İnsanın bedenen, ruhen ve fizikî olarak tam bir iyilik halinde bulunmasına sağlık denir. Kendisiyle barışık, şartlar ne olursa olsun huzur bulabilen, lüzumsuz konuları takıntı haline getirmeyen, daima pozitif düşünebilen ve insanlarla geçinmesini bilen bir insanın içinde bulunduğu duruma mutluluk, huzurlu olma, hoşnutluk ya da saadet denilir.
Mutluluk, insan kalbinin itminan ve istirahate ermesidir. İradesi ve şuuru tam yerinde olarak, her türlü hadise karşısında kendinden emin, eşya ve hadiselere bütüncül bir nazarla bakarak geçmiş, hâl ve geleceği, geçici dünya ve esas âlemi aynı anda kavrayabilme şeklindeki bir ruh haletidir.
Her sağlıklı olan mutlu olmayabilir, her mutlu olan da sağlıklı olmayabilir. Mutluluk, maddi imkânlarla, sosyal statü ile sınırlı değildir. Zengin veya makam sahibi olmayan bir insan da mutlu olabilir.
Mutluluğun kaynağı, gerçekten insan olma temeline bağlıdır. Peki, nedir bu insan olma özellikleri?
İnsanlara karşı adaletli davranan, şefkatli, merhametli, fedakâr, maddi ve manevi neyi varsa paylaşmasını bilen, iyi ve kötü günlerinde insanların yanında olabilen, dini, kültürü, düşüncesi, ülkesi ne olursa olsun herkesi kendi konumunda kabul edebilen, olgun, müsamahalı, kinsiz, nefretsiz, alçak gönüllü, yardımsever ve empati sahibi insan, gerçekten insandır.
Dünyanın En Uzun Süren Araştırması
“Harvard Üniversitesi, yetişkin gelişimine dair dünyanın en uzun ve kapsamlı araştırmasını yapmış. Araştırma 1938’de başlayıp, 75 yıl sürmüş! İki grubu incelemişler. İlk gruba Harvard Üniversitesi’nde 2. sınıfa giden 268 erkek öğrenci, ikinci gruba ise Boston’da fakir bir mahallede yaşayan 12–16 yaş arası 456 erkek çocuğu alınmış. Araştırmacılar her iki yılda bir katılımcılara hayatları hakkında anketler yapmış, iş tatminleri, evlilikleri, sosyal hayatları hakkında sorular sormuşlar. Her beş yılda bir de kan testi, röntgen, idrar testi gibi sağlık taramalarından geçirmişler.
Araştırmadan çıkan en can alıcı sonuç, sağlıklı ve mutlu bir hayat için belirleyici faktörün sağlıklı ilişkiler olduğu.
Araştırmanın başındaki psikiyatr Robert Waldinger Kasım 2015’de yaptığı TED konuşmasında 75 yılın sonunda araştırmadan iyi bir hayat yaşamakla ilgili çıkan üç dersi açıklıyor:
1.Yakınlarınızla aranızda güçlü bağlar kurabilme.
Her iki grupta da eşleri, aileleri, arkadaşları ve içinde yaşadıkları cemiyet ile yakın ilişkiler ve güçlü bağlar kurabilenlerin daha mutlu oldukları ve daha uzun yaşadıkları tespit edildi.
- İlişkilerinizde yaşadığınız tatmin.
80 yaşında en sağlıklı kişilerin, 50 yaşında en tatminkâr ilişkilere sahip olanlar olduğu görülmüş.
- Sizi destekleyen bir eşle sağlıklı bir beraberlik.
50 yaşına kadar sağlam evlilikler veya uzun süreli beraberlikler yaşayanların hafızalarının, yaşamayanlara göre daha iyi olduğu görülmüş.
Bazen ekonomik sıkıntılar, bazen başarı hırsı bazen başka sebeplerle yakınlarımızı önemsemediğimiz, kırdığımız, ilişkilerimize özenmediğimiz oluyor. Ama 75 yıllık bu çalışma da gösteriyor ki ömrümüzün sonunda iyi bir hayat yaşadım mı diye geriye dönüp baktığımızda, her şeyden önemlisi karşılıklı sevgi üzerine kurulu ilişkiler olacak.”[1]
Yine Harvard Üniversitesi’nde, 8 –14 yaşları arasında 5000 genç üzerinde, çok detaylı bir çalışma yapılmış ve Amerikan Epidemiyoloji dergisinde yayımlanmıştır.[2] Bu yaşlarda ibadetlerini düzenli yapanların, 20’li yaşlarda depresyon ve zararlı alışkanlıklardan daha uzak kaldıkları tespit edilmiştir.
David Brooks, ben merkezli başarıların, insana geçici bir mutluluk verdiğini, ama başkalarına yardım etmenin, işbirliğinin ve ibadet etmenin, insanda kalıcı ve uzun süreli bir mutluluk oluşturduğunu belirtmiştir.[3]
Kanada’nın Vancouver şehrindeki British Columbia Üniversitesi Psikoloji Bölümünden Prof. Elizabeth Dunn ve ekibi,[4] dünyanın hemen her yerinden 200.000 kişi üzerinde bir çalışma yapıp bunu New York Times gazetesi ve diğer dergilerde
yayımladılar.[5] Bu çalışmada, karşılıksız olarak, ihtiyacı olan insanlara yardım eden kişilerin, yardım etmeyenlere göre daha mutlu olduklarını tespit ettiler.
Beyinde salgılanan, beyin hücreleri arasındaki bağlantıları sağlayan, sindirim sisteminde de bulunup onu çalıştıran endorfin, serotonin, dopamin, oksitosin ve benzeri hormonlar vardır. İnsanın kendisini daha rahat hissetmesi, depresyona girmemesi, pozitif enerjili olması, mutlu olması, bu hormonların artması ve fonksiyonlarını daha iyi yapmalarına bağlıdır. Bunların artması da değişik gıdaların alınması, egzersiz gibi durumlar yanında sağlıklı ilişkilere de bağlıdır.
Kayseri’de bulunduğum zamanlarda, bir gece geç vakitte eve gelirken, bir taksinin çamura battığını ve şoförün de uğraştığını gördüm. Ben de arabamdan indim, ona yardım ettim, ama arabayı çıkaramadık. Taksi sahibine, “Yarın bir kurtarıcı getir, ancak öyle çıkarırsın. Nerede oturuyorsun?” dedim. “Erkilet’te” dedi. Erkilet de şehirden epey uzak bir yer. “Seni götüreyim” dedim ve evine götürdüm. “Borcumuz nedir” diye sordu. “Borcun yok” dedim. Benim kim olduğumu sorunca üniversitede öğretim üyesi olduğumu söyleyip kartvizitimi verdim ve ayrıldık. İki gün sonra, fakültedeki odama elinde büyük bir bidon sütle geldi. “Hayrola, nedir bu” deyince, “Benim ineklerim var, bu onlardan” dedi. Almak istemedim, çok ısrar edince aldım. Sonra kendisiyle çok samimi dost olduk. O gün yaptığım yardımdan çok mutlu olmuştum.
Yurt dışından bir misafirimizle Antalya’dan dönerken, yolun ortasına gelmiş bir kaplumbağa görünce, arabayı durdurup kaplumbağayı yolun karşısına bıraktım. Arabaya gelince misafirimiz bana “Çok teşekkür ederim, ne güzel bir davranış” demişti.
Bir seferinde Ankara’dan Kayseri’ye arabamla geliyordum. Kayseri girişinde şiddetli bir yağmur başladı. Önümdeki şoför, arada bir durup insanlara bir şey sorup devam ediyordu. Yağmur da çok şiddetli yağıyordu. Malatya plakalı bir araba idi. Birkaç kere böyle olunca, ben dörtlüleri yakıp yanlarına yaklaştım ve ne istediklerini sordum. Bir adres soruyorlardı. Akşam da olmuştu. Beni takip edin dedim. Şehir içinde tanıdığım bir lokantanın önüne geldik. Ben inince onlar da indiler ve içeri buyurun dedim. Onlar tekrar adresi sordular. Ben de “Siz misafirsiniz, önce karnınızı doyuralım, sonrası kolay” dedim. Yemekleri yedik. Beni takip edin dedim. Bizim eve geldik, yukarı çıktık, eve girdik. Ben, “Sizi o misafirhaneye de götürebilirim ama evimiz müsait, burada kalın” dedim. Çayları içtik, Çok ısrar ettiler, ben de oraya götürdüm ve ayrıldım. Daha sonra onlarla dost olduk ve yıllarca görüştük.
Karşılıksız yardım eden insanların beyninde endorfin hormonunun seviyesi yükselir; bu da insana bir rahatlık ve iç huzuru verir, böylece insan kendisini çok iyi hisseder. İşte bu mutluluğun resmidir.
Başkalarının sevinçlerini paylaşma, onların lezzetlerini ruhunda yaşama, onların acı ve ızdıraplarını göğüsleyip onlara mutluluğa giden yolları açma gibi insanî vasıflar, insana mutluluğun kapısını açarlar.
Bu esaslara göre hareket edilirse iki kazanç meydana gelir: Hem bu âlemde mutlu olunur hem de ötelerdeki güzelliklere ulaşma imkânı ve ümidi oluşur.
Başımıza gelen her şey kaderdir. Bunu baştan bilmek ve kabul etmek imanın şartıdır. Musibetleri Allah’ın bize verdiği akılla, ferasetle, kabiliyetlerle ve sabırla karşılamalı ve bu gailelerden çıkma azim ve gayreti gösterilmelidir ki bu da insan olmanın bir gereğidir.
Mutsuzluk ise bahsettiğimiz insanî davranışları yapmamakla, zulüm ve gasp gibi gayri insanî davranışlarla oluşur. Bu insanlar hem kendilerine hem de başkalarına zararlı olurlar.
Kadere hakkıyla inanmazsak ve başımıza gelen hadiselerdeki hikmetleri göremezsek huzur bulamaz, mutlu olamayız.
Dipnotlar
[1] www.cnnturk.com/iyilik-saglik/mutluluk/75-yil-suren-harvard-arastirmasindan-3-mutluluk-dersi.
[2] academic.oup.com/aje/article/187/11/2355/5094534.
[3] www.goodreads.com/book/show/40642458-the-second-mountain.
[4] dunn.psych.ubc.ca.
[5] www.ted.com/talks/elizabeth_dunn_helping_others_makes_us_happier_but_it_matters_how_we_do_it.