İnsan beyninin harikulade fonksiyonları arasında, Rabbimizin Basir, Semi ve Hafiz isimlerinin tezahürleri olan görme, duyma ve hafıza sistemleri bilhassa dikkat çeker. Fizikî sebepler planında, oksipital lob adlı merkezde hazırlığı yapılan görme olayında görüntüler, bir pano işlevi gören retina kısmından, milyonlarca sinir hücresi tarafından, sinyaller halinde beyne gönderilir. Görme merkezinde işlem gören görüntüler, hafızaya kaydedilir. Bu merkezdeki anlık görüntüleri değiştirmek için göz kapaklarının kullanılıyor olması ise nazarları bu noktaya çevirmiştir.
Yapılan bir araştırmada,[1]göz kırpmanın beynin işleyişini olumlu yönde etkilediği tespit edildi. Bu tesir, bir nevi yeniden başlatma faaliyeti şeklindeydi. Osaka Üniversitesi’nden Tamami Nakano ve ekibi, göz kırpmanın beyne etkisini bazı deneylerle tespit etmeye çalıştı. Bu etkinin yanında göz kapaklarının açılıp kapanması, gözyaşının göze yayılmasını sağlaması, gözü nemli ve temiz tutması ve böylece gözün düzenli çalışması gibi birçok faydası da ifade edildi. Bu araştırmayla bilim insanları, göz kırpmanın beyinle doğrudan ilişkili olduğunu göstermiş oldu. Yapılan deneyde, seyircilerin filmin ana karakterinin faal olduğu anlarda gözlerini çok az kırptıkları, kendisinin görünmediği sahnelerde ise gözlerini daha sık kırpmaya başladıkları gözlemlendi.
Deney ortamında, göz kırptıktan hemen sonra katılımcıların beyin fonksiyonunda değişiklik meydana geldiğini belirten araştırmacılar, bunu beynin anlık olarak, “yeniden başlatılması” olarak tasvir ettiler.
Eş zamanlı olaylara en fazla üç ya da dört dakika dikkat edilebildiğini vurgulayan Nakano, göz kırpılırken, dikkatten sorumlu sinir hücrelerinin bir mikro saniye kadar etkisiz hale getirildiğini de tespit etti. Araştırmacılar göz kırpmanın, çok kısa süre içinde, bilgi akışını daha iyi kontrol etmek ve bir sonraki bilgi için daha iyi hazırlanmak üzere beyne sinyal göndermek gibi bir görevi olduğunu düşünmektedir.
Bu araştırmalar, insan beynine ait sayısız sırdan bir kaçını daha ortaya koyması açısından çok önemli. Ancak her ilmî gerçeğin arkasında bir hikmet aramak ve verilen nimetleri yerinde kullanarak Rabbimize şükretmek de ilmin ayrı bir yönünü teşkil etmektedir.
İmam Gazali,İhyaadlı eserinde gözden ve kirpiklerden bahsederken bu bakış açısı ile konuyu izah eder. “Göz kapaklarını her açıp kapamada iki nimet vardır” deyip kirpikleri kırpmanın şükür gerektiren bir nimet olduğunu ifade ederken hikmet kapısını açık bırakır: “Her kapağın altında sinir ve kaslar bulunur. Bunlar dimağa bağlıdır. Üst kapağın aşağı inmesi, alt kapağın yukarı çıkması bu sayede olmaktadır. Her kapakta siyah kirpikler vardır, bunların siyah olması gözün ışığını toplaması için ayrı bir nimettir. Çünkü beyazlık ışığı dağıtır, siyahlık ise toplar. Göze bir şeyin girmesini engellemek için düzenli diziliş de bir nimettir. Kirpikler hareket ettikçe göz bebeğinin üzerindeki tozlar yanlara doğru atılır. Göz kapakları sinir ve kaslarla hareket eder. Göz kapakları sinirleri beyindeki dimağ bölgesine bağlıdır.”[2]
Bu ifadelerden ilme taalluk eden işlerin, Rabbimizi bize tarif eden bir işaret, delil ve ayet olduğunu anlıyoruz. İlimle dinin ne kadar iç içe olduğunu görüyoruz.
Günlük hayatta çok dikkat etmesek de göz kapaklarımızı iç âlemimizin durumuna ya da dış dünya ile irtibatımıza göre kullanmaktayız. Bu bir yandan hayatımızı kolaylaştırırken bir yandan da bizi görenlere ruh dünyamız adına ipuçları vermektedir. Mesela, hatırlanması istenen kelime ne kadar uzunsa göz kırpma da o kadar geç meydana geliyor. Alınacak bilginin önemine göre göz kırpma sayısı azalıp artabiliyor. Uçağı idare eden bir pilot, yardımcı pilota nazaran çok daha az göz kırpıyor. Şoförler gözlerini dikiz aynasına çevirirken devamlı olarak gözlerini kırpıyor.Bir düşünceye daldığımız zaman gözlerimiz uzun süre açık kalıyor. Odaklandığımız düşünce bedenimizi de bir yere sabitliyor. Yani dikkat ve düşünme ile göz kırpma arasında önemli bir bağlantı olduğu anlaşılıyor.
“Göz açıp kapayıncaya kadar” dahi olsa nefsin istekleri çizgisinde olmak, kötü meyillere yol açabilir.[3]Bir anlık harama nazar, bir zakkum tohumu halinde kalbe düşüp yeşerme imkânı bulabilir.
Hayalimize istenmeyen bir görüntü geldiğinde veya gereksiz bir düşünceye daldığımızda onu yok etmek için göz kırpma hareketi yaparız. Yine bir yerlere bakar gibi dalıp gitmiş birinin gözlerinin önünde elimizi salladığımız çok olmuştur. Korku anında adeta kilitlenir, hareket sistemimizi kontrol edemez hale geliriz ki bu durumlarda göz olabildiğince açık bir durumdadır. İnsanın öldüğü hâl üzere diriltilecek olması da bu anın önemine işaret eden bir gerçek değil midir?
Bir anlık görüntü, beyindeki görme merkezinde işlem görecek, hayal âlemine aktarılacak, tasavvura ve idrake tesir edecektir. Harama nazar, hayal ekranında bir kirlilik meydana getirecektir. Bu görüntü devam ettiğinde, manevî kalbi de olumsuz etkileyecektir. En kısa zamanda istiğfarla o lekeler temizlenmezse, kararma gittikçe artacaktır.
Göz basit bir görme aleti değildir. Göz merceğinden beyne iletilen ve ruhta algılanan görüntüler, insanın dünya ve ahiret hayatını doğrudan etkilemektedir. Bu etkiyi olumlu bir şekilde kullanmak da insan iradesine verilmiştir. Kur’ân-ı Kerim’in “Bakışlarını kıssınlar”[4]ikazı da harama bakmanın insanın manevi hayatını nasıl berbat edeceğini ifade etmesi açısından çok önemlidir. Bu noktada göz kapakları insana bahşedilen mucizevî bir nimettir.
Kıyametin dahi göz açıp kapama süresi veya ondan daha kısa bir süre içinde vuku bulacağını hatırlarsak,[5]insanın günah lekelerini vakit geçirmeden tevbeyle temizlemesi çok akıllıca olacaktır.
Dipnotlar
[1]Tamami Nakano, Makoto Kato, Yusuke Morito, Seishi Itoi, and Shigeru Kitazawa, “Blink-related momentary activation of the default mode network while viewing videos”, PNAS, 8 Ocak 2013, 110 (2) 702-706; doi.org/10.1073/pnas.1214804110.
[2]İmam Gazali, İhya-u Ulumi’d-Din, İstanbul: Bedir Yayınları, cilt 4, 2002, s. 223–224.