alarak gelen birisi varsa, mümkün mertebe telefon bağlatmamak, cep telefonuyla da görüşmek gerekir. Yıllar önce Rusya’ya gittiğimde, Tataristan ve Başkurdistan’daki resmi makamları ziyaretim esnasında, hiç kimsenin telefonla konuşmadığı gibi, masada çalan telefona bile cevap vermediğini görünce hem şaşırmış hem de takdir etmiştim.
Aynı şekilde, Türkiye’de bir avukat arkadaşımı ziyarete gittiğimde, konuşmamız başlayınca telefonun fişini çekmişti. Sebebini sorunca, “Siz benden randevu alıp çok uzaklardan buraya geldiniz. Bu zaman sizin hakkınız. Şu anda başka birisiyle görüşürsem, sizin zamanınızı çalmış olurum. Hırsız olmamak için böyle yaptım” demişti.
Birisi ile konuşurken, gelen mesajları okuma veya mesaj yazma da muhataba karşı yapılan bir saygısızlıktır. Zaruri bir durum söz konusuysa, müsaade alınmalıdır. Bu tip görüşmelerde, yan gözle, refleks olarak, devamlı telefonu kontrol etme de yine yapılmaması gereken bir davranıştır.
Telefona mesaj geldiğinde de durum farklı değildir. Çok acil bir durum söz konusu değilse, toplantı veya görüşme esnasında gelen mesajlara daha sonra bakılmalıdır. Ayrıca mesajın alındığına dair kısa bir not gönderilmeli, gerekirse daha sonra detaylı bir cevap yazılmalıdır. Böylece mesaj gönderen, mesajının alındığını anlar. Yoksa telefon etmek zorunda kalır. Bu arada, acil durumlarda mesaj gönderme yerine telefon etmede fayda vardır.
Akıllı Telefonlar ve İnternet
Günümüzde mesajlaşma, alışveriş ve sosyal medya takibi gibi hemen her şey akıllı telefonlar üzerinden yapılabilmektedir. Yerinde ve ölçülü kullanıldığında bunlar, hayatı kolaylaştıran, güzel gelişmelerdir. Ancak sanki vücudun bir parçası gibi, hatta nefes almayı sağlayan bir cihaz gibi, her fırsatta telefona bakılıyor, sosyal medya takip ediliyor, kim ne demiş, nerede ne olmuş, bunlar izleniyor. Küreselleşen dünyada, her şeyden, anında haberdar olmak güzel bir şey, fakat insanın zamanı sınırlı ve bu zaman dilimi içinde yapması gereken çok önemli işler var. O zaman, telefondaki bu bildirimlere, sadece belli zaman dilimlerinde bakmak gerekiyor. Bir sokaktan geçerken rastgele bir kapının zilini çalıp “Merak ettim siz kimsiniz, şu anda ne yapıyorsunuz?” denilse, herhalde bu kişi, burada bir deli var diyerek acilen polis çağırır. Telefonda, gereksiz konularla saatlerce meşgul olmak da buna benzer.
İnternet ortamının, faydalı bilgiler ihtiva etmesi yanında, insanı tuzağa düşüren, şahsını, aile saadetini, hatta genel anlamda dünya ve ahiretini tehdit eden istismar alanlarıyla dolu olduğu da unutulmamalıdır. Bugün, bağımlılık noktasına gelen oyun ve eğlence, insan zaaflarını hedefleyen çeşit çeşit tuzaklar ve gerçek yüzünü göremediğimiz muhatabımızın abartılı ve yalan beyanlarının sebebiyet verdiği yıkımlar, göz ardı edilemeyecek seviyedir.
Netice
Her açıdan hayatımızı kolaylaştıran telefon ve İnterneti, uygun şekilde ve uygun zamanda kullandığımızda, hayatımızın daha yaşanabilir hale geleceği muhakkak. Bunun için anne, baba ve yetişkinler olarak bahsi geçen kurallara önce biz uymalıyız. Sonra izah ederek ve inandırarak çocuklarımıza ve genç nesle bu alışkanlıkları kazandırmalı, her konuda olduğu gibi, iletişim vasıtalarını kullanmada da dengeli olmaya gayret etmeliyiz.
Aksi halde, zaman ve para israfı, enerjinin boşa harcanması, telafisi imkânsız gönül kırıklıkları gibi durumlar söz konusu olur ki bu durumda telefon ve İnternet, hayatı kolaylaştıran değil zora sokan birer unsur haline gelmiş demektir.
Hayatımızın bir parçası haline gelen telefon ve İnternet kullanımı dengelenemezse, sağlığa zararları her yönden ispat edilmiş sigara ve alkol kullanımı gibi zararlı bir alışkanlık haline dönüşmüş olur. Bu artık dünyanın konuştuğu bir tehlikedir ve günümüzdeki zararlı alışkanlıklar arasında telefon ve İnternet kullanımı ilk sıralarda yer almaktadır.
Unutulmamalıdır ki her türlü ilmi gelişme ve keşif, işimizi kolaylaştıran her türlü yenilik, araç ve imkân, yerinde kullanıldığında bir değer ifade eder ve bütün bunlar, insan sağlığı, huzuru, mutluluğu ve güvenliği açısından değerlendirilmelidir. Nimetleri nıkmete çevirip fert, aile ve toplum itibariyle sağlığımızı tehdit eden, huzurumuzu kaçırıp mutluluğumuza musallat olan birer güve haline getirmemeliyiz. Onlardan istifade etmeli ama asla onların esiri olmamalıyız.
Günümüzün şartları göz önüne alınarak bu nüanslara ve kültürümüzdeki inceliklere dikkat edersek, zaman, maliyet ve insan ilişkileri yönünden kazançlı çıkarız.