Gaflet, her insanın az veya çok şikâyette bulunduğu bir olgudur. Gafletten yakasını kurtarabilmiş insan çok azdır, insanın ondan sıyrılması için gaflette olduğunun farkına varması ve kendinin bir gafil olduğunu kabul etmesi gerekir.
Gaflet; boş bulunma, dalgınlık, dikkatsizlik, ihmal, şuursuzluk, endişesizlik, kendinde olamama hâlidir, Gafil de çevresinde olup bitenlerden habersiz, Hak’la ve halkla münasebetleri açısından dengeyi koruyamadan yaşamını sürdüren demektir.
“Dünya hayatı, aldatıcı bir menfaatten başka bir şey değildir.”¹ ayeti bize her insanın gaflete düşebileceği ikazında bulunur. Bediüzzaman Hazretleri, On Dördüncü Sözün hatimesine bu ayeti serlevha yapar, “Gafil kafaya bir tokmak ve ders-i ibrettir” diyerek, insanın gafletten nasıl sıyrılacağını dair tembihlerde bulunmuş, gaflete dalmış insanı deve kuşu teşbihi ile anlatarak, ölüm hakikatinden gafil olanın kendisini nasıl mudhike durumuna düşürdüğünü resmetmiştir.
Gafletin insanı taşıyacağı gayya -hafizanallah- küfürdür, gafletten yakasını kurtaranın ulaştığı zirve ise hidayettir. Nasıl ki bir ışık kaynağı karanlık bir odaya girse, karanlık kaçar, aynen öyle de; iman nuru bir kalbe girdiği zaman gaflet karanlığı orada artık tutunamaz, iman zaafa uğradığında ise, gaflet gelir ve kalbe otağını kurar.
Gafletin en kesif ve en koyu hali küfürdür, insan temkinli yaşamaz ise bu gayyaya düşme ihtimali var; gaflet sinsidir ve onun bataklığından günah ve fısk doğar. Gaflet bataklığına insanı düşüren durumlar nelerdir? Ülfet, ünsiyet, dünyevi meşgale, iman zaafı, aldatıcı ve geçici zevklere gönlünü kaptırma gibi durumlar zikredilebilir. İnsanın gaflet zamanı, uyurgezer birisinin hâli gibidir, yürür ama kendinde değildir, her ân baş aşağı yuvarlanabilir. Kur’ân-ı Kerim’de tam 35 defa gaflet kelimesinin geçmesi bu açıdan cây-ı dikkattir.
Peki, gafletin hikmetleri nedir? Gafletin elbette hikmetleri vardır, insanın gaflette nefsini unutması kemaldir, bunun zıttı ise iradenin unutulmasıdır. Üstad bu durumu şöyle izah eder; “İnsan nisyandan alındığı için, nisyana müpteladır. Nisyanın en kötüsü de nefsin unutulmasıdır. Fakat hizmet, sa’y, tefekkür zamanlarında nefsin unutulması, yani nefse bir iş verilmemesi dalalettir. Hizmetler görüldükten sonra neticede, mükâfat zamanlarında nefsin unutulması kemaldir.”² Gaflet, uyumak ise onun zıttı uyanık olmadır; nerde uyuyup, nerde uyanık olacağını bilmek ise iradeye bağlıdır.
Gafletin İzalesi ve Üç Yol
– İstiğfar ve tövbe
– Namaz ve tefekkür
– Musibet ve nazar
İstiğfar ve Tövbe
Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) “Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah’tan beni bağışlamasını diler, tövbe ederim”³ beyanı bize ne anlatıyor? Efendimiz günahsız iken bu kadar istiğfar ediyor ise ümmetine ne kadar istiğfar etmek düşer, hiç düşündük mü?
İslam âlimleri bu durumu şu şekilde izah ediyorlar; Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) sürekli terakki ettiği için, yükseldiği her mertebeden öncesine nispi gaflet nazarı ile bakıyor ve istiğfar ediyordu. Efendimiz ise insani yönünü nazara veriyor ve “Ben de Allah’a günde yüz defa istiğfar ediyorum”⁴ diyordu. Bu sözünden istiğfar ve tövbenin gafleti yok ettiğini anlıyoruz, O hâlde, Efendimizi örnek almalı, mütemadiyen istiğfar ve tövbe ile gaflete karşı temkin ve teyakkuz hâlini korumalıyız. Her namaz öncesi 20 defa istiğfar edilse, belli bir süre sonra günde 100 istiğfar, dilimize pelesenk olur.
Namaz ve Tefekkür
Gafleti yok eden ikinci husus ise tefekkürdür, namazdaki huzur ve huşu için, tefekkürde ulaşılan zirve denilebilir. Gafletten uyanmış bir insan, kâinatı tetkik etmiş, nefsin aldatmalarından sıyrılmış ve Yaratıcısının huzuruna koşmuş, huzurda “Allahu Ekber” diyerek, Rabbinin büyüklüğü ve kendi küçüklüğünü ilan etmiştir; tefekkür seni seccadeye götürüyor ise o tefekkür sıratı müstakimi yakalama ve doğru noktaya ârâm etme demektir. Namaz günde en az beş defa insanı gaflet uykusundan uyandırır, -kastımız gerçek namazdır- tefekkür ile marifet ufkunu yakalayıp, huzurda huşu içinde kılınan namaz, günahlardan insanı alıkoyar ve namazını böyle edâ edenin semtine gaflet yanaşamaz. Öyle ise hidayete giden yol seccadeden geçer, “gözümün nuru namaz” belki de bu hakikati ifade ediyordur.
Musibet ve Nazar
Bakış açısını doğru ayarlama da diyebileceğimiz nazar çok önemlidir. On Dördüncü Sözün hatimesinde bu nazar bahsine genişçe yer verilmiştir, musibet görünümlü lütf-u ilahilere nasıl bakılması gerektiği ve kadere rıza ve ders-i ibret nazarının insanı gafletten uyandırdığı çok güzel izah edilmiştir. Gaflet insana kendisini unutturur, gafil insan acz ve fakrını kusurunu görmek istemez, acz ve fakrını unutan insanda enaniyet artar, enaniyet ise gafleti besler, fani şeylere gönlünü bağlar ve bu durum devam eder ise, insanı en son noktada, “Onlar dünya hayatını seve seve ahirete tercih ederler”⁵ ayetinin ifade ettiği gayyaya sürükler, bu durumda nasihat dinlemeyen, istiğfara yanaşmayan, tefekkür ve ibadetten uzaklaşmış insanı musibetler sarsar ve kendine getirir, musibetler insanı o gafletten uyaran en önemli ikazlardır, nazarını iyi ayarlar ise, bu musibetler insan için lütfu ilahiye döner, gaflet karanlığını izale edip, insana yeniden acz ve fakrını hatırlatarak Kadir ve Gani olan Allah’a yönelme fırsatı vermiş olur. Deprem, sel, dolu, virüs vb. musibetler tesadüf eseri midir? İnanmış bir insan için tesadüf yoktur, olsa olsa tevafuk olur. Çünkü “O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez.”⁶ ayetine inananın dünyasında tesadüfe yer yoktur, zaten ilmen de bu hakikat ispat edilmiştir, Bitki fizyolojisinde ”absisyon” olarak adlandırılan yaprak dökülmesi, hassas hesap ve işlemlere bağlıdır ve bir yaprağın düşmesi asla tesadüf oyuncağı değildir. Eşya ve hadiselerin hepsi Müsebbibü’l-Esbab olan Allah’ın (celle celâluhu) icraatlarının perdeleridir ve insanı gaflet uykusundan uyandıran, yaratılış gayesini hatırlatan en önemli uyarıcılar mahiyetindedir. Kalın gaflet uykusundan bu uyarıcıların insanları uyandırdığına ise tarih şahittir; yeter ki vicdanını tamamen kaybetmemiş ola!
Rabbim, nazarlarımızı hakikate çevirsin ve hepimizin gafletini izale buyursun.
Dipnotlar
1- Âl-i İmrân, 3/185.
2- Mesnevi-i Nuriye, s. 238
3-Buhârî, Daavât 3., Tirmizî, Tefsîru sûre (47) İbni Mâce, Edeb 57.
4- Müslim, Zikir 41.
5- İbrahim, 14/3.
6- En’am, 6/59.