Perde perde büyüyen o kahırlı efsun
Renkler çalıyor üst üste geceye
Her düş gibi sisli puslu o efsun
Perdeler üzerinde yürüyor geceye
Saatler mi akrepler kadar acıtan içimi
Güne düşen beyazlık mı
Bilmek de yetmiyor, anımsamak da
Yavaş yavaş kemirirken yelkovanlar içimi
Aynı kuşkuyu büyütür durur bir izbe karanlık
Dem tutar dem dem üstüne sesler
Deseninde hep o baygın ve solgun renk
Ne sigaraya tahammül eder
Ne iç içe gelen sancılara
Kimsesiz yalnızlığı büyütürken karanlık
Tuhaf ve kırgın bir hâl var sebebi meçhul
Öyle işte aynı penceredeki kuş gibi
Aynı geçen mevsimde yağan kar gibi
Masum ve garip bir yaban
Aynı yelkovan ve akrep gibi
Aynı saatlerde vuran sancılar gibi
Duman duman çektim içime
Bitmeyen öksürüklerime inat ben bu efkârı
Hayalinle konuştum ağartana kadar geceyi
Senin adındı değil mi güneş
Bak yine saçmalamaya başladım
Bilmiyorum tuhaflaştım sen gideli
Bir yanımız batan gün ufkunda kızıllığa düşkün
Bir yanımız doğan gün ile fecri bekleyen geceye
Bir yanımız gibi yine umutsuz ve düşkün
Sordum, gitti dediler o şehirden
Bir kuş çalmış aklını
Bir kış günü gelen hüzün ile
Bir göçmen yurt tutunup uçtu, dediler çoktan
Sordum, göçtü dediler hüzün ve öfke ile
Yine bana deli diyeceksin biliyorum
Senden kokular var bazı sözcüklerde
Sen gibi konuşur bazı renkler gülerek
O eski saatler, kar üstünde açan kış çiçekleri,
Anımsadın değil mi o sahile düşen serin yelleri
Şimdi aynı sen gibi tuhaf bir hüzün
Sarılıp duruyor bu şehir de
Siyah ve soluk renklerinde
Aynı sen gibi bu kış ve hüzün
Gece ve sen
Ve denizin üstünden bir yeni güneş iniyor sahiline
O şehrin kalabalık iklimine ıslak şarkılar dökerek
Yunuslar diyor bir şair
Bir anda gözler yine sana kayıyor
Nerede beyaz elleriyle büyüyen gün
Üst üste kalabalık ikliminde
Ve o şehrin üzerinden dönerek
Uçuşan mavi renkli ufuklar
Ve eski şarkıları söyleyen insanlar
Sordum, gitti dediler çoktan
Bir şiir tutturup diline ve göçmen kuşlara takılıp
Uzak şehirlerin ötesinde açılan iklimlere
Sordum, gitti dediler çoktan
Benim sahilim eskiyen şarkılar kadar sade ve renksiz
Beyaz bulutlar çekinir dün gibi duvaklar
Sessiz gemiler içinde yine çocuklar
Ve saf duygularıyla insanlar
Hani hatırlarsın
Akşam olur şehre bir yeni soluk iner
Bir bayram önünde çoğalan aşklar gibi sokaklar
Ve ardından bir yeni film gelir
Takvim yaz perdelerde dolaşan o eski körfez gibi sis
Sabaha uyanmış çiçekler ve açan gün benizli yasemenler
Sense geceye düşkün o siyah örtüsünde
Kaybolan insanlar kadar nefes
Yunuslar diyor oysa o şair
Seni alıp götüren uzak şehirlere
Ve çocuk ruhuyla dolaşan martılar gibi
Uçuşan mavili kuşlar ile
Sordum gitti dediler bu şehirden
Eskimiş iklimlere bir beyaz sessizlik yüklenip
Uzak iklimlere
Şimdi bahardan kalma ıslak bir koy içinde bir yeni bağ
Bak ki şıralanır asmalar bak ki değişir bağban
Şarkın kadınları dolanıyor sokağında göçe durmuş zaman
Ve kimsesiz yoksul sesler ile büyüyen yıldızlar gibi çağ
Çağın ötesinde haykıran bozgun nefesler büyüyor oysa
İçinde el ele tutuşan çocuklar ve hayalsiz yeni bir zaman
Toprak eskimiyor oysa sen gibi haki ve yeşil renkli
Üzerinde açan kırmızı güller gibi sarmaşık kokulu
Biliyorsun değişmez bu şehrin sessizliği de
Aynı resimleri gibi
Coğrafyası gibi bembeyaz güller ile kendi kokusu
Uzağım günlerin nefesine
Vakit akşam
Şehrin ucundaki rıhtımda bir yeni gece
Güvelerin perdelerini kemirdiği
Üstü toprak, altı toprak, küf kokulu odamdayım
Kuruluyorum şöyle, doldurup çayımı sedire
Bak dinle, yine senin şarkın çalıyor radyoda
Tam senin istediğin gibi
Mısra mısra şiirlerin akacağı dem sanki
Yatmışken diyorum âlem
Hadi de bana bütün sırlarını şiirin