Haberleşme Hürriyeti

Haberleşme hürriyeti, kişilerin mektup, telefon ve internet uygulamaları gibi haberleşme araçları üzerinden başkalarıyla haber, duygu, düşünce, yorum, kanaat veya bilgi paylaşmasıdır. Son zamanlarda toplumda, gündelik hayatta, hatta kamusal alanda, “haberleşme” kavramı yerine “iletişim” kavramının kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır.

Aslında iletişim, haberleşme kavramına göre daha geniş kapsamlıdır. İletişim için araya telefon, mektup gibi bir vasıtanın girmesi şart değildir. Mesela iki kişinin göz teması ile veya yüz işmi’zâzlarıyla yahut fizikî olarak duygu ve düşüncelerini birbirlerine iletmesi mümkündür. Haberleşmede vicahî iletişim kapsam dışıdır.

Haberleşme Hürriyeti Temel Haklardandır

İnsanlar doğuştan itibaren hukuken temel haklarla donatılmış olarak hayata başlarlar. Bunlar evrenseldir; devletler veya otoriteler tanımasa bile vardır ve geçerlidir. Yaşama hakkı, kişinin dokunulmazlık hakkı veya işkence yasağı, ifade özgürlüğü, özel hayatın gizliliği, din ve vicdan özgürlüğü temel haklar arasındadır.

Haberleşme hürriyeti de “özel hayatın gizliliği” kapsamında temel haklar arasındadır. Haberleşme hürriyeti, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin (İHEB) 12. maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 8. Maddesi ve Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin (BM-MSHS) 17. maddesinde temel bir insan hakkı olarak koruma ve teminat altına alınmıştır. Türkiye bakımından da 1982 Anayasası’nın 22. maddesi, “Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır” hükmü ile haberleşme temel hakkını ve gizliliğini anayasa teminatı altına almıştır.

Haberleşme Özeldir

Her insan bizatihi şereflidir. Herkes hayatı boyunca, potansiyel olarak onurlu olan kişiliğini gerçekleştirme ve geliştirme hakkına sahiptir. Dolayısıyla her insan özeldir, özgürdür ve özerktir. Bu ilkeler, günümüzde modern anayasaların hemen hepsinde ortak kabul görmektedir. Haberleşmenin özel olması da kişiliğin özel ve özerk oluşundan kaynaklanır.

Kişinin bizatihi şerefli oluşu, dolayısıyla kişiliğin özel, özgür ve özerk olması konularında batı hukuku ve medeniyeti ile İslam hukuku ve medeniyeti tam bir mutabakat halindedir. Hatta Kur’an ve İslam’ın bakış açısı daha yüce ve daha kapsamlıdır.

Evvela, Kur’an insanın ahsen-i takvim suretinde, en güzel bir biçimde yaratıldığını ifade eder.[1]İkinci olarak, İslam’a göre kâinat insan için yaratılmıştır. Kâinat ağacının meyvesi insandır.[2]Ağacın varlık sebebi meyve vermektir; bu yüzden meyve en değerli sonuçtur. Kâinatta da her şey, tabiri caizse, insan etrafında dönmekte, insana hizmet etmektedir. Üçüncüsü, insan yeryüzüne halife olarak yaratılmıştır.[3]Dolayısıyla insan yeryüzünde Allah adına tasarrufta bulunma, yeryüzünü O’nun adına imar etme, kullanma, yararlanma, düzenleme, madenlerini işletme, ekip biçme, velhasıl her türlü meşru tasarrufta bulunma yetkisiyle donatılmış demektir.

İnsanın, öncelikle potansiyel kapasitesini ve kabiliyetlerini sergileyebilmesi, hatta bunları daha da geliştirip sürekli insan-ı kâmil istikametinde seyrine devam etmesi, meşruluk kaydıyla, kişiliğinin özerkliğine, kendine bırakılan ve dokunulamayan bir alanının olmasına bağlıdır.

İşte haberleşme hürriyeti de fertlere kişiliğini serbestçe sergileyebileceği, gerçekleştirebileceği ve geliştirebileceği bir imkân ve özerk bir alan sağlaması içindir.

Haberleşme Gizilidir

Haberleşme mahremiyet veya özel hayatın gizliliği kapsamında ele alındığından gizlilik doğal sonucudur. Mahremiyet ve özel hayat hem gerçek kişiler hem de dernek, vakıf, STK, parti, sendika gibi tüzel kişiler için söz konusudur.

Gizlilik haberleşmenin hem araçlarını hem içeriğini kapsar.[4]Haberleşme unsurları, ezcümle mektuplar, yazılar, günlükler, kişinin kimlerle görüştüğüne dair bilgiler, görüşmenin trafik kayıtları, elektronik veriler, keza içeriğe ilişkin ses kayıtları, görüntü kayıtları özeldir ve gizlidir.[5]Koruma, başta telefon[6]olmak üzere bütün araçlar için geçerlidir. Kişi kendisi istemeden ve rızası olmadan alenileştirilemez, teşhir ve ifşa edilemez.

Demokratik düzende herkesin karar alma süreçlerine ve denetleme mekanizmalarına katılma imkânı vardır. Hatta demokrasi bilinci katılmayı gerektirir. Bu da iktidarların veya toplumda tesiri olan bütün odakların sürekli gözlenmesini, denetlenmesini, hatalarının takip edilip hesap sorulmasını icap ettirmektedir. Muhalefet, bu yüzden demokrasinin varlık şartıdır. Çok seslilik, çok renklilik, farklı fikirlerin serbest tedavülü de demokrasinin sağlık alametidir. Bütün bunlar haberleşmenin gizli olmasıyla, iktidardan veya ters düşülen güç odaklarından gizli haberleşebilmekle mümkün olabilir.

BM İnsan Hakları Konseyi (BM-İHK) 22/05/2015 tarih ve A/HRC/29/32 sayılı kararıyla,[7]devletlere, haberleşme sektörüne ve sivil topluma, uçtan uca şifrelenmiş ve anonimleştirilmiş haberleşmenin suç olarak kabul edilmemesi, bilakis ifade özgürlüğünün daha rahat ve verimli gerçekleşebilmesi için, bu tarz haberleşmenin kolaylaştırılması ve ucuzlaması için alt yapı çalışmalarının ve yatırımların yapılması tavsiyesinde bulunmuştur. Uçtan uca şifreleme; bilginin, haberleşmeyi sağlayan iki cihaz arasında, kaynağındaki çıkışından itibaren hedefe varıncaya kadar, haberleşenlerin dışında, başkalarının çözüp öğrenmesini engellemek maksadıyla özel olarak şifreyle nakledilmesidir. Anonimleştirme ise haber veya bilgiyi üreten yahut nakledenin kimliğinden arındırma, böylece belirsiz hale getirmedir. Ayrıca rumuzlaştırma kavramıyla ifade edilen, sınırlı sayıda kişinin bilebileceği şekilde ismin baş harfle veya başka bir harfle gösterilmesi de aynı kapsamdadır. Bunlar özellikle sosyal medya alanında yaygın olarak kullanılmaktadır.

Haberleşmenin gizliliği, devletin veya başkalarının haberleşmeye müdahale etmemesini/edememesini, dinlememesini, izlememesini, kontrol etmemesini gerektirir. Aksine, sabık BM-İHK kararında belirtildiği gibi gizli ve güvenli haberleşme kolaylaştırılmalı, hızlandırılmalı, ucuzlatılmalı, yaygınlaştırılmalı ve insanların bundan daha rahat yararlanmaları sağlanmalıdır. Bu devletler bakımından aynı zamanda pozitif bir yükümlülüktür.

Haberleşme ve İfade Hürriyeti

İfade hürriyeti, demokratik toplum düzeni ve hukuk devletinin kurucu unsurudur.[8]İnsanlar etraflarında olup bitenler hakkında serbestçe bilgi edinip olayları öğrenemezse, topladıkları bilgileri zihinlerinde hür irade ve vicdanlarıyla değerlendirip bir kanaate ulaşamazsa ve nihayet bu kanaatlerini başkalarıyla paylaşamazsa orada demokrasiden ve gerçek adaletin hükümranlığından söz edilemez.

Haberleşme de ifade hürriyetinin en esaslı yanını teşkil etmektedir. Çünkü ifade hürriyeti üç unsurdan oluşur: 1) bilgi edinme ve toplama, 2) kanaat sahibi olma ve 3) bilgi ve kanaatlerini başkalarına ulaştırma. Kanaat edinme dışındaki unsurlar, doğrudan doğruya haberleşme sayesinde mümkündür.

Haberleşme ve Basın Hürriyeti

İfade hürriyetinin müesseseleşmiş kaynaklardan halka toptan ve açıktan hizmet olarak sunulmasına, basın veya medya hürriyeti denilmektedir. Gerçi sanal âlemdeki gelişmelere bağlı olarak medya faaliyeti çoktan müesseseleri ve yayın kaynaklarını aştı. Artık herkes sosyal medya ve sanal dünyanın imkânlarıyla yerine göre bir gazeteci, haber sunucusu veya yayıncı olabilmektedir.[9]

Medya faaliyeti de tabiatı gereği haberleşme sayesinde yapılabilmektedir. Dahası medya ve yayıncılık hizmetleri bakımından haberleşme alt yapıları ne kadar modern ve son teknoloji ürünleriyle donatılırsa, o kadar hızlı, verimli, kaliteli ve ucuz olur. Basın hürriyetinde yayın hizmeti açık ve alenî yapılmaktadır. Elbette yayın kuruluşu, hizmet üretirken ve faaliyetlerini yürütürken haberleşmenin gizliliği hakkından usulüne göre yararlanabilir.

Hürriyetle Müdahale Arasındaki Denge

Hiçbir hürriyet sınırsız olmadığından haberleşme hürriyeti bakımından da varoluş gayesine uygun olarak, serbestlikle sınırlandırma arasında makul ve âdil bir dengenin bulunması zorunludur. Her bir ferdin toplum içindeki haberleşme alanı mutlak bağımsız ve sınırsız değildir. Bağımsızlık suç alanının sınırına gelince biter.

Sınırlandırma yetkisi suiistimal edilmemesi için sıkı kurallara bağlanmıştır.[10]Evvela sınırların çerçevesini, usulünü, şeklini açıkça belirleyen ve usulüne uygun düzenlenmiş bir kanun olmalıdır. İkinci olarak haberleşme, ancak hâkimden müdahale öncesinde alınacak bir kararla izlenebilir; geriye dönük izleme olamaz. Hâkimin kararı için de zorunlu unsurlar vardır:[11]1) izleme ve iletişime müdahale kişi bazlı olabilir, 2) şüpheliyi ve suç teşkil eden fiili tanımlamayı sağlayacak somut unsurlar bulunmalıdır, 3) toptancılık anlayışıyla herkesi kapsayan veya bir uygulamanın, kaynağın bütününe teşmil edilen kararlar, hukuka ve usulüne uygun değildir.

Dipnotlar

[1]Tîn, 95/4.

[2]Nursî, Bediüzzaman Said; Mektubat, Yirmi Dördüncü. Mektup, Birinci Makam, Üçüncü Remiz; Ünal, Ali, Risale-i Nur’da Küllî Kaideler 1, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2012, s. 106, 125.

[3]Bakara, 2/30; Enam, 6/165; Neml, 27/62.

[4]AİHM, Michaud / Fransa, BN: 12323/11, KT: 06/12/2012 (Kesinleşme Tarihi: 06/03/2013), paragraf: 90.

[5]AİHM, Copland / Birleşik Krallık, BN: 62617/00, KT: 03/07/2007, paragraf: 41.

[6]AİHM, Klass ve Diğerleri / Almanya, BN: 5029/71, KT: 06/09/1978, paragraf: 41.

[7]www.ohchr.org/EN/Issues/FreedomOpinion/Pages/Annual.aspx

[8]Mert, Arif; “İfade Hürriyeti”, Çağlayan, Haziran 2018.

[9]Mert, Arif; “Vatandaş Gazeteciliği veya Sosyal Medya”, Çağlayan, Kasım 2018.

[10]AİHM, Amann / İsviçre, BN: 27798/95, KT: 16/02/2000, paragraf: 68-81.

[11]AİHM, Sezgin Tanrıkulu / Türkiye, BN: 27473/06, KT: 18/07/2017.

 

Bu yazıyı paylaş