Bulutlar sarmış gökyüzünü; ha yağdı ha yağacak… Tıpkı benim yüreğim gibi bugün yaşlı Atina. Tarihe şahitlik etmiş koca şehir, dertle hemdem bencileyin. Birlikte ıslanıyoruz çisil çisil ve gözyaşlarım yağmurlarınla sarmaş dolaş…
Sahi onları neden hapsetmiştim ki içime, bırakayım öylesine özgürce… Atina da döksün gözyaşlarını, ben de dökeyim, iki dertli dertleşelim bir kuytuda. O, kalabalığının ağırlığını boşaltsın sokaklarına, ben de ayrılığın ve kavuşamamanın hicranını… Dertleşelim bugün seninle Atina…
Senin gözyaşların yıkayadursun bin yılların kirini, benimkiler de gönlümdeki günahlarımı. Sahi gönülde kalmalı mı kir sence? Ne sana yakışır leke ne de bana günah.
Dertleşelim bugün senle, boşaltalım eteğimizdeki bütün taşları. Senin sokakların arınsın bütün kötülüklerden ve kirden, benim de gönlüm günahlardan…
Bilirim, seni en iyi ben anlarım Atina, herkesin çilesi, derdi adeta senin sırtında koca bir kambur. Neden reva görürler ki sana bunca yükü? Bütün kalbi kırıklar, vatanından kopanlar, özgürlük için yola çıkanlar, velhasıl bütün dertler ve dertliler senin kucağında. Zordur, bilirim hepsinin yükünü taşımak. Bu kadar ızdıraba şahitlik etmek, onların canlı şahidi olmak, yormuş, yaşlandırmış seni. Bugün ben de yorgunum senin kadar olmasa da. Oturup dertleşelim sen ve ben…
Ben ülkemde kimsesiz, öz yurdumda garip, öz vatanımda parya olmuşum. Sense vefalısın bana ve çaresizlere ey çileli şehir. Rabbim “sana ve sende” ettiğim hayır dualarımı kabul buyursun, beldendeki canların, cananların yüzünü güldürsün daim; dert ortağım, çilekeşim, sırdaşım…