Günümüz dünyasında, İngilizlerin önemli bir konumu vardır. Uluslararası arenada İngilizce, milletlerin ortak dilidir. Amerika’dan Avustralya’ya, Kanada’dan eski İngiliz kolonilerine kadar İngilizlerin torunları, nüfuzlarını sürdürmektedir. Dünyayla bu kadar etkileşim içinde olan bir halkın, İslamiyet’ten bîhaber kalması imkânsızdır.
İngilizlerin dünyada bu kadar etkili olmalarının sebebi, onların bir ada devleti olarak denizlerde hâkim konuma gelmiş olmalarıdır. Denizlerde elde edilen bu gücün yanı sıra onları dünya arenasında durduracak güçlü ülkelerin olmaması da onların bu gelişimine katkı sağlamıştır. Doğunun gecesi, İngilizlerin gündüzü olmuştur. Batıya taşınan sadece doğunun zenginlikleri olmamıştır. Doğunun insanı; din, dil ve kültürlerini de yanlarında getirmiştir. İngiltere’ye yerleşen her bir doğulu muhacir, aslında geleceğin de bir habercisi olacaktır. İngiltere, koloniler sayesinde sadece maddî zenginliğe sahip olmamıştır. Bu insanların ülkelerine getirdiği kültürel zenginliğe de ev sahipliği yapmaya başlamıştır. Bu zenginlik arasında göçmenlerin yeni dini İslam da bulunmaktadır.
Aslında İngilizlerin İslam’a ilgisi kolonileşme çağından çok önceleri başlamıştır. Ancak elimizde yeterince kaynak olmaması, bu dönemleri bizim için karanlıkta bırakmaktadır. İngiliz tarihinde İslam’la ilgili göze çarpan ilk gelişme, 8. asırda hüküm sürmüş, Anglosakson kralı Mersiyalı Offa’nın, paraların üzerine “La ilahe illallah” yazdırmasıyla başlamıştır. Kral Offa’nın, Müslüman olduğu için mi yoksa Müslümanlarla yapılan ticarette kullanılmak için mi bu paraları bastırdığı bilinmemektedir (Carlyon-Britton, 1908). Bir diğer kral John, 13. asrın başlarında, kiliseyle yaşadığı problemlerden dolayı Fas emirinden yardım istemiştir. Bu yardım karşılığında kendisi ve tebaasının İslam’ı kabul edeceğini belirtmiştir. Lakin beklediği yardım ona ulaşmamıştır. Ayrıca gerek eğitim gerekse ticaret için İspanya’daki Endülüs medeniyetini ziyaret etmiş olan İngilizlerden İslamiyet’e ilgi duyanlar da mevcuttur (Daniel 1975).
- asırdan itibaren güçlü Osmanlı donanması ile İngiliz donanmasının yaptığı çarpışmalar neticesinde savaş esiri olarak alınan binlerce İngiliz askerinden önemli bir kısmının da İslam dinini seçtiği bilinmektedir (Davis 2003). 1641 yılına ait bir dokümanda, Londra’da 29 farklı dinî inanca mensup insanların yaşadığı, bunların arasında Müslümanların da bulunduğu görülmektedir. Ayrıca ülkede ilk defa içilmeye başlanan kahveye, İngilizler “Mohammedan Berry” ismini vermiştir (Matar, 1999).
Britanya’nın kolonileşme arzusu 15. asırdan itibaren kendini göstermeye başlamıştı. İngiliz Doğu Hindistan Şirketinin 1599 yılında kurulması da bu amaca hizmet etmesi içindi. 1670 yılına gelindiğinde Virginia, Bermuda, Barbados ve Jamaika, İngilizlerin kolonisi haline gelmişti. Doğu Hindistan Şirketi, 150 yıl boyunca, Hindistan coğrafyasında birçok farklı şirketiyle faaliyet göstermişti. Bütün bu gelişmeler İngilizlerin ekonomik olarak kalkınmasını sağladı (James, 1997). 1800’lü yıllarda İngilizler, karşılarında onları durduracak bir devletin olmamasının verdiği rahatlıkla daha fazla koloni elde ettiler. Bu kolonilerde yaşayan insanlar, yeni sistemin köleleri olarak İngilizler tarafından çalıştırılmaya başlandı. 1838 yılına gelindiğinde, kölelik İngilizler tarafından kaldırıldı ancak bu sefer de işçi açığı ortaya çıktı. İngilizler bu sorunu, sözleşmeli işçilerle çözmeye çalıştı (Sheridan 1994).