Bilim insanlarına göre, henüz birçok yönü ile keşfedilmeyi bekleyen beynimiz, birbiriyle irtibatlı dışta kabuk (korteks) ve içte beyaz maddeden müteşekkil, kompleks bir yapıdır. Dıştaki korteks ve içteki beyaz madde, bir karpuzun kabuğu ve içindeki kırmızı kısma benzetilebilir.
Korteksimizin farklı görevleri olan çeşitli bölümleri vardır. Mesela “prefrontal korteks,” davranış ve kişilikle ilgili görev yaparken Wernicke alanı, yazılı ve sözlü dili yorumlamada vazife görmektedir.
Bu bölümlerden biri olan “infralimbik korteks” de alışkanlıklarla ilgili işlemleri gerçekleştirmek üzere konumlandırılmıştır.
Beynin bazen belirli zaman dilimlerinde yaptığı bildirimler veya biz farkında olmasak da korteksten her an gelen uyarılar sonucu hayat karelerine yansıyan davranışlar; insanın hayat tarzını şekillendirmede önemli rol oynamaktadır. Bu meyanda önemli bir yeri olan alışkanlıklar da beyin faaliyetleri ile birlikte hayatımıza yansımaktadır.
Peki, alışkanlıklarımız infralimbik korteksten hayatımıza nasıl bir yol izlemektedir?
“Bir alışkanlık edinmek ve onları hayatımızın bir parçası haline getirmek için genellikle üç aşamalı bir yol izleriz. İlk adımda yeni bir davranış keşfederiz. İkinci adımda uygulamalar ve tecrübelerle alışkanlık sahibi oluruz. Son olarak bu alışkanlık, beynimizde otomatik bir sistem olarak yerini alır. Mesela masanın üzerinde duran tabaktaki şeker veya çikolatayı gördüğümüzde yeme planları yapmadan bir anda elimizin tabağa uzanması, beynin otomatik alışkanlık işlemleriyle irtibatlıdır.
Günlük hayat içinde alışkanlıklarımızı düşünmeden yapıyor olsak da ön beynin alt tarafına yerleştirilmiş olan infralimbik korteksin, faaliyetlerimizin şuuruna varmayla alakalı bir bölge olduğu düşünülmektedir.
Davranış tekrarlandıkça, alışkanlık beyinde kalıcı bir şekilde kaydedilmektedir. Yani biz bir davranışı tekrar ettikçe, “sensorimotor korteks” ve beynimizin ortasında yer alan “korpus striyatum” (çizgili cisim) arasındaki mesaj lobu daha kuvvetli hale gelmekte ve bu, bize beyin aktiviteleri içinde belirleyici bir rol oynayarak yardım etmektedir.
Yeni davranış kazanımı üzerinde yapılan araştırmalarda, prefrontal korteksin, striyatumla iletişim kurduğu ve striyatumun da orta beyinle irtibata geçtiği tespit edilmiştir. Özellikle öğrenme konusunda tesirli olan dopamin salgısı da alışkanlık edinmemize yardımcı olan ayrı bir unsurdur. Anlık olarak işlemeye devam eden bütün bu sistem, geri bildirim şeklinde pozitif düzenlemeler yapmakta ve hangi davranışlar içinde, ne yaptığımızı anlamamıza yardım etmektedir.”[1]
Alışkanlıklar Vazgeçilmez mi?
Hayattaki ihtiyaçlarımızı iyi tespit edersek, alışkanlıklarımızı değiştirmek mümkün olabilir. Ancak genellikle, iyi alışkanlıklar zor kazanılırken, kötü alışkanlıklar da zor terkedilir.
Yetiştiğimiz çevre, sosyal ve kültürel normlar, bazı alışkanlıklar edinmemizde rol oynar. Bu alışkanlıklar, yeni bilgilerin ve bakış açılarının edinilmesiyle değiştirilebilir. Mesela çocukluktan itibaren çayı bol şekerli içmeye alışmış olsak bile, yıllar sonra sağlıklı hayat konusunda elde edeceğimiz yeni bir şuurla çayı şekersiz içmeye alışmamız mümkün olabilir. Daha yemeği tatmadan tuz ilave etmek de beyindeki alışkanlık hormonlarıyla ilgilidir ve insan yine sağlıklı bir hayat konusunda malumatını artırarak kazanacağı yeni bir perspektifle bu alışkanlıktan vazgeçebilir.
Yapılan deneylerde belli bir zaman diliminde farklı alışkanlıklara yönlendirilen farelerin bir önceki alışkanlığı terk ettiği tespit edilmiştir. Buna göre, tekrarlanmak suretiyle beyinde yer edinen alışkanlıklar, davranış terk edilmeye başlandığı andan itibaren etkisini yavaş yavaş kaybetmektedir.
Diyelim ki zararlı olduğunu bildiğimiz halde şekerli ve asitli içecekler içmeye devam ediyoruz. Sofrada veya markette gördüğümüzde elimiz hemen bu içeceklere gidiyor. İşte bu, beynimize nakşedilen bir alışkanlık göstergesidir. O an ve daha sonraki anlarda, bu otomatik etkiyi kırmak için bir tepki ortaya koymalıyız. Yani bir maddeye bağımlı olmayacak kadar özgür olduğumuzu ilan edebiliriz. Bu aşamadan sonra, onun yerine zararsız olduğunu bildiğimiz başka bir içeceği tercih edebiliriz.
İnsan sağlığının en büyük düşmanlarından olan sigara ve uyuşturucu gibi, infralimbik sistemi tamamen etkisi altına alan alışkanlıklar için çok ciddi bir niyet ve irade gereklidir. Sağlığımıza yönelik bazı saldırılara tek başımıza karşı koyamayabiliriz. Bu tür durumlarda nefsin/hormonların çekim gücüne, tavsiye edilen ilaçlarla ve samimi nasihat ve telkinlerle karşı gelinebilir.
Dua, istiğfar ve hayırlı işlerle meşguliyetle irade güçlendirilip zararlı alışkanlıktan uzak durulunca, eski ortamlar terk edilince; sensorimotor korteks ve striyatum arasındaki mesaj lobu zayıflayacak, böylece alışkanlığın varlık sebebi de ortadan kalkacaktır. Bir alışkanlık için, “Bırakamıyorum” diyenler, aslında hormonlara ait uyarılara, yani bedenin isteklerine karşı koyamayıp kolayı tercih etmektedir.
Konu üzerine yapılan klinik deneyler, kötü alışkanlıkların korteks seviyesinde, ilaçlar yardımıyla yok edilmesi üzerinedir. Sosyal hayatta insanları rahatsız eden veya kişinin kendisine ve başkalarına zarar veren her türlü davranış, kötü alışkanlıklardan sayılabilir. Ölçüsüz ve düzensiz yeme-içme, yalan söyleme, etrafı kirletme, toplum içinde bağırarak konuşma gibi davranışlar genel ahlak kuralları bakımından, arzu edilmeyen davranışlardandır. Bir insan kendi alışkanlığını hayatının olmazsa olmazı kabul ediyorsa, onu davranışından vazgeçirmek de çok zordur. Bunu başarmak, insanın korteks ekranında kendini izlemesi anlamına gelebilecek bir kavram olan “şuur” ile mümkün olacaktır. Bu bir yönüyle pişmanlık ve tövbeyle de alakalıdır.
İnsana, hayatın akışı içindeki görüntüsü itibariyle, alışkanlıklarının çocuğu olarak bakılabilir. Alışkanlıklarımız, iyi ya da kötü birer eğilim olarak hayatımıza akseder. Bu eğilimlerden bazıları, düzenli tekrarlarla ikinci bir fıtrat, yani insanın sonradan kazandığı ve onun ayrılmaz bir vasfı haline gelebilir.
İnsan önce yadırgasa da zamanla bulunduğu ortama alışır. Önceleri kendine ters gelen bazı davranışlar, normal hale gelir ve belki de bu yüzden birçok insan, zararlı alışkanlıklardan kurtulma isteği duymaz. Bu durumda mevcut ortamı değiştirmek, o alışkanlıktan kurtulmak için önemli bir yol olabilir. Ortam değişmediği zaman kişi; arkadaş, stres veya benzeri sebeplerle eski alışkanlıklarına geri dönebilmektedir.
Yılın belli dönemlerinde farklı yerlere gitmek, yaşanılan şehir içinde farklı insanlarla diyalog kurmak, insanı zihnen, kalben ve ruhen yenileyen faaliyetlere katılmak, kişinin korteksindeki hormon etkilerini değiştirmeye yardımcı olacaktır.
Yapılan araştırmalar sonucunda, günümüze kadar bazı davranış bozukluklarının tedavisinde önemli bir mesafe katedildi, ama insanın kendisine ve çevresine zarar veren, bağımlılık ölçüsündeki alışkanlıklarını tedavi edecek ilaçlar henüz üretilemedi. Aslında, kötü davranışların ve alışkanlıkların düzeltilmesi, her zaman ilaçla mümkün olmayacaktır. Manevî değerlerin sunduğu reçeteler, eskiden olduğu gibi günümüzde ve gelecekte hep gündemde kalacaktır.
Ahlakî değerlerin canlı tutulduğu toplumlarda, beyin fonksiyonlarının akıllıca kontrolü sayesinde, istenmeyen alışkanlıkların minimum seviyelere indirilmesi hiç de hayal değildir.
Dipnot
[1]Scientific American(Haziran 2014), 310, 4| doi :10.1038/scientificamerican0614-4. Creatures of Habit. Mariette DiChristina.