Kur’ân-ı Kerim ve Neslin Korunması

Kur’ân-ı Kerim’de, boşanan veya kocası vefat eden kadınların iddet, yani bekleme süreleri ile ilgili teferruatlı hükümler bulunmaktadır:

“Boşanmış kadınlar kendilerini tutup yeni bir nikâh yapmadan önce üç âdet beklesinler. Allah’a ve âhirete iman ediyorlarsa, kendi rahimlerinde Allah’ın önceki evlilikten yaratmış olduğu çocuğu veya hayızı gizlemeleri onlara helâl olmaz…”(Bakara, 2/228).

“Sizden vefat eden erkeklerin eşlerinin evlenebilmeleri için dört ay on gün iddet beklemeleri gerekir…”(Bakara, 2/234).

“Kadınlarınızdan âdetten kesilenlerin iddetinde tereddüt ederseniz, onların iddet süreleri üç aydır. Henüz âdet görmeyenlerin de süreleri böyledir. Hamile olan kadınların iddetleri, çocuklarını doğurdukları vakit biter…”(Talak, 65/4).

Âyetlerde bahsi geçen hükümleri şu şekilde sıralayabiliriz:

  1. Boşanmış kadınlar üç âdet süresi beklemelidir.
  2. Boşanmış kadınlar, hayız hallerini veya hamile olduklarını gizlememelidir.
  3. Kocası vefat eden bir kadın, yeni bir erkekle evlenebilmek için dört ay on gün beklemelidir.
  4. Hamile olan kadınların iddetleri, çocuklarını doğurdukları vakit biter. Onlar için bekleme süresi, dört ay on günden az veya çok da olsa, doğuma kadardır.
  5. Kadınların âdetten kesilenlerin iddetinde tereddüt edilirse, onların iddet süreleri üç aydır.
  6. Âdet görmeyenlerin de bekleme süreleri üç aydır.

Âyette henüz âdet görmemiş şeklinde anlatılan durum, reşit yaşa geldiği halde tıbbî olarak bir hastalığın sonucu olarak âdet görmemiş olanlar veya normal hayatında âdet görürken sonradan âdet görmeyenler hakkında olup tıbbî adıyla “amenore” denilen bu durumdur. Coğrafi şartlar sebebiyle ülkeden ülkeye değişmekle beraber kadınlarda amenore oranı %1–5 arasında olup bu oran %10’lara kadar çıkabilmektedir. Hormonal hastalıklar, ani kilo değişiklikleri, ilaçlar, genetik hastalıklar, psikolojik problemler ve depresyon da baştan veya sonradan âdet görememenin en büyük sebeplerinden birisidir. Burada Kur’ân’ın bu kitleyi ihmal etmediğini ibretle görmekteyiz.

Bu altı maddenin de ortak noktası üç aydır diyebiliriz. Sadece eşi ölen kadın için bu süre, dört ay on gün olarak belirlenmiştir.

İslam hukukunda korunması gereken beş esas; din, can, akıl, nesil ve maldır. Yukarıda bahsi geçtiği gibi, Kur’ân-ı Kerim, neslin korunması hususunda çok hikmetli hükümler getirmiştir.

Hamilelik vücutta hem ruhî hem de fizikî değişikliklerin olduğu bir dönem olup bu değişikliklerde hormonlar önemli bir rol oynar. Hamilelik durumunda vücutta değişikliğe uğrayan hormonlar; HCG, MSH, östrojen, progesteron, prolaktin, relaksin ve oksitosindir. Bu hormonlar, anne rahminde bebek için yeni bir hayatı başlatmak üzere yaratılmış ve programlanmış, vazifeli neferlerdir.

Hamileliğin sekiz ile 38. haftaları arasında, östrojen yaklaşık 120 kat, progesteron sekiz kat, prolaktin ise 20 kat artış gösterir. Anneyle bebek arasında bütün gıda ve maddelerin geçişini sağlayan, plasenta denilen zar yapılı bariyer ise hormonal bit organ gibi çalışır ve hormon salgılanmasında en büyük görevi üstlenir. Ayrıca plasenta, zararlı maddelerin bebeğe geçmesini önleyen bir kapıcıdır. Plasentanın görevini yerine getirmeye başlaması sekizinci haftadan itibarendir.

Kısaca bu hormonları tarif edersek:

HCG: Östrojen ve progesteron üretimine katkı sağlar. Hamilelikte yükselir ve hamileliğin erken teşhisinde kullanılır. Bulantıya sebep olan hormon budur. İkiz hamileliklerde fazla arttığından bulantılar daha şiddetli olabilir. Aynı zamanda anne adayının kendini yorgun ve halsiz hissetmesine de sebep olur ki bu da Allah tarafından yaratılan çocuğun anne karnında selameti adına anneyi istirahate sevk eden hikmetlerden birisidir. Anne adayı yorgunluk ve uyku durumuna direnmemeli ve dinlenmeye vakit ayırmalıdır.

MSH:Melanosit hücreleri, pigment üretilmesinde vazife görür. Bu hormon, hamilelikte göbek ortasındaki düz çizginin ortaya çıkmasına ve vücutta renk koyulaşmalarına sebep olur ve bu da hamileliğin anlaşılmasına yardım eder. Bu değişikliklerin başlaması da iki veya üç aydan itibarendir.

Östrojen:Yumurtanın anne rahmine yerleşmesini kolaylaştırır, erken dönemde meme büyümesini arttırır. Bu değişiklikler de en yoğun şekilde iki veya üç aydan itibaren başlar.

Progesteron:Rahmin kasılmasını engelleyip nutfenin rahimde kalmasını kolaylaştırır. Kur’ân’da anlatılan, “istikrar bulunan yere” zemin hazırlamak üzere vazifeli bir neferdir.

Prolaktin:Hipofiz bezinden salgılanır ve süt üretimini sağlar. Emzirme, prolaktini daha da artırarak süt miktarını çoğaltır.

Relaksin:Hamilelik boyunca rahim hareketlerini azaltır ve anne rahminde çocuğun selameti adına en önemli sebeplerden birisidir.

Oksitosin:Doğum sırasında rahmin kasılmasını sağlar.

Kadının vücudunda, kendisi veya bir başkası tarafından görülebilecek değişiklikler, üç aydan sonra kesinleşir. Şayet kadın boşanır boşanmaz ya da eşi ölür ölmez evlenmeye izin veren bir durum olsaydı, neslin korunması mümkün olamazdı. Kadın âdet görmeye devam ediyor, o halde hamile değildir şeklinde bir değerlendirme tıbben yanlıştır, çünkü âdet görmesi devam eden bir kadın da hamile olabilir, ancak bu âdet görme üçüncü defa tekerrür etmez.

Herhangi bir hastalığından dolayı âdet görmeyen ve âdetten kesilmiş olan kadınlarla alakalı da hiçbir tereddüde mahal vermeden Kur’ân-ı Kerim süreyi belirlemiştir.

Bu hükümlerle alakalı olarak, tıbbî tetkikler konusunda dikkatli olmakta fayda vardır. Ultrason gibi birçok tıbbî değerlendirmenin yanlış ve eksik sonuçları, azımsanmayacak orandadır.

Cahiliye Döneminin o günkü şartlarını göz önüne getirirsek, İslam’ın kadına verdiği değeri daha iyi anlayabiliriz.

Burada önemli bir konu da su-i zanna ve gıybete kapı açmamadır ki hikmet açısından bu mesele de âyetler ve hadislerle halledilmiştir. Hamilelik ihtimalinin netleşmesinden sonra evliliğe müsaade edilmesi, muhtemel gıybet ve su-i zanların önünü alacaktır. Çocuğun babası kim olduğu belli olmadan evliliğe müsaade edilmez ve bu hüküm, neslin korunması açısından çok önemlidir.

Kur’ân’a ittiba etmeme nesilleri bozar. Aynı şekilde, kesin olmayan hallerde hüküm vermek de toplumda ciddi problemlere yol açabilir. Kur’ân-ı Kerim,  su-i zan ve tecessüsten kaçınma adına bize şu tavsiyede bulunur:

“Bilmediğin şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz, kalb gibi azaların hepsi de sorguya çekilecektir.” (İsra, 17/36).

Hislerle karar vermeme ve her şey belli olduktan sonra karar verme çok önemlidir. Hisler yanıltabilir.  Yanıltmayan tek şey, Kur’ân’ın ve İslam’ın cihanşümul düsturlarıdır.

Efendimiz de (aleyhissalâtü vesselâm) içtimaî konularda olduğu gibi, kadınlarla alakalı konularda da ya doğrudan veya muhterem annelerimiz vasıtasıyla bütün önemli hususları anlatmıştır.

Bu yazıyı paylaş