Verem ve Koruyucu Hekimlik

Peygamber Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) bizzat uyguladığı ve ümmetine tavsiye ettiği, koruyucu hekimlikle alâkalı davranış ve tavsiyeler, Dünya Sağlık Teşkilatınca da genel kabul gören esaslardır. Tıbb-ı Nebevî ağırlıklı olarak koruyucu hekimlik, hastalanmadan hastalıklardan korunma yöntemleri üzerine yoğunlaşır. İşte tam da burada artık bitti ve toplumdan silindi derken tekrar hortlayan çağın önemli bir hastalığı olan tüberkülozdan (verem) korunmada ve tedavide, Nebevî Tıbbın ne kadar mükemmel esaslar ortaya koyduğuna bakmamız gerekir.

Tüberküloz temel olarak havayolu ile bulaşan bir enfeksiyon hastalığıdır. Çoğunlukla akciğerleri tutan bir hastalık olarak bilindiği halde kemik, eklem, beyin, böbrek, sindirim sistemi gibi organ ve sistemlerde de ağır tahribat yapabilmektedir. Tüberküloza karşı tıp dünyasını tedirgin eden durumların başında, giderek artan dirençli vaka oranları, bağışıklık sisteminin baskılandığı ve göçlere bağlı vakaların artışı gelmektedir. Tüberküloz hastaları tedavi edilmediği ve koruyucu tedbirler en iyi şekilde alınmadığı sürece hiç kimse bu hastalığa tutulmaktan emin olamaz.

Akciğer tüberkülozunun yakın temasla, kalabalık hayat şartlarında, yetersiz havalandırılan ortamlarda bulaşıcılığı artar.[1]Tüberküloza bağlı salgınların ortak bazı özelliklerini sayarsak, en başta geç teşhis, havalandırma veya temiz hava yetersizliği, daha sonra da madde bağımlılığı, kötü beslenme, yaşlılık gibi bağışıklık sistemini baskılayan durumlar gelmektedir. Ayrıca son yıllarda gündeme oturan, tüberküloz ilaçlarına karşı mikroplarda giderek artan direnci de bunlara ekleyebiliriz.[2]

Hasta şikayetleri genellikle erken fark edilmez ve hastalık sinsice ilerler. Bu durum hastalığın daha çok yayılmasına ve tutulan organın daha fazla tahrip olmasına sebep olur. Bu arada hasta, çevresine tüberküloz mikrobunu saçmaya devam eder ve daha çok kişinin hastalığa yakalanmasına sebep olur. Akciğer ve solunum yolları enfeksiyonları ekseriyetle hava yoluyla bulaşır.

Tüberkülozlu hastanın öksürüğü ile havaya karışan ve asılı bulunan mikroplar, derin nefes alınınca bronşlara ve akciğerlere kadar inerek hastalığa sebep olur. Efendimiz, “Sizden biriniz esneyeceği zaman elini ağzına koysun, zira zararlı şeyler ağzına girer”buyurmuştur.[3]Esneme sırasında hem havadaki mikropların akciğerlere gitmesini önlemek, hem de hastaysak havaya mikrop yayılmaması için ağzımızı kapatmamız gerekir. Bu davranış; üst ve alt solunum yollarına hava yoluyla bulaşacak hastalıklara engel olmada ve tüberküloz gibi toplum sağlığını tehdit eden bir hastalığın yayılmasını önlemede basit, fakat çok önemli bir tedbirdir.

Tüberküloz hastalarının maske kullanması, özellikle kapalı alanlarda öksürürken ve hapşırırken ağzını mendil veya benzeri bir nesne ile kapamasının, tüberküloz mikrobunun içinde bulunduğu damlacıkların yayılmasına engel olduğu kabul edilir.[4]Tüberkülozlu hastanın konuşma sırasında 0–210, öksürme ile 0–3500 ve hapşırma ile 4500–1.000.000 mikro damlacık oluşturduğu tespit edilmiştir.[5]Bir kere öksürme ile saçılan parçacık miktarı, ortalama beş dakika konuşma ile dağılan miktara eşitken, hapşırma ile ne kadar artacağı açıktır. Öksürme ve hapşırma sırasında ağzı el ile kapamanın ve kapanan eli yıkamanın hava yolu ile bulaşan hastalıklarının yayılmasını önlemedeki tesiri ilmî olarak ispatlanmıştır. Toplum sağlığını korumada çok önemli olan böyle bir tedbiri fıtrî olarak sergileyen Efendimizin bu davranışını Ebû Hureyre (radıyallâhu anh) şöyle anlatıyor: “Rasûlallah (aleyhissalâtü vesselâm) aksırdığı zaman, kolunu ve elbisesinin bir parçasını ağzına kapatır ve sesini alçaltmaya çalışırdı.”Öksürük ve hapşırık sırasında sesin alçaltılması davranışıyla, alt havayollarından bol miktarda gelen mikroorganizmaların, ses tellerine ve üst hava yollarının soluk havasına karışması azaltılmaktadır.

Havadaki toz zerrecikleri üzerinde mikroorganizmaların mikroskopla görülmesi ve hava yolu ile bulaştığının anlaşılması, dolayısıyla hastalığı olan kişi ile sağlam kişiler arasına mesafe koyma (karantina) anlayışı ancak 19. yüzyılda tıbbî bir esas olmuştur. Tüberküloz için tavsiye edilen mesafe 70–80 cm kadardır. Karantinaya alarak bulaşmayı önleme prensibini ilk defa Efendimiz, “Cüzzamlı hastadan yırtıcı hayvandan sakınır gibi sakınınız. Cüzzamlı kimse bir vadiye indiği zaman, siz başka bir vadiye ininiz. Cüzzamlı hastalara devamlı olarak bakmayınız. Onlarla konuştuğunuz zaman, sizinle onlar arasında bir veya iki mızrak boyu mesafe bulunsun” ifadeleriyle gündeme getirmiş, böylece hava yolu ve doğrudan temasla bulaşıcılığı artan hastalıklar için ciddi bir koruyucu tedbir olmuştur.[6]Ayrıca veba hastalığı için Efendimiz, “Hastalığa yaklaşmakta tehlike vardır”buyurmuştur.[7]Geçmişte farklı mikrop türleri ve ayırıcı tahliller bilinmediğinden, öldürücü ve salgınlara yol açma potansiyeli olan sıtma, kızamık, çiçek, tüberküloz gibi hastalıkların tamamına “veba” denilmiştir.

İnsan toplum içinde yaşamak mecburiyetindedir. Ne var ki tüberküloz da kalabalık, havalandırılması kötü ve dar mekânlarda bulaşıcılığı artan bir hastalıktır. Yukarıda bahsedilen tedbirlerin yanı sıra daha ileri seviyede koruyuculuğu olan ve günümüzde bile hâlâ en azından hava yolu ile geçen hastalıklarda uygulamakta yetersiz kaldığımız karantina uygulaması, bir türlü kontrol edilemeyen ve giderek ağırlaşan bir dünya meselesi haline gelen hava yolu tüberkülozunun kökünü kazımada en önemli tedbirdir. Karantina hususunda Efendimiz, “Bir yerde taun hastalığı olduğunu duyarsanız oraya gitmeyiniz. Eğer bir yerde taun hastalığı meydana gelmiş ve siz orada iseniz, hastalıktan kaçmak maksadıyla çıkmayınız”ve “Taundan kaçan kimse savaştan kaçan kimse gibi günah işlemiş olur. Hâlbuki taunun çıktığı yerde sabredip durarak ölen kimseye şehit sevabı vardır” sözleri ile karantinayı tam mânâsı ile tarif etmiş ve uygulanabilirliğini garanti altına almıştır.[8]Neticesi kötü olabilecek bir davranışı engellemek için kanun çıkarmak, kınamak veya âdâba aykırı görüp ayıplamak çoğu zaman yeterli olmaz. Dolayısıyla istenilen davranışın pekiştirilip oturtulması ve toplum sağlığının korunması için gereken tedbirlerin dinî inançlarla güçlendirilmesi hayatî önem arz etmektedir.

El yıkama, genel olarak hastalıkların vücut sıvıları bulaşmış eller vasıtası ile yayılmasını önlemede çok önemli bir tedbirdir.[9]Tıp tarihinde, hastalıklardan korunarak iyilik halinin devamı için ellerin hangi vazifelerde ve nasıl kullanılacağını söyleyen tek kişi Efendimizdir. Rasûl-ü Ekrem (aleyhissalâtü vesselâm), sağ elini temizlik ve yemek gibi faaliyetlerde, sol elini ise kirli atıklardan temizlenmek için kullanırdı.[10]Bu tavsiye ışığında dışkı, idrar, balgam, ter, sümük gibi salgılara veya onların çıktığı organlara sol elle dokunmamız gerekir. Vücudun temiz kısımlarına sağ el ile temas edildiğinde, hastalık yapıcı mikroorganizmaları bulaştırmamış oluruz. Hayatımızın normal sürecinde uyulması istenen bu davranışın bulaşıcı hastalık ortaya çıktığında bulaşma zincirini kırmada ne kadar önemli olacağı gayet açıkken, tıp tarihinde sağ-sol el vazife taksimine dair bir tavsiyeye maalesef rastlanmamaktadır.

Verem hastalığının en bulaşıcı formu akciğeri ve gırtlağı tutan tipleridir. Efendimiz, su tulumu veya kırba gibi kapların içine nefesle beraber ağızdan tükürük verecek şekilde tek yudumda su içilmesini uygun görmemiştir. Ayrıca yine bulaşma vasıtası olan burundan ve ağızdan çıkan atıklardan korunmak için “Sizlerden biriniz mescide sümkürdüğünüz veya balgam çıkardığınız zaman onu toprak örterek kaybetsin, herhangi bir Müslümanın cildine ve elbisesine bulaştırıp zarar vermesin”ve “Bir topluluğun önünde balgam çıkaran, onu avuçlarıyla gizlesin ve toprağa gömünceye kadar göstermesin”buyurmuştur.[11]Balgamda bulunan mikroorganizmaların, faydalı bakteri ve mantarlarla parçalanıp zararsız hâle geleceği tek ortam topraktır. Öksürüp hapşırırken dikkatli olunsa da içinde mikroorganizma barındıran vücut sıvılarının bulaştığı eşyanın gerektiği şekilde ortamdan uzaklaştırılamaması da yayılmada önemli bir faktördür.

Peygamber Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) tavsiyelerine hakkıyla uyulabilseydi, günümüze kadar insanlığa musallat olan salgın hastalıklar belki hiç ortaya çıkmayacak, dünya sağlığını tehdit eden boyutlara erişmeden çözülecek, mücadele için harcanan maddî rakamlar çok daha az olacaktı. Nitekim Dünya Sağlık Teşkilatı da sadece el yıkamakla bile grip hastalığının %80 nispetinde önleneceğini bildirmektedir. Toplum sağlığını henüz hastalık ortada yokken koruma anlayışını öne çıkaran Nebevî Tıbbın tavsiyeleri, hakikaten çok güçlü ve tesirlidir. Başta tüberküloz olmak üzere havayolu ile bulaşan, enfeksiyon hastalıklarından korunmada Efendimizin tavsiyelerinin ilmin tespitleriyle tam tamına uyumlu oluşu ve Nebevî bilgi mirasıyla amel etmenin önemi, bir kere daha âhir zaman ümmetinin iftihar vesilesi olmaktadır.

Dipnotlar

[1]Nardell, EA ve ark. (1991). Airborne infection, theoretical limits of protection achievable by building ventilation. Am. Rev. Respir. Dis. 1991; 144: 302-306.

[2]Iseman, MD. (2002). Klinisyenler İçin Tüberküloz Kılavuzu. Çeviren: Ş. Özkara. İstanbul: Nobel Tıp Kitapevleri, 2002, s. 431–448.

[3]Ebu Davud, Müslim, Müsned.

[4]Özkara, Ş. (2002). Sağlık kurumlarında tüberküloz bulaşması ve alınması gereken önlemler. Toraks Dergisi 3:89-97.

[5]Duguid, J. (1945): The numbers and sites of origin of the droplets expelled during respiratory activities. Edinburgh Med. J.1945; 52: 385.

[6]Müsned, İbn-i Mâce, F. Kadir.

[7]Ebu Davud.

[8]Ebu Davud, Müsned.

[9]Sağlık Bakanlığı Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğü Eğitimciler İçin Eğitim Rehberi, Bulaşıcı Hastalıklar ve Korunma Modülleri. Ankara, 2008.

[10]Ebu Davud, Müsned.

[11]Buhari, Müfred, Müslim, Nese’i, M. Aliyye, En-Nihâye, İbn-i Kayyim, Müsned.

 

Bu yazıyı paylaş