Genceli Nizami

Mevlana, “Gençlerin aynada göremediklerini, tecrübeli insanlar bir tuğla parçasında görür” der.

Mevlana’nın bahsettiği bilgeler, karanlığı aydınlatan güneş gibidir. Onların çağlar öncesinden vazettikleri düsturlar, sadece yaşadıkları devrin değil, kendilerinden sonraki nesillerin de yaralarına merhem olacak evsaftadır.

Medeniyetimizde dünyaya ışık tutan ve ölümsüz eserler veren binlerce abide şahsiyet yetişmiştir. Bu değerlerden birisi de Genceli Nizami (Nizâmî-i Gencevî)’dir. Nizami, 12. ve 13. yüzyılda, Selçuklu döneminde yaşayan mesnevi şairlerindendir. Azerbaycan’ın Gence şehrinde dünyaya gelen şairin doğum tarihi hakkında kesin malumat yoktur. Eserlerinden elde edilen bilgilere göre 1141–1145 yılları arasında dünyaya geldiği düşünülmektedir.

Gence’de iyi bir eğitim gördüğü, dil ve edebiyat yanında astronomi, felsefe, coğrafya, tıp ve matematik tahsili gördüğü, Farsça, Arapça, Pehlevice, Süryanice, İbranice, Ermenice ve Gürcüce gibi dilleri de öğrendiği anlaşılmaktadır.[1]

Eserlerini Farsça kaleme alan Nizami, İran edebiyatında da önemli şairler arasında yer alır. Gelenek haline gelen ve devasa didaktik eserlerin kaleme alındığı İran edebiyatında zirveye çıkar.

Şairin; Sırlar Hazinesi, İskendername, Hüsrev ve Şirin, Leyla ve Mecnun, Yedi Güzel gibi eserleri mevcuttur.

İskendername eseri iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm Şerafname’de, Rum ülkesinin padişahı İskender’in karanlıklar ülkesine gitmesi ve geri dönmesi anlatılır. İkinci bölüm olan İkbalname’de, İskender daha çok filozof bir kişiliğe sahiptir. Leyla ve Mecnun ile Hüsrev ve Şirin eserleri, romantik birer hikâyedir. Yedi Güzel eserinde ise, Sasani hükümdarı Behrâm-ı Gûr’un efsanelerle dolu hayatı ve maceraları hikâye edilmiştir.[2]

Şairin eserlerinde dile getirdiği fikirler ve tespitler dikkate şâyândır. İster fertle isterse cemiyet ile ilgili olsun düşünceleri günümüze de ışık tutacak mahiyettedir. Adalet, zulüm, yönetim ve cemiyetle ilgili meselelere yaklaşımı ve bu konuda ortaya koyduğu düsturlar, ders alınacak evsafta, paha biçilmez incilerdir.

Sırlar Hazinesi, Nizami’nin en önemli eserinden birisidir. Tasavvuf ile alakalı konuları işlediği eserinde okuyucularına ilim, irfan, doğruluk, iyilik, mertlik, sadakat gibi değerleri can alıcı örneklerle anlatır. Klasik mesnevi formatına uygun olarak tevhit, münacat ve naat bölümlerini müteakiben eserin sebeb-i telifi belirtilir, sonra devrin hükümdarına övgülerde bulunulur. Yirmi makaleden oluşan mesnevide, her makale bir konuya tahsis edilmiştir. Mısralarda mesajını veren şair, konu ile ilgili bir hikâye ile şiirini tamamlar.

Dünyanın geçici olduğuna dikkat çeken şair, dünyanın fani yüzüne gereğinden fazla önem verilmemesini vurgular. Eserlerinde dile getirdiği görüşleri hayatına da tatbik etmiştir. Zahidane hayatını; “Ben dünyadan elini eteğini çekmiş, arpa ekmeği ile yetinen bir adamım. Hazinenin üzerinde oturan bir yılana benzerim; akşamdan akşama bir parça ekmekle oruç tutarım. Ben daracık kovanında yüzlerce renkli helva bulunan arıya benzerim,[3] sözleriyle özetler.

Nizami, eserlerinde oğlu Muhammed’e öğütler verir. Günümüzde birçok insanın zararından emin olamadığı dilin şerrinden korunmanın sırlarını, oğluna şu veciz sözlerle öğretir:

Sana bir şey sorulmadıkça ağzını açma; cevheri kırarsın, keseri yavaş vur. Kim kendisine bir şey sorulmadan konuşursa, o bütün söylediklerini yele vermiş olur.

Şair, insanların hâllerinin her zaman aynı olamayacağına, insanın sıkıntılı günler de geçirebileceğine dikkat çeker. Sıkıntıya düşmesi durumunda yapması gerekenleri sıralar:

Sıkıntıya düşünce sakın umudunu kaybetme, çünkü kara buluttan su damlacıkları yağar. Çare arama kapısını yüzüne kapatma, çünkü acı olan birçok şey yararlıdır. Kaşlarını çatma da ferahlık aynasında kendi yüzünü gör.[4]

Şair, İskendername eserinde kahramanı İskender’i dünyada gezdirir, farklı filozoflarla görüştürür ve tartıştırır. Nizami burada İskender gibi bir devlet adamının yanında Aristo’nun olmasına dikkat çeker. Dünya’da başarı kazanmış sultanlara manevi destek verecek, onları yönlendirecek şahsiyetlerin önemine değinir. Ona göre bir sultanın yanılmaya, aldanmaya ve sarsılmaya lüksü yoktur. Bundan dolayı yanında akıl, rey ve vicdan sahibi bir vezire muhtaçtır.

İskender’in hocası olan Aristo, hükümdarına kazandığı zaferden dolayı gurura kapılmamasını, hak ve adaletten asla vaz geçmemesini öğütler:

Eğer senin birisine karşı eski bir düşmanlığın varsa, bu yüzden onun kökünü kurutma. Bir kardeşin suçundan öbür kardeşi sorumlu tutma; çünkü kan ile süt arasında çok fark vardır. Kimsenin yüzünden bir başkasının canını yakma.[5]

Nizami’ye göre adalet çok değerli bir idealdir. Bu idealin bir gün mutlaka gerçekleşeceğine inanır. Hasbelkader devletin başına geçen zalim ve nadanları görünce “Eyvah!” der:

 

Dininde devletin zulüm haramdır,

Zalimlere devlet candan düşmandır.

Samanlığa eşek düştüyse nâgâh,

Dimen yazık eşek, samana eyvah,[6]

 

Nizami eserlerinde vermek isteği mesajları kısa ve tesirli hikâyeciklerle tamamlar. Hikâyeleri hikmet yüklü ve çok tesirlidir. Adalete verdiği önemi ve nefsine mağlup idarecilerin durumunu şu hikâye ile resmeder:

 

“Bir padişahın yırtıcı köpekleri varmış. Cezalandırmak istediği insanları onların önüne atar, parçalatırmış. Hükümdardan çekinen veziri, bir gün kendisini de o köpeklerin önüne atabileceğini düşünmüş. Köpeklerin bakıcısıyla dost olmuş ve ara sıra köpeklerle ilgilenmiş, onlara yiyecek getirmiş. Günün birinde, hiçbir sebep yokken, hükümdar vezire kızmış ve onu köpeklerin önüne attırmış. Aradan birkaç gün geçtikten sonra hiddeti dinen hükümdarın aklına veziri gelmiş, durumunu sormuş. Adamları onu köpeklerin olduğu yere getirmiş. Bir de ne görsün; vezir köpeklerle sarmaş dolaş olmuş, oynuyor. Hükümdar veziri huzuruna çağırmış ve sormuş: “Bu ne mucize?”

 

Vezir cevap vermiş: “Padişahım, bunda şaşılacak ne var? Hayvanlar, insanlardan daha hassas ve hakşinastır. Yıllardır sana hizmet ettim, ama hırsına uydun, beni köpeklere attın. Bu köpekler, ara sıra yaptığım iyiliği unutmadılar ve gördüğün gibi bana zarar vermediler.”[7]

 

Sırlar Hazinesi adlı eserinde, Nuşirevan (I. Hüsrev veya Âdil Enûşirvân) ve veziri arasında şöyle bir konuşma geçer:

“Bir gün Nuşirevan avlanmak maksadıyla saraydan ayrılır. Atına atlayıp dağlara çıkar. Av sırasında yanında sevdiği, sırdaşı veziri de vardır. Av meydanında gezerken düşmanın kalbi gibi büyük bir virane görürler. Viraneye yaklaştıklarında, bir çift baykuşun heyecanla ötmekte olduklarını görürler.

Şah, ‘Bunlar heyecanla ne konuşurlar, nedir bu telaşın sebebi?’ diye sorar.

Vezir: ‘Ey sultanım, öğüt almayı seversen anlatırım,’ der ve Şahın rızasını aldıktan sonra devam eder:

‘Bu telaşın, heyecanlı konuşmanın sebebi bir düğün içindir. Bir nikâh meselesinden dolayı tartışırlar. Baykuş kızını onun oğluna vermiş, karşılığında da başlık ister. Baykuş başlık olarak bu viranenin yanında bir virane daha talep eder. O da arkadaşını ikna etmeye çalışır ve ‘Boşuna kendi aramızda tartışmayalım, gereksiz yere nefesimizi tüketmeyelim. Şahın zulmü almış başını gitmiş. Şah bu zulümlere devam ederse değil bir, daha onlarca böyle virane çıkacak,’’ der.

Şah bu cevap karşısında gafletten uyanır, kendisine gelir. Ah u feryadı, yeri göğü inletir. Dizlerini döver, gözyaşları sel olur. Hayretten parmağını ısırır ve ‘Zulmün şiddetine bak ki kuşlar bile haberdar olmuş,’ der.

Sonra Şah şöyle devam eder: ‘Bu kadar cevherden, mal ve mülkten Cem ve Neriman yanında ne götürebildi? Uçsuz bucaksız ülkemde her şey emrimde, daha ne isterim ben Allah’tan.’

O kadar çok değişti ki şahın hâli. İnlemesinden atının çelik nalı yumuşadı! Saraya dönünce işlerini tekrar düzeltti, yoluna koydu. Ülkeyi bürüdü adalet. Eli kalemli, âdil bir şah gördü ülke. Ferman verdi yüreklere, kesti zulmün yolunu. Eza ve cefayı boğdu, adaleti hâkim kıldı. Son nefesine kadar adaletle hükmetti. Nuşirevan ölse de onun âdil ismi kaldı.”[8]

  1. yüzyılda da cemiyetin gündeminde yer alan ve şairin eserine konu olan hak, adalet, zulüm gibi kavramlar, dünya durdukça insanları meşgul edeceğe benzer. Tarih sahnesinde değişen sadece isimler. Hak uğruna verilen mücadele, dün olduğu gibi bugün de devam ediyor. Nizami’nin eserlerinde dile getirdiği hakikati görme erdemini, maalesef her zalim gösteremediği gibi, hayırhah yiğitleri dinleme âlicenaplığını da gösteremiyor.

Dipnotlar

[1] Mehmet Kanar, İslam Ansiklopedisi, islamansiklopedisi.org.tr/nizami-i-gencevi.

[2] Abdüsselam Bilgin, Nizami’nin Hamsesinde Eğitici ve Öğretici Nitelikteki Öğütler, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, sayı: 1, s. 17.

[3] A.g.e., s. 22.

[4] A.g.e., s. 29.

[5] A.g.e., s. 32.

[6] Süleyman Doğan, Nizami Gencevi’nin Eserlerinde Eğitim Eksenli Adalet, Devlet ve Hükümdar Öğretisi, Turkish Studies, 3/7, 2008, s. 311.

[7] A.g.e., s. 316.

[8] Nizami Gencevi, Sırlar Hazinesi, Bakı: Lider Neşriyyat, 2004, s. 101.

Bu yazıyı paylaş