Namaz ibadetindeki zikir ve hareketlerin nelere işaret ettiğine Bediüzzaman Hazretleri şöyle bir açıklama getiriyor:1
İnsan mevcudattaki güzelliklere bakarken, kendisini Rububiyet2 saltanatının seyircisi kabul etmeli ve gördüğü güzelliklere karşı tekbir3 ve tesbih4 ile karşılık vermelidir. Yani namazda ilk seviye “seyretme ve takdir etme” makamıdır.
Bir mertebe daha yukarı çıkıp kendisini Cenab-ı Hakk’ın yarattığı benzersiz ve parlak eserlerinin “tanıtıcısı makamında” görerek “sübhanallah” ve “elhamdülillah” demelidir.
İlahi Rahmetin ikram ettiği çeşitli nimetleri, görünen ve görünmeyen duygularıyla “tatma makamına” çıkıp şükür ve övgü ile karşılık vermelidir.
Manevi donanımlarının terazisiyle, Cenab-ı Hakk’ın isimlerinin definelerindeki cevherleri “tartma ve bilme makamında” tenzih5 ve övgü vazifesi yapmalıdır.
Cenab-ı Hakk’ın kader çizelgesi üzerinde kudret kalemiyle yazdığı birer mektubu hükmündeki eserlerini “mütalaa6 makamında” tefekkür ve takdir görevini yerine getirmelidir.
Mahlûkatın yaratılışındaki ve sanatlı oluşundaki incelikleri ve güzellikleri seyrederek “tenzih makamında” Allah’ı sevmeli ve O’na şiddetli bir arzu duymalıdır.
Buradaki açıklamalar, bize namazın adeta bir eğitim platformu olduğunu gösteriyor. Bilindiği üzere, eğitimde tedricilik7esastır. Her çeşit eğitimde olduğu gibi, kulluk eğitiminde, yani Allah’a ibadetlerimizi şuurlu olarak takdim etme yolunda da birtakım basamaklar vardır. Namazın bütün ibadetlerin fihristi olması ve bütün varlıkların farklı ibadetlerini bir yönüyle temsil etmesi hasebiyle8 namazla kulluk eğitiminde de tedricilik esastır. Bediüzzaman Hazretleri, “On Birinci Söz” isimli eserinde bu konuya dikkat çekmektedir.
Allah’a (celle celâluhu) kulluk yolunda ilk adım, Rabbimizin kâinattaki eserlerini seyretmek, bunların başıboş ve gayesiz olmadığını anlamak ve onların değerini takdir etmektir. Çevreyi koruma konusunda da ilk adım bu olsa gerektir. Madem varlıkların anlamlı olduğunu idrak ettik, artık insaniyetimiz, yani onları evrende anlayabilen bir varlık türü olmamız bizi sorumlu kılıyor. Bu sorumluluk bir tür ilancılık ve tanıtımı gerektiriyor. Bu tanıtımın ilk şartı, onları yaratan Zât-ı Akdes’e övgü ve şükürle karşılıkta bulunmaktır. Bunun bir adım ötesi, inceleyerek derinleşme safhası, bilgiyi özümseme aşamasıdır. Özümsenmeyen bilgi benliğe mal olmaz ve uygulamaya geçemez. Bu aşamaya yükselmenin yolu, eserlerinin mükemmelliği karşısında Yüce Yaratıcının kusur ve hatadan uzak olduğunu övgüyle bildirmektir.
Derin tetkik ve etraflı düşünme kılavuzluğunda bir sonraki mertebe, tefekkür ve takdir görevinin yerine getirilmesidir. Zaten Kur’ân-ı Kerim pek çok ayetin sonunda bizleri tefekküre9 davet etmiyor mu? Hak yolunun yolcusu bu seyahatte artık son durağa yaklaşmıştır. O da bu kadar güzel ve sanatlı varlıkların Yaratıcısını sevmek ve O’na ulaşmak için şiddetli bir iştiyak içinde bulunmaktır.
Cenab-ı Hakk’ı görmeden, sadece eserlerini inceleyerek, belirtilen makamlarda kulluk görevinin icaplarını yerine getiren Hak yolcusu, sonunda Yüce Yaratıcının huzurundaymış gibi O’na yönelerek şöyle seslenir: “ Seni bütün kusurlardan tenzih ederim. Seni hakkıyla bilemedim. Senin tarif edicilerin, bütün sanatlı varlıklardaki mucizelerindir.”
Sonra rahmetinin güzel meyveleriyle insana kendisini sevdiren Rahman’a sevgi ve aşkla karşılık verir ve “Yalnız Sana kulluk yapar, yalnız senden yardım dileriz. Sana layık şükrü nasıl eda edebiliriz? Kâinattaki bütün ihsanların hal diliyle seni övüp şükrediyor, cömertliğine ve ikram sahibi oluşuna şahitlik yapıyor” der. Farkındalığını böylece ifade eder.
Sonra devamlı değişim gösteren varlıkların üzerinde güzelliğini, celalini, kemalini ve büyüklüğünü göstermesi karşısında “Allahu ekber” deyip hürmet içinde acizliğini ilan ederek rükûa gider, tevazu içinde bir muhabbet ve hayretle secdeye kapanır.
Ardından Cenab-ı Hakk’ın servetinin çokluğu ve rahmetinin genişliğini kendi fakirliğiyle idrak edip ihtiyaçlarını ortaya koyar, “Yalnız Senden yardım dileriz” duasıyla O’na teveccüh eder. Sonra kâinattaki İlahî sanatın benzersiz örneklerini “maşallah” diyerek takdir eder ve “Ne güzel yapılmış” diyerek beğendiğini ilan eder. “Allah hayır ve bereketini artırsın” deyip seyrederek, “İnandık, iman ettik” deyip şahitlikle “Geliniz, bakınız” deyip hayranlıkla, “Haydi buyurun kurtuluşa” deyip herkesi şahit tutarak O’na karşılık verir. Kâinatın her yerinde Allah’ın birliğinin görülmesi karşısında “İşittik, itaat ettik”10 diyerek boyun eğdiğini ifade eder.
Bediüzzaman Hazretlerine göre, âlemlerin Rabbinin ulûhiyetini göstermesine karşı insan, acizliğini ve fakirliğini idrak ederek, yukarıda serdedilen makamları ihraz edip kullukta bulunmalı ve kulluğun özü olan namazla karşılık vermelidir. Diğer kulluk görevlerini de yerine getirdikten sonra “ahsen-i takvim”e11 mazhar olur. Bütün varlıkların üstünde bir mertebeye çıkar. Yeryüzünde Allah’ın halifesi12 olur.
Bu görevini hakkıyla yerine getiren insan, inancının karşılığı olarak Cennet ile ödüllendirlecek,13 gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, aklına gelmeyen, kalbine doğmamış derecede14 parlak bir tarzda ebedî lütuflara mazhar olacaktır. Kur’ân’ın gerçek talebelerinin akıbeti böyledir. Cenab-ı Hak bizi onlardan eylesin.
Dipnotlar
1 Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, “On Birinci Söz”, İstanbul: Ufuk Yayınları, 2013.
2 Rububiyet: Cenab-ı Hakk’ın her zaman, her yerde, her mevcuda, muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye ve tedbir etmesi ve malikiyet ve besleyicilik keyfiyetini ifade eder.
3 Allahu ekber: Allah en büyüktür, her şeyden üstündür, uludur, azametlidir.
4 Sübhanallah: Cenab-ı Hak; Zâtında, şuunatında, sıfatında, isimlerinde, fiillerinde ve eserlerinde, bütün kusur ve noksanlardan uzaktır.
5 Tenzih: Kusur ve hatadan uzak tutmak.
6 Mütalaa: Okuma, tetkik etme, etraflıca düşünme
7 Tedricilik: Bir konuda aşama aşama, derece derece ilerlemek.
8 Bediüzzaman Said Nursi, İşarat-ül İ’caz, Bakara Suresi, 3. ayetin tefsiri. İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010.
9 Nahl, 16/17.
10 Bakara, 2/285.
11 Tin, 95/4. Ahsen-i takvim, insanın yaratılışının en güzel şekilde olması demektir.
12 Ahzab, 33/72. İnsanların halife olması, Allah’ın hükümlerini icra ve kanunlarını tatbik etmesi içindir.
13 Enam suresi 127. ve Yunus suresi 25. ayette, Cennet anlamında “dar-üs-selam” ifadesi geçmektedir.
14 Secde, 32/17; Zuhruf, 43/71.