Durmayalım!
Menzil-i maksûda varmazsın uyanmazsan eğer…
Var mı bak, yollarda hiç bîdâr olanlardan eser?
İşte âtîdir o ser-menzil denen ârâmgâh;
Kârbân akvâm; çöl mâzî, atâlet sedd-i râh.
Durma, mâzî bir mugaylanzâr-ı dehşetnâktir;
Git ki, âtî korkusuzdur, hem ne kudsî hâktir!
Çok şedâid iktihâm etmek gerektir, doğrudur…
Vehleten âvâre bir seyyâhı yollar korkutur;
Korku, lâkin, azmi te’yîd eylemek îcâb eder:
Kurtulursun şedd-i rahl etmiş de gitmişsen eğer.
Çünkü düşmüşsün hayâtın -ezkazâ- feyfâsına,
Gitmen îcâb eyliyor tâ menzil-i aksâsına.
Düşmemek mâdem elinden gelmemiş evvel senin,
Ölmeden olsun mu ey miskin, bu çöller medfenin?
İntihâr etmek değilse yolda durmak, gitmemek,
Âsümandan refref indirsin demektir bir melek!
“Leyse li’l-insâni illâ mâ seâ” [1] derken Hudâ;
Anlamam hiç meskenetten sen ne beklersin daha;
Davran artık kârbânın arkasından durma, koş!
Mahv olursun bir dakîkan geçse hattâ böyle boş.
Menzil almışlar da yorgun, belki senden bîmecâl!
Belki yok, elbette öyle! Sen ne etmiştin hayâl?[2]
…
menzil-i maksûd: Ulaşılmak istenilen hedef.
bîdâr: Uyanık.
âtî: Gelecek
ser-menzil: Durak yeri.
ârâmgâh: Dinlenme yeri.
kârbân: Kervan.
akvâm: Kavimler.
mâzî: Geçmiş.
sedd-i râh: Yoldaki engel.
mugaylanzâr-ı dehşetnâk: Korkunç dikenlik.
hâk: Toptak.
şedâid: Sıkıntılı durumlar.
iktihâm: Tahammül.
vehleten: Ansızın.
ezkazâ: Yanlışlıkla.
Feyfâ: Büyük çöl.
menzil-i aksâ: En uzak konak yeri.
medfen : Mezar.
âsüman : Gökyüzü.
refref: Mîraç bineği.
meskenet: Miskinlik.
bîmecâl: Bitkin, yorgun.
[1] “İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez.” (Necm, 53/39).
[2] Safahat, İstanbul: Sütun Yayınları, 2007, s. 25.