Vücudumuzu bir elbise gibi çepeçevre saran derimiz, bir yandan dış dünyadan gelen olumsuz tesirler için bir bariyer oluşturan diğer yandan da vücudumuzun hayatî fonksiyonlarının devamında çok önemli bir rol oynayan mucizevî bir organımızdır. Üzerindeki çizgiler ve izlerle yaşadıklarımızı, anılarımızı ve kaderimizi yansıtan bir aynadır. Ortalama 1,72 m2 yüzey alanı ve derialtı yağ dokusunu da katarsak 9,6 kg civarındaki ağırlığı ile vücudumuzun en büyük organıdır ve yokluğunda hayatın devam etmesi mümkün değildir.[1] Beş duyu organımızdan biri olan derimiz yardımıyla hayat tecrübelerimizin önemli bir kısmını ediniriz. Bıçağın kestiğini, ateşin yaktığını, annemizin elinin yumuşacık olduğunu onunla öğreniriz. Bunların dışında terleme yoluyla toksinlerin atılması, vücut ısısının muhafaza edilmesi ve D vitamini sentezi gibi birbirinden farklı birçok görevi de sessiz sedasız yerine getirir.[2]
Kur’ân’ı Kerim’de bahsi geçen kadim dostumuz güneş, yeryüzünde yaşayan bütün canlıların hayatta kalması için istihdam edilen bir ısı ve ışık kaynağıdır. Bitkilerin fotosentez yapabilmeleri ancak güneş ışınları ile mümkündür. Güneş elektromanyetik tayfta yer alan bütün ışınları yayar. Bu ışınların tehlikeli ve ölümcül olanları, dünyamızı saran atmosfer tarafından süzülür ve bu sayede yeryüzüne bu tehlikeli ışınların çok azı ulaşır.[3]
Yeryüzüne ulaşan güneş ışınları; görünür ışık (400–700 nm dalga boyu) ve morötesi (100–400 nm) ışınlardır. Morötesi ışınlar UVA, UVB ve UVC olmak üzere üçe ayrılır. UVA ışınları: Dalga boyu 320–400 nm olan ve yeryüzüne ulaşan UV ışınların %90’ını teşkil eder. Havanın bulutlu ya da güneşli olup olmamasına bakmaksızın, yaz kış aynı seviyede yeryüzüne ulaşır ve derinin alt tabakalarına kadar nüfuz eder. Deri altı bağ dokusuna hasar vererek deri yaşlanmasına, serbest oksijen radikalleri oluşturarak dolaylı yollardan DNA hasarına sebebiyet vererek de melanoma denilen ölümcül deri kanserlerine sebep olur. Deride oluşan alerjik reaksiyonların çoğundan da bu dalga boyları sorumludur.
UVB ışınları: 280–320 nm dalga boyuna sahiptir ve yeryüzüne ulaşan UV ışınlarının %5–10 kadarını oluşturur. Cildimizde D vitamini sentezinde rol alır ve güneş yanığı oluşmasında ve melanin pigmentinin sentezlenmesinde etkilidir. Bunların dışında, deri hücrelerinde tümör gelişimini engelleyen genlerde mutasyonlara sebep olarak melanoma dışındaki deri kanserlerinin ortaya çıkmasına yol açar.
UVC ışınları: 100–280 nm dalga boyundaki bu ışınlar, canlılar için zararlıdır. Dünya atmosferine ulaştığında buradaki oksijen atomları ile etkileşime girerek ozonun yaratılmasında istihdam edilir ve yeryüzüne hemen hemen hiç ulaşamaz. Rabbimiz sonsuz ilmi, kudreti, hikmeti ve rahmetiyle, aslında zararlı olan bu ışını, bu reaksiyon vesilesiyle insanlığın hizmetine sevk etmiş olur.
Ultraviyole Işınları ve Görünür Işığın Deri Üzerindeki Zararlı Tesirleri
Bunları kısa ve uzun vadede ortaya çıkan tesirler olarak iki grupta toplayabiliriz.
Güneş ışınlarına maruz kaldıktan kısa süre sonra ortaya çıkanlar; güneş yanığı, sıcak çarpması, alerjik reaksiyonlar, bronzlaşma ve bağışıklık sisteminin baskılanması sonucu uçuk gibi viral hastalıkların tetiklenmesi iken yıllar içerisinde ve güneşin birikici hasarına bağlı gelişenler ise; foto-yaşlanma (güneş ışınları sebebiyle derinin kırışması), güneş lekeleri, gözde katarakt oluşması ve deri kanserlerinin ortaya çıkmasıdır.[4]
Güneşin bahsedilen zararlı etkilerine karşı aslında cildimiz büsbütün korumasız değildir. Derinin en üst kısmında bulunan keratin tabakası ışığı emer, yansıtır veya dağıtır. Böylece alt dokulara geçen ışın miktarı nispeten azaltılmış olur. Deri içinde bulunan Beta karoten ve bazı enzim sistemleri, güneşe maruziyet sırasında ortaya çıkan serbest oksijen radikallerini azaltarak, güneş hasarını bertaraf eder. Derimize rengini veren melanin pigmenti de deri hücrelerinde çekirdeğin üzerinde dizilerek hücre DNA’sını güneşten koruyan bir şemsiye görevi görür.[5]
Yeryüzünde yaşayan insan ırklarının deri renklerini düşünecek olursak aslında herkesin yaşadığı ortama göre kendini koruyacak doğal tedbirlerle yaratıldığını görebiliriz. İnsanların saçının, gözünün ve cildinin rengine, güneş ışınlarına karşı cildinin verdiği reaksiyonlara göre altı grup cilt tipi belirlenmiştir. Bu sınıflandırma, risk gruplarının belirlenmesi ve korunma tedbirlerinin spesifik olarak ortaya konması açısından kabul görmüştür.[6]
İnsan cildinde bulunan melanozom sayısı (melanin pigmentini üreten hücre) bütün insanlarda aynı olduğu halde melanin pigmentinin tipi, miktarı ve büyüklüğü genetik farklılıklar sebebiyle deri rengini belirler. Avrupa insanının melanozomları küçük ve açık renkli iken Afrika insanlarının melanozomları daha iri ve daha koyu renktedir.[7]
Güneşten Korunmanın Önemi
Deri kanseri sıklığı her geçen gün artmaktadır. Bunda insanların daha sık deniz tatili yapmaları, kontrolsüz güneşlenmeleri, dağ sporlarının yaygınlaşması, bronz tenin popüler olması, solaryum kullanımının artması, ozon tabakasının incelmesi, açık ortamda çalışan kişilerin (inşaat işçileri, çiftçiler, denizciler, arkeologlar, cankurtaranlar, tur rehberleri gibi) güneşten korunma bilincinin yeterli olmaması gibi sebepler rol oynamaktadır.
Korunmada öncelikle güneş ışınlarının zararlı etkilerinin birikici olduğunu bilmeliyiz. Doğduğumuz andan itibaren güneşin derimizde oluşturduğu hasarı, tıpkı kumbarada biriktirdiğimiz para gibi her gün bir miktar depoluyoruz. Maalesef hayat boyu maruz kaldığımız toplam güneş hasarının %40–50’sini hayatın ilk çeyreğinde, yani çocukluk ve gençlik döneminde zaten çoktan biriktirmiş oluyoruz.[8] Bunun sebebi, bu dönemde derinin fıtrî korunma mekanizmalarının henüz tam olarak gelişmemiş olması ve korunma bilincimizin yeterli seviyeye ulaşmamasıdır. Avustralya’da yapılan bir araştırmada gençlerde görülen habis melanom oranlarının, etkili güneş korunma yöntemleri ile %73 oranında azaltılabildiği gösterilmiştir.[9]
Deri yaşlanmasının ilk ve en temel belirtisi olan kırışıklıkların büyük ölçüde sebebi aslında yaşımız değil, güneştir. UVA ve UVB ışınları deri altındaki destek bağ dokusunu parçalar, deri tamir mekanizmasını bozar ve deri yaşlanmasına (foto-yaşlanma) sebep olur. Bu sebeple açık alanda çalışan insanlarda foto-yaşlanma daha hızlı ve erken olur.[10]
Bir kamyon şoförünün yüzünün yarısında görülen foto-yaşlanma. (Kaynak: The New England Journal of Medicine).[11]
Bronzlaşmak, aslında yoğun UV ışınına maruz kaldığımızı ve cildimizin kendini korumaya çalıştığını gösterir. Bu yüzden son dönemlerin trendi olan bronz tene sahip olmak, faturasını sonradan ödeyeceğimiz geçici bir hevestir. Çocukluk ve gençlik çağında beş kez güneş yanığı geçirmek, melanoma olma riskini %80 oranında artırmaktadır.[12] Uzun yaz günlerinde, gün ortasında, açık alanlarda, uzun süre vakit geçirmenin ya da solaryum gibi sun’î ışık kaynakları ile bronzlaşmanın, cildimiz için çok sakıncalı olduğunu asla unutmamalıyız.
Çocuklar ve gençler, deri tipi 1 ve 2 olan açık tenli, kızıl saçlı ve renkli gözlü kişiler (mavi göz), vücudunda çok sayıda beni olan, özellikle açık tenli kişiler, ailesinde deri kanseri olan ve daha önce deri kanseri geçirmiş kişiler, güneş ile tetiklenen deri hastalığı (lupus, dermatomiyozit, rosacea) olanlar, doğuma bağlı olarak derisi ışığa hassas (albino, kseroderma pigmentosum) olan kişiler, güneş hasarına daha yatkındır ve güneşten korunmada daha dikkatli olmalıdır.
UV ışınları yazın öğle vakti yoğun olarak yeryüzüne ulaştığından saat 10.00–16.00 arası mümkünse bina içinde kalınmalıdır. Deniz kenarında ve karlı ortamlarda güneş ışınlarının yansıma oranı ve hasar verici etkileri daha yüksektir.[13]
Uygun bir şekilde giyinmek, hâlâ en etkili ve ucuz güneşten koruma yöntemidir. Giyinmenin, güneş koruma faktörü (SPF) 15–30 arasında değişebilir. Elbisenin kumaş türü, gözenek sayısı, dokumanın tipi, rengi ve kalınlığı korumanın seviyesini belirler. Pamuklu, ipek, kottan yapılmış, sıkı dokunmuş, ağartılmamış kıyafetler en iyisidir. Islak giysiler daha geçirgendir. Geniş şapka, güneş gözlüğü ve şemsiye kullanımı da korunmada çok önemlidir.
Bu tedbirlerin yanı sıra güneş koruyucu kremler de gerektiğinde kullanılmalıdır. Son zamanlarda sık sık gündeme gelen koruyucu kremlerin D vitamin sentezini engelleyeceği düşüncesi güneş koruyucu kullanımına engel olmamalıdır. Çünkü gün içerisinde yüz ve el üzerinden aldığımız güneş ışınları, D vitamini sentezi için yeterlidir. Cildimize uygun güneş koruyucuyu seçmeli ve dışarıya çıkmadan en az 20 dakika önce ve yeterli miktarda sürmeliyiz. Bebekler fıtrî yöntemlerle korunmalı, çocuk ve gebelerde de fizikî filtreli güneş koruyucular tercih edilmelidir. Ayrıca cildimizin yağlı, kuru ve alerjik olup olmaması, başka bir cilt hastalığımızın olup olmaması da ürün tercihinde önemlidir. Güneş koruyucu ürünleri dışarıda kaldığımız süre boyunca iki üç saatte bir tekrarlamalı, yüzme sırasında suya dayanıklı ürünler tercih etmeliyiz.
Güneş ışınını bloke eden, dağıtan ya da yansıtan, deri yüzeyinde görünür katman oluşturan, bebek, çocuk ve gebelerin kullanımı için güvenli fizikî koruyucuların yanında; deri tarafından emilen, kozmetik olarak daha kabul edilebilir formülasyonda olan, ışığı soğurarak bertaraf eden kimyevî koruyucular da mevcuttur. İçerik kaygısı taşıyanlar fizikî filtreli ürünleri gönül rahatlığı ile kullanabilirler.
Genel olarak iyi bir güneş koruyucu hem UVA hem de UVB’ye karşı koruma sağlamalıdır. Kozmetik olarak kabul edilebilir biçimde, toksik olmayan, su ve tere dayanıklı, uygun SPF seviyesine sahip olmalıdır. Ancak 2–3 saatte bir tekrarlamak gerektiği için, SPF 50’den sonraki koruma seviyesi aynıdır. Bu yüzden daha pahalı olan daha yüksek bir koruyucu ürün almanın bir faydası yoktur.[14] Türk insanı genelde deri tipi 3 olduğu için SPF 30 yeterlidir. Ancak açık tenliler, çocuklar ve riskli gruplar için SPF 50 önerilmektedir.
Güneş koruyucu kremler dışında ağızdan alınan ürünler de güneşten korunmaya katkı sağlar. Mesela oral çinko alınımının, UV ışınlarının oluşturduğu hücre ve DNA hasarını engellediğini gösterilmiştir. C vitamini antioksidan etkisi ile UVA, E vitamini ise UVB ışınlarına bağlı hasarı engellemede etkilidir. Beta karoten ve biyoflavonoidler ise turuncu ve kırmızı meyvelerde bulunur ve günlük diyet ile yeterli seviyede alınmaları bile UV hasarına karşı koruyucudur. Yeşil çaydaki polifenolik bileşenler de UV ışınlarına karşı koruyucu özellik gösterir.[15]
Son olarak güneşten korunmada sadece güneş koruyucu ürün kullanmayı yeterli görmemeli, hatta bunun güneşten korunma davranışımızın çok küçük bir parçası olduğunu unutmamalıyız. Ozon tabakasının güneşin zararlı ışınlarını filtre etmedeki rolünü göz önünde bulundurarak, kâinattaki kusursuz dengeyi gözetmeli ve bu dengenin korunması için sorumluluklarımızı ve yapabileceklerimizi bir kere daha gözden geçirmeliyiz.
—
Beta karoten: A vitamininin ön maddesi.
Biyoflavonoidler: P vitamini de denir ve genellikle C vitaminine benzer tesirleri vardır.
SPF: Bir güneş koruyucunun UVB’ye karşı deriyi kendi koruyuculuğundan kaç kat daha fazla koruduğunu gösteren sayıdır. Deri tipleri burada, güneş koruyucu tercihinde çok önemlidir. Deri tipi 1 olan bir kişinin cildinin fıtrî koruma süresi 5–10 dakika iken deri tipi 6 olan birinin cildinde bu süre 90 dakikaya kadar çıkabilir. Yani açık tenli biri 5–10 dakika dışarıda kaldığında kızarıp yanarken koyu tenli biri asla yanmayabilir. Bu yüzden bu kişiler aynı SPF seviyesinde ürün tercih etmemeliler. Mesela derinin kendini koruma süresi 5 dakika ise 30 faktörlü bir güneş koruyucu aynı korumayı 150 dakika boyunca temin eder.
—
Dipnotlar
[2] Sun exposure and vitamin D suffiency. Gilchrest BA, Am. J Clin Nutr. Ağustos 2008, cilt. 88 no. 2 570S-577S.
[3] Understanding UVA and UVB. skincancer.org.
[5] The Protective Role of Melanin against UV Damage in Human Skin. Photochem Photobiol. 2008; 84(3):539-549.
[6] laserdocs.co.uk/easy-way-to-find-out-your-fitzpatrick-skin-type/
[8] Childhood exposure to UV radiation and harmful skin effects: Epidemiological evidence. Adele CG, Sarah C Wallingford and Penelope M. Prog Biophys Mol Biol. Aralık 2011, 107(3): 349-355.
[9] Reduced Melanoma after Regular Sunscreen Use: Randomized Trial Follow-Up. Green AC, Williams GC, Logan V, Srutton GM, Journal of Clinically Oncology. 20 Ocak 2011, cilt. 29 no 3:257-263.
[10] Fitzpatrick’s Dermatology in General Medicine.
[11] www.nejm.org/doi/full/10.1056/NEJMicm1104059.
[12] Markovic SN, Erickson LA, Rao RD, ve ark. Malignant Melanoma in the 21st Century, part 1: Epidemiology, risk factors screening, prevention and diagnosis. Mayo Clin Proc, 2007; 82: 364-380.
[13] Skin cancer prevention and early detection. www.skincancer.org.
[15] Halliwell B, Free radicals, antioxidants and human disease: Lancet 1994; 344-:721-724.