Büyük Patlamanın Düşündürdükleri

Babasını kırmamak için Oxford Üniversitesinde hukuk okuyordu. 1913’te 2. sınıftayken babasının vefatı üzerine okulu bırakarak Southampton limanından Amerika’ya doğru yola çıktı. Gemi okyanusta ilerlerken hep ilgisini çekmiş olan gökyüzünü doya doya seyretti. Ülkesine ulaştıktan sonra hayatını astronomiye adadı ve geri kalan ömrünü California eyaletindeki Wilson Dağı Gözlemevi’nde çalışarak geçirdi. Bu alanda çok büyük başarılara, buluşlara imza attı. Andromeda Galaksisi gibi birçok galaksiyi keşfetti. Kâinatın genişlediğini gözleme dayalı olarak ispatladı ve daha önce Newton gibi düşünen Einstein’ın “durağan evren” teorisini çürüterek özür dilemesine sebep oldu. Bu bilim insanı, Hubble Uzay Teleskobuna ismi verilen astronom Edwin Powell Hubble’dır (1889–1953).

Kâinat Ne Kadar Büyük?
Ekvatorun uzunluğu 40 bin km’dir. Bizden yaklaşık 150 milyon km uzakta olan Güneş, Vega yıldızına doğru saniyede 250 bin km hızla hareket etmektedir. Güneşten sonra Dünyamıza en yakın yıldız olan Proxima Centauri, 4,2 ışık yılı mesafededir (1 ışık yılı yaklaşık 9,5 trilyon km’dir).

Kâinatın 13,7 milyar yıldır mevcut olduğu bilinmektedir.[1] Yaklaşık iki trilyon galaksinin bulunduğu[2] gözlemlenebilir evrenin çapı 93 milyar ışık yılıdır.[3]

Kâinat o kadar mükemmel bir ahenk içindedir ki Yunanca “düzen” mânâsına gelen “kozmos” ismiyle anılır.

Büyük Patlama
Kâinatın yaratılışıyla ilgili günümüzde en çok kabul gören Büyük Patlama hadisesine göre, kâinat bir balon gibi genişlemekte ve soğumaktadır. Büyük Patlamanın ilk anlarında akıl almaz bir sıcaklık vardı ve varlık âlemi henüz proton, nötron ve quark gibi atom altı parçacıklardan meydana geliyordu. Üçüncü dakikaya gelindiğinde, ilk atomlar yaratıldı. Füzyon adı verilen tepkimelerle önce hidrojen, sonra sırasıyla helyum ve lityum elementleri yaratıldı.


Doppler Etkisi
Doppler etkisi, dalga boyunun ses ve ışık kaynağının hareket etmesi ile nasıl değiştiğini gösteren özelliktir. Trafikte kullanılan radar sistemi bu teknikle çalışır. Radar sistemi, bir aracın kaç kilometre süratle yaklaştığını veya uzaklaştığını bu şekilde ölçer. Bu tekniğe göre, yaklaşan cisimlerden yansıyan dalgaların boyları gittikçe küçülürken uzaklaşanlarınki büyür.

Hubble, evrenin genişlediğini Doppler tekniğini kullanarak keşfeder. Yaklaşmakta olan ışık kaynağının dalga boyu kısaldığı için ışık, elektromanyetik tayfında maviye doğru kayar. Uzaklaşıyorsa kayış, kırmızıya doğru olur. Hubble, yıldızları incelediğinde, ışığın hep kırmızıya doğru kaydığını, yani bütün yıldızların içinde bulundukları galaksilerle beraber, birbirinden uzaklaştıklarını tespit etti.

Tarihi Buluşma
Büyük Patlama teorisinin ilmî olarak kabul edildiği yer California Teknoloji Enstitüsü, teorinin babası ise 1933’te buradaki tarihî buluşmayı organize eden Georges Lemaître’dir (1894–1966). Dersine iyi çalışmış olan Lemaître; teoriyi formülize eden Einstein ile gözlemleriyle bunu ispatlayan Hubble’ı bir araya getirir.

Tahtanın başına geçen Lemaître, teoriyi aşama aşama anlatır. Kâinatın ilk hâlinin bir atom olduğunu daha sonra bunun parçalanarak ve genişleyerek yayıldığını, hadiseyi tersine döndürürsek aynı sonuca ulaşılacağını izah eder. Lemaître bütün bunları, karşısında oturan iki büyük ilim insanının çalışmalarını birleştirerek yaptığını açıklar. O sözlerini bitirdiğinde, daha önce Newton’un “durağan kâinat” modeline inanan Einstein ayağa kalkar ve arkadaşını alkışlayarak “Bunlar şimdiye kadar yaratılış hakkında duyduğum en güzel ve tatmin edici açıklamalar.” der.

Yaratılış fikrinin zamanın en iyi bilim insanları tarafından desteklenmiş olması, dindarları sevindirmiş fakat bunun yol açacağı sosyal ve felsefî sonuçları tahmin eden ateist bilim insanları, bu teoriyi kabul etmek istememiştir. Teorinin ortaya atıldığı yıllarda pozitivizm ve Marksist ateizm popülerdi. Bundan dolayı teoriyi değersizleştirmeye çalıştılar. Bunu yaparken teorinin adını da istemeden koymuş oldular. İngiliz astronom Fred Hoyle (1915–2001) BBC’deki bir radyo programında, alay etmek için “Big Bang” tabirini kullandı ve teori bundan sonra böyle anılmaya başlandı.

Büyük Patlamayı destekleyen delilleri şu şekilde sıralayabiliriz:

Kâinatın Genişlemesi
Göğü Biz çok sağlam bir şekilde bina ettik, onu genişleten Biziz.” (Zâriyât, 51/47) ayet-i kerimesinde buyurulduğu gibi, kâinat genişlemektedir. Bugünkü hesaplamalara göre kâinat, üç milyon ışık yılı başına saniyede 67,5 kilometre genişlemektedir.[4]

Bu gerçeğin çok geç anlaşılmasına dikkat çeken Hawking şöyle demektedir: “Evrenin genişlemekte olduğunun ortaya çıkarılışı 20. yüzyılın en büyük fikrî devrimlerinden biridir. Bugünden geçmişe bakıldığında kimsenin bunu neden daha önce akıl etmediğine şaşmamak elde değildir.”[5]

Fosil Radyasyon
Fred Hoyle gibi ateist bilim insanları, “Büyük Patlama varsa sebep olduğu ‘fosil radyasyon’, evrenin her yanına yayılmış ve sıcaklığı iyice düşmüş olmalı, onu getirin de görelim” diyordu. Bu hadisenin meydana geldiği 13,7 milyar yıl öncesi düşünülerek hesaplamalar yapıldı ve günümüzde – 268 ⁰C’lik (5 Kelvin) bir radyasyon olması gerektiği ortaya çıktı.

Bir süre sonra bu radyasyon bir tevafuk eseri bulundu. 1965 yılında, ABD’deki Bell Telefon Şirketinde mühendis olarak çalışan Arno Penzias ve Robert Wilson, radyo ölçümleri yaparken belli dalga boylarında ölçtükleri ışınımda fazlalık olduğunu gördü. Bunun yol açtığı parazit, ekibin çalışmalarına engel oluyordu. Ne yaparlarsa yapsınlar bu paraziti önleyemediler. Bunun üzerine, bu alanda çalışmalar yapmış Princeton Üniversitesindeki Dicke ve arkadaşlarına ulaştılar. Ekip, Penzias ve Wilson’un bulgularını dinledikten sonra, onların aslında kendilerinin yıllardır aradığı radyasyonu bulduğunu anladılar. Bulunan radyasyon tam da beklendiği gibi uzayın her yerinden gelmekteydi ve radyasyonun sıcaklığı -270 ⁰C (3 Kelvin), yani daha önce teorik olan hesaplanandan sadece 2 ⁰C derece farklıydı. Bu buluşlarıyla Penzias ve Wilson, 1987’de Nobel Ödülünü aldılar.

Dalgalanma Delili
Karşıt görüşlü bilim insanları bu sefer de “Eğer Büyük Patlama ile etrafa saçılan madde tamamen homojen bir şekilde dağılsaydı, ne galaksiler ne yıldızlar ne de dünyamız oluşurdu. Bütün bunların meydana gelmesi için biraz daha fazla yoğun ve biraz daha az yoğun alanlar gerekliydi.” dediler.

Bu konudaki delil, Amerikalı astrofizikçi John Mather tarafından, 1989 yılının Kasım ayında bulundu. Mather, COBE uydusuna bir cihaz yerleştirerek kozmik fon radyasyonunun sıcaklığını daha önce ulaşılmamış bir duyarlılıkla ölçmeyi başardı. 1992 yılında, COBE yardımıyla elde edilen veriler, kozmik fon radyasyonunun varlığını, uzayın her yönünden geldiğini ve beklendiği gibi çok küçük dalgalanmalar olduğunu gösterdi.

Geçmişin Daha Sıcak Olması Delili
Uzayın geçmişi daha sıcak olduğu için, geçmişteki kozmik fon radyasyonunun sıcaklığı da daha yüksek olmalıydı. Uzaktaki galaksilerden gelen ışığa baktığımızda, aslında geçmişe baktığımızı unutmamalıyız. Uzak galaksilerden gelen ışık, milyarlarca ışık yılı öteden gelmektedir. 1994 ve 1996 yıllarında, Keck teleskobu ile uzak galaksilerden gelen ışık incelenerek geçmişteki kozmik fon radyasyonunun daha yüksek olduğu doğrulandı.

Son Delil
Bu konuda en son delil “ilk molekül” delilidir. Önce teorik olarak tespit edilen molekül, kâinatın bir yerinde olmalıydı. Onlarca yıldır aranan, yaratılan ilk molekül, yani Helyum Hidrit iyonu (HeH+), 2019 yılının Nisan ayında, NASA’nın uçan gözlemevi SOFIA tarafından, 2900 ışık yılı uzaklıkta bulunan NGC 7012 nebulasında tespit edildi ve bu başarı, “Evrenin kimyası bu iyonla başladı.” şeklinde duyuruldu.[6]

Zamanın Başlangıcı
Stephen Hawking ve Roger Penrose’un teorik ispatları ve Einstein’ın formülleri, uzayın genişlemesinin geriye sardırılmasıyla maddeyle beraber zamanın da bir başlangıcının olduğunu göstermektedir.

1971 yılında fizikçi Joseph C. Hafele ile astronom Richard E. Keating’in yaptığı bir deneyde ispatlandığı gibi, zaman genişlemektedir.[7] Bu deney, zamanın; yer çekimi kuvveti ve hareket hızına bağlı olarak değiştiğini göstermiştir. Bu çok hassas ölçümler, deneyde kullanılan atom saatleriyle yapılmıştır.

Dipnotlar

[1] Planck collaboration (2013). “Planck 2013 results. XVI. Cosmological parameters”.

[2] C. J. Conselice, Christopher ve ark. (2016). “The Evolution of Galaxy Number Density at z < 8 and Its Implications”. The Astrophysical Journal. 830 (2): 83.

[3] Itzhak Bars; John Terning (2009). Extra Dimensions in Space and Time. Springer. s. 27.

[4] A. Domínguez ve ark. (2019). “A New Measurement of the Hubble Constant and Matter Content of the Universe Using Extragalactic Background Light γ-Ray Attenuation”. The Astrophysical Journal, 885/2.

[5] bigbang.gen.tr/?page_id=218

[6] www.nasa.gov/feature/the-universe-s-first-type-of-molecule-is-found-at-last/

[7] Wolfgang Rindler, Essential Relativity: Special, General, and Cosmological, Springer-Verlag, 1979, s. 45.

Bu yazıyı paylaş