Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’ye istişare maksadıyla bir soru tevcih ettiğinizde, üç farklı cevap alabilirsiniz:
- Allah yardımcınız olsun, hayırlara ve hizmetlere vesile olur, inşallah.
- Arkadaşlarla bir daha görüşmenizde fayda var.
- Siz bilirsiniz.
Allah’ın (celle celâluhu) isminin yüceltilmesi adına yapılacak bir hizmet varsa, “Kur’ân’la konuşan” muhterem Hocaefendi, hep en önde olmuştur. Yeter ki o işte Rabbimiz anlatılsın ve Habibullah’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) güzellikleri terennüm edilsin. Yapılacak bütün işlere o zaviyeden bakar. Acaba bu işte Allah’ın rızası nerede? Sünnet-i Seniyye’yi şehbal açtıracak bir vesile var mı? Bunlar yoksa, o iş kadüktür, ebterdir ve hiçbir şekilde hayırla sonuçlanmaz. İhlası kazanmanın birinci düsturunu hatırlayalım:
“Amelinizde rızâ-yı ilâhî olmalı.
Eğer O râzı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse te’siri yok. O râzı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktizâ ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız hâlde, halklara da kabul ettirir, onları da râzı eder. Onun için, bu hizmette doğrudan doğruya yalnız Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını esâs maksad yapmak gerektir.”[1]
İşte yapılacak her işte Hocaefendi, Allah’ın rızasını araştırır. Bu gözlükle meselelere bakar ve etrafındakilere de bu zaviyeden meseleye bakmalarını tavsiye eder.
Kendisine danışılan meselelerde anahtar budur. Her gelen meseleyi masaya yatırır, Allah rızası, İslamîprensipler ve Sünnet çizgisinden zihninde oluşturduğu hakiki ve değişmez şablonu, o meselenin üzerine koyar, bütün açıklığı ile boşlukları görür ve ona göre tavsiyelerde bulunur.
Bunu şuna benzetebiliriz: Eskiden, öğretmenlerimiz imtihanlarda doğruları belirlemek için delikli cevap anahtarı hazırlar, bunu her öğrencinin cevap kâğıdının üzerine koyup doğru ve yanlışları belirlerlerdi. Bu şekilde hızlı bir şekilde sonuca varırlardı.
Bazı uzmanlar da, benzer bir şekilde, SWOT analizi metodunu kullanıyor, yani bir fikrin kuvvetli ve zayıf taraflarını, muhtemel fırsat ve tehditleri tespit ediyorlar.
Hocaefendi’ye göre, bir meselenin kuvvetli tarafı, Kur’ân’a ve Sünnete uygunluğu, zayıf tarafı ise bu husustaki uygunsuzluğudur. Fırsat, Allah’ın rızasını asıl hedef yapmak, tehdit ise bu işi yaparken ben merkezli olmaktır.
Her zaman bizlerle paylaştığı, yapılan işlerde uyulması gereken kurallar ise şu şekildedir:
- Kur’ân ve Sünnet’ten ayrılmama
- Istırabın vicdanda derinlemesine duyulması
- Verimlilik
- Sükûnetle iş yapma
- Hayırların Allah’tan bilinmesi
- Yeis ifadelerinden kaçınma ve kuvve-i maneviyeyi takviye etme
Şimdi yazının başındaki üç farklı cevabı ele alalım:
Birinci cevap: “Allah yardımcınız olsun, hayırlara ve hizmetlere vesile olur, inşallah.”
Bunu şu şekilde izah edebiliriz: “Bu meselenin Kur’ân ve Sünnet’e uygunsuzluğu gözükmüyor. Meşvereti de iyi yapılmış. İnşallah, yolda da bir kazaya uğramaz. Hayırlı olsun.” Bu cevabı aldığınızda koşa koşa hizmet mahallinize dönüp projeyi başlatabilirsiniz. Kendisi her zaman sizi dualarla yolcu eder. “Allah sayinizi meşkur etsin, yolundan ayırmasın, önünüzü açsın, sıkıntılarınızı gidersin” der. Bu dualar vesilesiyle Rabbimizin çok büyük bereketler nasip ettiğine şahit oldum.
İkinci cevap: “Arkadaşlarla bir daha görüşmenizde fayda var.” Bunun mânâsı da şu, kanaatimce: Her ne kadar gündeme getirdiğiniz bu mesele, Kur’ân ve Sünnet çizgisine uygunsa da yeteri kadar istişare yapılmadığı görülüyor. Bu meseleyi yeniden, etraflıca değerlendirin. Gerekirse profesyonel danışmanlık alın. İyice olgunlaştırdıktan sonra tekrar görüşelim. Allah kerim…”
Bu cevabı aldığınızda projeyi rafa koymazsınız, istişarelere tâbi tutar ve vakt-i merhunu geldiğinde, şartlar olgunlaştığında, tekrar gündeme getirirsiniz.
Gelelim üçüncü cevaba: “Siz bilirsiniz.” Bunun mânâsını da şu şekilde tahmin etmek mümkün: “Zinhar bu işe kalkışmayın. Allah’tan af dileyin, dua edin. Başka hizmet alanları araştırın.”
Bu hususta kendisi şunu da ifade etmiştir: “Siz bilirsiniz” sözü, benim terbiye dalgakıranlarıma çarpıp kırılmış öyle bir karşı koymadır ki, bana bu sözü söyletmiş olanlar, şayet bu bedaheti bilselerdi ömür boyu bir daha bu hataya cür’et etmezlerdi.”
Kırık Testi’den sızan latif mânâlarla yazımızı bitirelim: “…inanan bir gönül, fert ve toplum hayatında oluşan çatlakları tamir etmeye, yaralı insanları iyileştirmeye, sarsılan ve sendeleyen insanların elinden tutmaya, zihinlere hatta hayallere gelip çarparak tasavvurları kirleten olumsuz mülâhazaları gidermeye çalışmalıdır. Mü’minden beklenen vefa, mü’minden beklenen insanlık işte budur. Aksi ise ciddî bir vefasızlık ve insanî duyarlılığın kaybedilişi demektir.”[2]
Dipnotlar
[1]Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 200.
[2]M. Fethullah Gülen, Yenilenme Cehdi, Kırık Testi-12, İstanbul: Nil Yayınları, 2013, s. 177.