Kâinattaki her şey, yaratılış ve tağyir kanunu gereği, mütemadiyen bir değişim periyodu izler. Tekvinî kanunlar gereği bütün canlılar doğar, büyür, gelişir; mevsimlere, zamana ve mekâna göre değişik şekil ve haller alır ve ölürler. Kâinat ağacının meyvesi olan insan da bu değişim kanununa tâbidir. İnsan, hayatı boyunca gerek anatomik gerekse ruh yapısı itibariyle iradî veya gayriiradî olarak sürekli değişim gösterir.
İnsanın Maddî ve Manevî Yapısı
Allah’ın (celle celâluhu) insana verdiği el, ayak, dil, dudak, göz, kulak gibi bedenî organlar daha anne karnında iken tabiatları gereği gelişmeye ve değişmeye başlarlar. Haricî sebepler diye tesmiye edilen hava kirliliği, oksijen yetersizliği, zararlı içecek ve yiyecekler gibi faktörler, organların yapısını bozup hastalıklara sebebiyet verirler. Manevî hislerimiz ve latifelerimiz de kendilerine has hastalıklara maruz kalabilirler. İnsan, iradesinin hakkını vermez ve manevî beslenmesini ihmal ederse bu latifeler hasar görür. Karşılaşılan bir imtihanda insan kadere teslim olmazsa manevî hastalılara davetiye çıkarmış olur.
Bedenî ve zihnî rahatsızlıklar tıp ilminin imkânları ölçüsünde tedavi edilebilir. İnsanın gerek bedenî gerek ruhî yapısı, Allah’ın kâinata ve insan fıtratına koyduğu kanunlara riayet edildiği takdirde sağlıklı bir şekilde fonksiyonlarını eda ederler. Ekolojik dengenin muhafaza edilmesi durumunda tabiatta câri kanunlar arızasız işler. Dünya Sağlık Teşkilatı insan ruhunu da göz ardı etmeden insanı ruh ve beden yapısıyla bir bütün olarak kabul edip “beden ve ruh sağlığı” ile ilgili raporlar yayınlamaktadır.
İnsan kâinatın bir fihristesi ve meyvesi gibidir. İnsan küçük bir kâinat, kâinat ise büyük bir insandır. Farazî bir dürbünle insana ve kâinata bakılırsa, bunların bir vahidin iki yüzü olduğu kolayca anlaşılır. İnsanın yapısı ve o yapının işleyişi iyi tetkik edilir ve anlaşılırsa, kâinatta cereyan eden hadiseler de o nispette anlaşılır.
Sosyal Hadiseler
Toplumlar da insan ve kâinatta geçerli kanunlara tâbidirler. Değişim yaratılış kanunlarının gereğidir. Allah kâinatı ve içindekileri tebeddülât kanuna göre yaratmıştır. Tüzel kişilikler ve sosyal hareketler de insan metabolizmasına benzerler.
İradî değişimler yaratılış kanunlarına uygun olduğu sürece anomali durumlar ortaya çıkmaz ve metabolizma saat gibi işler. Kanun ve nizamlara uygun hareket edilmediğinde ise çeşitli problemler meydana gelir. Mesela, insan bedenine zarar verecek maddelerin istimal edilmesi durumunda, adeta kanunlara aykırı hareket edenlerin asayişi bozması gibi, vücutta hücre anarşisi denilen kanser ve benzeri hastalıklar meydana gelebilir.
Sivil Toplum Kuruluşları
Devletin görevi, vatandaşlarının huzur ve güven içinde yaşamasını temin etmektir. Sivil toplum kuruluşları ise devletin elinin yetişemediği yerlerde, genel ahengin sağlanması hususunda, devlete yardımcı olma gayesi ile kurulurlar.
Gönüllü kuruluşlar, kâr amacı gütmeden hareket eden sivil ve tüzel oluşumlardır. Sosyal hayatın her alanında kurulan bu yapılar; sağlık, eğitim, barınma, anlaşmazlıkları giderme gibi dünyayı her anlamda yaşanılabilir bir yer kılma adına hareket ederler. Farklı alanlarda hizmet veren bu kuruluşlar, vizyon ve misyonlarına uygun ortak bir akıl oluştururlar. Tıpkı canlı bir organizma gibi sivil toplum kuruluşları da zaman içerisinde kendilerini geliştirip değişim ve gelişim kanunlarına ayak uydurmak zorundadırlar.
Değişim Süreci
Değişim süreci boyunca sürekli göz önünde bulundurulması gereken şey, gerek insanlığın ortak mirası olan ilmin verilerine gerekse de Kur’ân ve Sünnet ölçülerine azamî riayet gayretidir. Bu hususta çalışma yürütecek ekibin ilk tespit etmesi gerek husus, ilgili yapı için değişimin gerekli olup olmadığıdır. Bu aşama geçildikten sonra değişim prensiplerinin tespit edilmesi gerekir.
Bir kuruluşun varoluş gayesinden bir sapma varsa, öncelikle “fabrika ayarlarına” dönmenin yolları aranmalıdır. Fabrika ayarları, bir yapının DNA’sı gibidir. İlgili yapı o prensip ve esaslarla günümüze gelmiştir ve aslı muhafaza edilmelidir. Değişen şartlara ve mekânlara göre revize edilmesi gereken öz muhafaza edilmezse yapı bir garabete dönüşür ve kimlik bunalımı yaşar.
Açık Uçlar
İnsanlara dünyevî ve uhrevî fayda sağlayacak, uzun soluklu, sağlam ve kalıcı bir aksiyon ortaya koymak isteyen her fert, yapacağı bütün işleri belli kıstaslara bağlılık içinde, belli bir plan ve programa bağlı götürmelidir. İnanan bir insan için bu kıstaslar; edille-i asliye dediğimiz, Kitap, Sünnet, icma-ı ümmet ve kıyas-ı fukahadır.
Bunun yanında bir de edille-i tâliye veya edille-i zamaniye (ya da edille-i mekâniye) diyebileceğimiz, maslahat, istihsan, örf gibi hususlar vardır. Bunlara bağlı içtihat ve istinbatlar olur. Fakat bilinmesi gerekir ki bütün bu içtihat ve istinbatlar, aslî kaynaklarda bırakılan uçlar değerlendirilerek gerçekleştirilir.
İçinde bulunulan zamanın ve coğrafyanın şartları; konjonktür, yer ve zamandaki yaklaşım, mantık ve anlayış da dikkate alınarak bu kılavuzlar ışığında problemlere çözümler aranır. Değişen şartlar içinde farklı çıkış yollarına ihtiyaç duyuluyorsa, bu konuları çok iyi bilen insanlarla müzakereler yapılır. İşin özüne ve prensiplere aykırı bir değişim (başkalaşım) varsa önce bu problem halledilir. Temel prensiplere uygun hareket edilmesi kaydıyla her konu; uygun bir usul ve üslupla ele alınabilir. Dinin özünde olan “açık uçlar”, nefes alma menfezleri gibidir.
Kıdemliler ve Gençler
Sivil toplum kuruluşlarında, turnikeye daha önce girmiş ve daha fazla emekleri bulunanların bir faikıyetleri ve ayrıcalıkları yoktur. Ancak gerek sivil gerekse resmî kurum ve kuruluşlarda daha önce vazife almış insanların tecrübelerinden istifade edilmesi aklın gereğidir. Bu tecrübeli insanlara vefa gösterilmesi insanî bir görevdir.
İnsanın fizikî ve ruhî sağlığı yerinde olduğu müddetçe hayatında daima aktif olması gerekir. Eli ayağı tutan, zihnî melekeleri yerinde olan birine, “Sen artık hiçbir şey yapma” demek, hem kaynak israfı hem de “artık ölümünü bekle” anlamına gelir.
Sivil toplum kuruluşlarının geleceğe yürümesi ve daha uzun ömürlü hizmet etmeleri için gençlerin karar alma mekanizmaları ve uygulamalarda vazife yapmaları elzemdir. Bu arada gençler de kıdemli kişilerin tecrübelerinden istifade etmeye çalışmalıdır. Yaşları biraz daha ileri olanlar ise daima gençlerin önünü açmaya çalışarak onları motive etmeli, tecrübe ve düşüncelerini uygun bir üslupla onlarla paylaşmalıdır.
Sosyal Refleksler
Refleksler hemen elde edilmez, elde edilen refleksler de çabuk terk edilemez. Sosyal hadiselerde de durum böyledir. Dolayısıyla eski alışkanlıklardan oluşan reflekslerin, kısa bir sürede terk edilmesi ve değişmesi zordur.
Hz. Aişe (radıyallâhu anha) validemizin Kâbe’yle ilgili sorduğu bir soruya Efendimizin (aleyhissalâtü vesselâm) verdiği cevap, sosyal refleksler gerçeğine ve değişimin ani olmaması gerektiğine çok güzel bir örnek teşkil eder. Efendimiz, validemizin “Kabe’nin kapısı niçin bu kadar yüksek tutulmuştur?” sorusu üzerine şöyle buyurur: “Senin kavmin, istedikleri kişiyi oraya sokmak, girmesini istemedikleri kimselerin girişini de önlemek için böyle yaptılar. Eğer kavmin cahiliye döneminden yeni çıkmış olmasalardı, kalblerinin itiraz etmeyeceğini bilseydim, Hicr’in Kâbe’ye ait olan kısmını Beytullah’a katardım. Kâbe’nin kapısını da yer seviyesine indirirdim.” (Buharî, Hac, 42).
Artık faydasız hale gelmiş, zamanın eskittiği, hatta zararlı olduğu ilmin verileri ile tespit edilen refleksler sabırla ve ortak akılla tadil edilebilir. Değişim fıtri bir süreçtir. Zamanı gelen değişimlere en muktedirler bile mani olamazlar. Bu yüzden karamsarlığa düşmeden, tekvinî kanunlar açısından ne gerekiyorsa yapmalı ve iş fıtri seyrine bırakmalıdır. “Değişim olmuyor, statükoyu savunan, değişime kapalı insanlar var” diyerek ayrı bir tartışma alanı oluşturmak, sosyal yapının yürüttüğü mevcut hizmetleri ve değişim sürecini olumsuz etkiler.
Çözüm Yolları
Hizmet Hareketi içerisinde değişik kültür ortamlarında neşet etmiş, farklı coğrafyalarda yetişmiş birçok insan vardır. Hareket’in en büyük sermayesi yetişmiş insan gücüdür. Değişim sürecinde bu kadrolardan istifade edilmeli ve ortak bir akıl oluşturulmalıdır. Yukarıda zikredilen umdeler dikkate alınarak süreç yönetilmelidir. İnsanlığın huzuru için yola çıkmış sosyal yapılar varlıklarını devam ettirir ve gelecek nesillere yaşanabilir bir yeryüzü bırakma adına üzerine düşen vazifeyi yerine getirmiş olurlar.
Emanet
Hizmet geçmişten alınan ve gelecek nesillere taşınacak bir emanettir. Şu an hizmet edenler bu yapının emanet olduğunu bilip değişimi de buna göre yürütürlerse geçmişte hizmet etmiş olanların emanetine de sahip çıkmış olacaklardır. Günümüz hizmet erleri, Allah rızası ekseninde, devrin şatlarına göre hizmet edecek ve değişimi, Hizmet’in aslî değerlerini muhafaza ederek gerçekleştireceklerdir.