Mevsimin kışıydı, esti sert bir rüzgâr
Dalında durmayan yaprağa mı küseyim ben şimdi
Yoksa yaprağı bağrına basmayan toprağa mı
Kokusunu uzaklardan duyduğum
Bahara mı küseyim
Yoksa ömrümü vuran kıymet bilmez hazana mı
Dalımı kıran hoyrat rüzgâra mı küseyim ben şimdi
Yoksa ışığın yolunu bulamayan sabaha mı
Gökteki aya mı küseyim
Yurdundan sürülmüş binlerce cana mı
Yoksa hayra yorduğum en güzel rüyaya mı
Vefasız dünyaya mı küseyim ben şimdi
Meriç’in kıyısında yatan yavruya mı
Yoksa anne diye bağrına basmış soğuk suya mı
İki dünyası da berbat zalim sultana mı küseyim ben şimdi
Yoksa içinde Yusuf’u saklayan karanlık zindana mı
Sinemi yakan çetin bir hasret
Uzaklardan seslense de gönül verenlere, yılma sabret
Ciğerimi yakana mı küseyim ben şimdi
Yoksa kardeşlerimden beni unutana mı
Dipsiz kuyuya mı küseyim ben şimdi
Menfaati için dünyaları yıkana mı
Yoksa nemrudun peşinde ateşleri yakana mı
İnsanlığını satana mı küseyim ben şimdi
Boğulurken masumiyet, kaygısız yatana mı
Dert katana mı küseyim ben şimdi
Derdime müsebbip olana mı
Yoksa kıyıp da bir kenara atana mı
Mevsimin kışıydı, esti sert bir rüzgâr
Dalında durmayan yaprağa mı küseyim ben şimdi
Yoksa yaprağı bağrına basmayan toprağa mı
Kokusunu uzaklardan duyduğum
Bahara mı küseyim ben şimdi
Yoksa baharı duyup da yolunda durmayana mı
Açsın diye duaya durduğum zamana mı küseyim ben şimdi
Yoksa dalında güneş görmeyen goncaya mı
Kutlu bir sevdaya mı küseyim ben şimdi
Yoksa beklemeyi bilmeyen yolcuya mı
İçimdeki Yusuf bekleyen sabırsız Züleyha’ya mı küseyim ben şimdi
Yoksa zulmü seyreden koca dünyaya mı
Şakaklarımda zonklayan sancıya mı küseyim ben şimdi
Yoksa umudumu misafir ettiğim hancıya mı?